Erkan Baş: HDP'ye ilişkin tek bir incitici söz etmiş miyiz?
Arayüz Kampanyası’nın etkinliğinde konuşan Erkan Baş, ittifak içinde ayrı liste ile seçime gitmelerinde amacın TİP yöneticilerini Meclis’e sokmak değil, “İttifakın en iyi sonucu alacağı, muhalefetin en iyi sonucu alacağı tabloyu bulmaya çalışmak” olduğunu söyledi.
Gençlik girişimi Arayüz Kampanyası, ‘’Mesele Gençlik #5’’ programında Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş’ı konuk etti. Gençlerin sorularını yanıtlayan Baş, HDP ile seçim listeleri konusunda gerilim yaşanıp yaşanmadığı, neden NATO karşıtı olduğu ve geçmişte başörtüsü sorunu ile ilgili yaptığı açıklamalara dair başlıklara değindi.
‘‘MUHALEFETE KAYBETTİRMEME STRATEJİMIZİN BİR GEREĞİ OLARAK BİZİM İÇİN ÇOK KIYMETLI OLAN KOCAELİ, ANTEP, BURSA MANİSA GİBİ İLLERDE SEÇİME GİRMEDİK’’
Programa katılan gençlerin Erkan Baş’a ilgisi ve sorusu oldukça fazlaydı. Etkinliği takip eden Gerçek Gündem, yaklaşık iki saat kadar süren etkinlikte bazı öne çıkan soru ve cevapları sizler için derledi:
‘‘Bu seçime sadece Türkiye İşçi Partisi başarılı olsun diye girmiyoruz. Mesela bizim bu seçimdeki bir numaralı hedefimiz Tayyip Erdoğan dönemine son vermek. İki numaralı hedefimiz muhalefetin parlamentoda olabildiğince güçlü temsil edilebilmesi. Dolayısıyla mesela Kocaeli gibi, Bursa gibi, Antep gibi gerçekten sanayi kentlerinde seçime girmiyoruz. Bursa'da yalnızca birinci bölgede giriyoruz. Zaten seçime girdiğimiz bölgelere dikkatli bakarsanız çok belirgin iki kategori var: Seçime girdiğimiz bölgeler mutlaka vekil çıkartmamız gerektiğini düşündüğünüz ve buna ilişkin potansiyelimizin olduğunu gördüğümüz iller.
Bir kısmı da girmek zorunda olduğumuz bölgeler. Bu illere dikkatli baktığınızda da şunu görürsünüz: İttifakımızın ya da Cumhuriyet Halk Partisi'nin milletvekili çıkarma ihtimali neredeyse olmadığı iller. Geri kalan girmediğimiz bölgelere baktığınızda da şunu görürsünüz: Buralar Emek ve Özgürlük İttifakı’nın en büyük bileşeni olan HDP'nin daha önce ya milletvekili çıkarttığı yerler ya da milletvekili çıkartmaya çok yaklaşıp çok az oylarla çıkartamadığı yerlerdir. Ve buralarda da biz ittifakımızla rekabete girmek yerine, müttefikimizi kaybettirmek yerine, onların kazanımı bizim de kazanımımızdır, onlar kazanıyorsa burada bizim buna engel olmamamız gerekir anlayışıyla girmediğimiz yerlerdir.
Mesela Kocaeli böyle. HDP geçen seçimde bir milletvekili çıkartmış. Şu anda bir milletvekili çıkartabilecek durumda ama Kocaeli'de HDP'nin yanında bir de Türkiye İşçi Partisi girdiğinde ikimiz de çıkartabiliriz. Ama çıkartamama riskimiz de var. Dolayısıyla bir kaymaya neden olacak. O yüzden muhalefete kaybettirmeme stratejimizin bir gereği olarak bizim için çok kıymetli olan Kocaeli, Antep, Bursa Manisa gibi illerde seçime girmedik.
‘‘PUTİN’E TÜRKİYE'DEKİ ORTALAMA BİR TÜRKIYE CUMHURIYETİ VATANDAŞINA GÖRE ÇOK DAHA FAZLA ÖFKE DUYUYORUM’’
SORU: Parti programınızda NATO'ya karşı bir duruş var ve bugün gençler özellikle yapılan anketlerde, görüşmelerde şunu söylüyorlar: Batılı ülkelere gitmek, batılı ülkelerdeki hayat standartlarında yaşamak ve ülkeden ayrılmak. Ukrayna Savaşı'ndan sonra NATO'ya karşı duruşun parti programınızda yer alması gençlerde nasıl karşılık buluyor?
Siyasette ilkeler önemlidir ve bunlar güncel gelişmelere göre değiştiriliyorsa artık onlar ilke değildir. Bizim dünya politikasına bakışımızda temel bir ilkemiz var. Ne diyoruz? Biz barışçı dış politika savunuyoruz. Tüm dünyada barışın egemen olması gerekir diye bir yaklaşımımız var. Ve her türlü savaşa ilkesel olarak karşı duruyoruz. Tek istisnası nedir? Herhangi bir ülkeye haksız, hukuksuz bir biçimde uygulanan işgale karşı haklı bir savunma verilebilir. Meşru müdafaa ve savunma hakkı kutsaldır. Buradan yola çıkarak şunu söylüyorum. Biz her tür işgale karşıyız. Özel olarak savaş olmasına gerek yok.
Biz Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki bütün tezkere oylamalarında Türk Silahlı Kuvvetleri askerlerinin sınır dışında herhangi bir ülkeye gönderilmesine dair istisnasız hayır oyu kullandık. Çünkü şöyle bir ilkemiz var: Diyoruz ki hiçbir ülkenin askeri Türkiye'ye gelmesin. Türkiye'de başka hiçbir ülkeye asker göndermesin.
Mesela her seferinde birtakım gerekçeler sunuluyor. ‘Şuraya şunun için gitmemiz lazım, buraya bunun için gitmemiz lazım’ Ben de her seferinde aynı soruyu soruyorum. Mesela Libya'ya Türkiye asker gönderiyor. Peki siz mesela İstanbul'da Libya askeri görmek ister misiniz? Libya ordusunun İstanbul'a gelmesini ister misiniz? Ya da Irak'a askeri operasyon düzenliyoruz. Peki Irak askerlerinin Ankara'ya gelmesini ister misiniz? Şimdi biz bunu nasıl istemiyorsak o ülkelerin de bunu istememesi beklenir doğal olarak.
NATO meselesinde de şunu söyleyeyim, bazen algılar, olguların yerine geçiyor. Ben NATO karşıtıyım. Dünyadaki bütün savaş örgütlerine karşıyım. Ve herhangi bir savaş örgütünün silahlanmasını, büyümesinin, genişlemesinin karşıtını da doğurduğunu ve böylece dünyada savaş politikalarının büyüdüğünü ve bunun faturasının da tüm dünyada yoksullara ödetildiğini düşünüyorum. Esas NATO'nun gündeme gelmesine de itirazım şu. NATO bir kanarya severler derneği değil arkadaşlar. NATO bir savaş örgütü. Üstelik öyle bir savaş örgütü ki, sözde Sovyet tehdidine karşı tırnak içinde kullanıyorum, hür dünyayı korumak için kurulmuş bir savaş örgütü. Sonra Sovyetler Birliği tehdidi ortadan kalkmış dünyada, yani NATO'nun kuruluş gerekçesi ortadan kalkmış. O gün bugündür NATO sürekli genişlemeye devam ediyor. Büyümeye devam ediyor. Ve bu görülmek istenmiyor.
Ben de Ukrayna işgali başlamadan üç-dört gün önce ‘Bir savaşa doğru dünya giderken NATO'nun yayılmacılığına karşı durmak gerekir’ diye bir açıklama yaptım. NATO'yu eleştiren bir açıklama yaptım. Ama malum, yandaş basın, yalancı basın, işgal başladıktan sonra sanki ben o açıklamayı o gün yapmışım gibi ve Rusya'nın işgalini destekliyormuşum gibi bunu servis etti. Tartışılmasının temel nedeni bu. Ben tekrar ediyorum. Kurulduğu günden bugüne, NATO'nun genişlemesine kesin olarak karşıyım. Dolayısıyla Rusya'nın işgal girişimini, işgalini şiddetle kınıyorum, protesto ediyorum, yanlış buluyorum.
Putin’e Türkiye'deki ortalama bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına göre çok daha fazla öfke duyuyorum. Çünkü bana göre insanlığın önemli kazanımı olan Sovyetler Birliği'ni yıktılar. Sovyetler Birliği'nin bütün değerlerini ayaklar altına alarak dünyada kapitalist bir ülke yarattılar. Benim Rusçu olmam söz konusu değil. NATO'nun varlığı tüm dünyada yoksullar için, emekçiler için, halklar için bir tehlikedir. NATO bir savunma örgütü değildir. Bunu da her yerde, her türlü tartışırım.
SORU: Türkiye İşçi Partisi'nden önce de TKP'de siyaset yapıyordunuz. Geçtiğimiz aylarda bir konuşmanız çıktı. O konuşmada başörtüsü yasağını savunuyordunuz. Hakeza bu partiler de başörtüsü karşıtı eylemlerde ve açıklamalarda bulundular o dönemler içerisinde. Gerek Türkiye'nin şu an geldiği nokta göz önüne alındığında, gerekse bireysel olarak bu açıklamamızdan dolayı pişman mısınız? İkincisi de ittifak ortağınız HDP'ye oy veren kadınların yüzde 50’sinden fazlası veya en az yüzde 50’si başörtülü. Onlardan helallik isteyecek misiniz?
Sizi tenzih ederek söylüyorum. Benim siyasal geçmişim böyle ortada bir sır varmış da ben bunu saklıyormuşum gibi lanse ediliyor. Arkadaşlar biz siyasete başladığımızda 15-16 yaşındaydık. Aşağı yukarı aynı çizgide bir siyaset içindeyim. O yıllarda internet yoktu, cep telefonu yoktu. Biz ilk eylemlerimizi el kamerasıyla çekmeye başladığımızda bu devrim gibi bir şeydi. O yüzden o yıllarda söylediklerimiz, konuşmalarımız, yaptıklarımız iyi bir arşivciyseniz mesela gazeteleri falan tarayarak bulabilirsiniz ama bunlar saklanan şeyler değil.
Ben siyasal İslamcılara her dönem karşı oldum. Bugün de karşıyım. Bundan sonra da karşı olacağım. Ben her dönem laiklik savunucusu oldum. Laikliğin inanan inanmayan, farklı dinlere inanan bütün insanların özgürlüğünün güvencesi olduğunu düşünüyorum. Ama bunun dışında son anayasa tartışmalarında Anayasa değişikliği teklifi meclise gelseydi belki de tek hayır oyu verecek parti biz olacaktık. Bu bizim insanların başörtüsü takmasına karşı olmamızla ilgili bir tutum değil. Yüzde 83’ü erkeklerden oluşan bir meclisin kadınların ne giyeceğine, nasıl giyeceğine karar vermesini doğru bulmadığım için. Bunun bir siyasal araç haline getirilmesine karşı çıktığım için o anayasa değişikliğine hayır oyu verecektim. Yoksa kim, nasıl giyiniyor, nasıl giyinmek istiyor? Bunlara konuşmak, bunları tartışmak bana ayıp geliyor.
Gerçekten çok ayıp geliyor. Herkes istediği gibi yaşayabilir, istediği gibi düşünebilir, istediği gibi giyinebilir, istediği gibi giyinmeyebilir. Hiç beni ilgilendirmiyor. Ama şunu da kabul edelim: Bu siyasi iktidar başörtüyü bir siyasal araç haline getirdi. Bunu sürekli olarak kullanıyor. Buna bir türban mağduriyeti diye başladılar kendileri. Başörtüsü mağduriyeti diye anlattılar ve bu onların iktidarına giden yolda en önemli enstrümanlarından bir tanesiydi. Şimdi o yıllardaki tartışmanın temeli budur. 90’lı yıllarda da o yasakçı anlayış bir yerde dursun. Onun karşısında duralım. Her tür yasakçı anlayışa karşı duralım. Hep beraber karşı duralım. Ama bugünkü iktidarın bunu bir siyasal araç haline getirdiğini ihmal eden bir yaklaşımdan da kaçınalım.
‘‘KEMAL KILIÇDAROĞLU İYİ PARTI'YE ON BEŞ MİLLETVEKİLİ VEREREK ASLINDA O OYUNU BOZDU’’
SORU: Konuşmanızın başında önceliğinizin, partinizin çıkarları değil, Tayyip Erdoğan döneminin sonlanması ve muhalefet bloğunun parlamentoda olabildiğince güçlü temsil edilmesi olduğunu söylediniz. Bu bakış açınızla ittifak ortağınızla ayrı listeler yapmanız arasında bir çelişki yok mu? Özellikle takip ettiğim kadarıyla HDP tarafından bu konuda çok fazla bir istek vardı. Siz de aksine muhalefet oylarını arttıracağınızı bu şekilde beyan ediyorsunuz. Fakat bunun gerekçesi nedir? Bir kamuoyu araştırması yaptınız mı bununla ilgili?
Değerli arkadaşlar bir kere olguları sıralayalım. Ne oldu? 2018 seçimlerinden önce AKP 50 artı 1 oya ihtiyaç duyuyordu. O günkü siyasi tabloyu da şöyle hatırlıyorum. AKP var, MHP var, HDP var. Daha İYİ Parti yok ortalıkta. Dedi ki bir ittifak yasası çıkartalım. Partiler seçime ittifak olarak girebilsinler. O güne kadar böyle bir şey yok. Sadece şu var. Hakkını yemeyelim. HDP kendi çatısı altında bir ittifak kurmuştu. Çeşitli sol, sosyalist partilerin olduğu, 5-6 parti HDP çatısı altında bir ittifak kurmuşlardı.
Onun dışında Türkiye'de ittifak diye bir şey yoktu. AKP bir ittifak yasası getirdi. Kurgu şuydu. AKP'yle MHP ittifak yapar. Yüzde elli artı biri alırlar en az. Başka da kimse ittifak yapamaz. Bence siyasette temel doğrulardan bir tanesi şu. Sadece kendini akıllı zanneden hep yanılır. Ve bakın açık konuşuyorum, Kemal Kılıçdaroğlu İYİ Parti'ye on beş milletvekili vererek aslında o oyunu bozdu. Başka bir ittifak daha oluşturdu. Ve dikkatinizi yine çekeceğim: O ittifak 45 gün gibi kısa bir süre kuruldu. Baskın bir seçimdi 2018 seçimleri. O kadar kısa sürede kuruldu ki tam yerleşemedi, oturmadı ittifak. Dolayısıyla istedikleri sonucu AKP ve MHP aldı. Millet İttifakı alamadı. Fakat hemen arkasından bir yıl sonra gerçekleşen yerel seçimlerde o ittifakın sonuçları ortaya çıktı.
AKP seçim tarihi boyunca aldığı en net yenilgiyi aldı. Ve o anda AKP'yle MHP, bu sefer dediler ki biz bu durumda kaybedeceğiz. Bu seçim yasasıyla bir daha oynayalım. Ne yapalım? İttifakları birbirine düşürecek bir müdahalede bulunalım. Orada bence aynı anda bir oyun daha çevirdi.
HDP'nin yüzde 10 barajını aşmasıyla beraber aslında tarihsel olarak Kürtlere ve sosyalistlere siyaset alanını kapatmak için kurulmuş baraj işlevsiz hale geldiği için -hatta AKP'nin yorumunu söylüyorum- HDP'ye fazla sayıda oy bu nedenle gittiği için barajı da yüzde 7’ye indirdi. Bunlar oldu değil mi?
Şimdi bu noktadan sonra ne yapmak gerekiyordu? O seçim kanunu değişikliğinin yapıldığı komisyon toplantısında, yüzlerine söyledim. ‘Siz yine tuzak kuruyorsunuz dedim’. Kazdığınız kuyuya kendiniz düşeceksiniz. Şimdi geldiğimiz aşamaya bakın. İttifak kanununu AKP değiştirmişti MHP'yle beraber. Şimdi onların ittifakında 4 parti var. Dördü de bütün seçim bölgesinde seçime giriyor. Birbirlerine girdiler. Beceremediler işi. Bu çok önemli. Millet İttifakı ne yaptı? Pek çok parti CHP çatısı altında birleşti.
Şimdi ama dışarıdan bakıldığında oluşan algı şu, sanki biz hiçbir konuda anlaşamadık. Bir siyasi partinin seçime girmesi için yasal zorunluluk en az 41 ilde seçime girmesi. Biz 41 ilde seçime girme zorunluluğu nedeniyle bazı illerde seçime giriyoruz. O illerden özel bir beklentimiz yok. Şimdi mesela bakın Bayburt'ta bir seçime giriyoruz. Yeşil Sol Parti'de giriyor. CHP'de giriyor. Ben net söylüyorum. Tayyip Erdoğan kimi liste başı yazdıysa o seçilecek.
‘‘MİLLET İTTIFAKI'NA, ÖZELDE CUMHURİYET HALK PARTİSİ'NE VEKİL KAYBETTİRMEMEK İÇİN GİRMEDİĞİMİZ İLLER VAR’’
Yani Bayburtlu’nun bir seçme iradesi yok. Şimdi biz orada seçime giriyoruz. Mesela arkadaşlara da tavsiye ediyorum. Böyle yerlerde bayağı ideolojik oy kullanmak lazım. Seçim sonuçlarında hiçbir etkisi yok. İdeolojik oy kullanacaksınız. Neye inanıyorsan ona oy vereceksin. Türkiye İşçi Partisi olarak İstanbul, Ankara, İzmir, Muğla, Antalya, Adana, Mersin, Hatay’da milletvekili çıkartmak için seçime giriyoruz. Bu illerin hepsinde, bu illerdeki bütün seçim bölgelerinde oturup tek tek hem HDP çalıştı, hem de biz çalıştık, çalışmalarımızı birleştirdik. İttifakın en iyi sonucu alacağı, muhalefetin en iyi sonucu alacağı tabloyu bulmaya çalışıyoruz.
Seçmen haklı bir kaygı taşıyor. Diyor ki, ‘Yirmi yıldır uğraşıyoruz, adamları yıkmanın eşiğine geldik. Bir hatayla kaybetmeyelim’. Ben de diyorum ki biz de bunu, bu kaygıyı aynı biçimde taşıyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday çıkartmadık. Bu kaygının bir ürünü değil mi bu?
‘‘YEŞİL SOL PARTİ LİSTELERİNDEN DİYELİM Kİ ERKAN BAŞ, İSTANBUL'DA MİLLETVEKİLİ ADAYI OLSAYDI SEÇİLECEĞİ GARANTİ DEĞİL MİYDİ? HİÇ UĞRAŞMAZDIM, ÇABALAMAZDIM, EVİMDE OTURURDUM. 15 MAYIS GÜNÜ MİLLETVEKİLİ OLUYORDUM’’
Hiçbir talebimiz olmadı dedik. Biz adayımızı çekiyoruz. Aday çıkartmamaya karar verdik. Bütün ittifak için söylüyorum bunu. Türkiye İşçi Partisi Kastamonu'da seçime girmiyor. Yeşil Sol Parti’nin de milletvekili çıkartabileceğini düşünmüyorum Kastamonu'da. Çok az farkla Millet İttifakı'nın artı bir vekil çıkartma imkanı var. Gördük bu tabloyu dedik ki Kastamonu'da girmeyelim. Yeter ki muhalefet orada bir vekil kaybetmesin. Böyle üç, dört tane daha il var. Bizim kendi ittifakımıza değil, Millet İttifakı'na, özelde Cumhuriyet Halk Partisi'ne vekil kaybettirmemek için girmediğimiz iller var.
Bu ülkede CHP diye bir parti yüz yıldır var. HDP'de aşağı yukarı on yıldır var. Örneğin Meryem Göktepe, örneğin Mehmet Aslantuğ daha önce bu partilerden siyasete katılmamıştı. Doğru mu? Türkiye İşçi Partisi aracılığıyla siyasete giriyorlar. Bizim iddiamız bu değil mi? Bugüne kadar siyasetin dışında kalan kıymetli insanları, bugüne kadar siyasetin dışında kalan emekçileri, yoksulları, kadınları, gençleri siyaset alanında kazanmak istiyoruz. Peki bunlar sadece bizim milletvekili adaylarımızdan ibaret olabilir mi? Yani bugüne kadar bu partilere değil de başka bir siyasi anlayışı bekleyen, bunu arayan bu ülkede ben inanıyorum ki milyonlarca insan var.
Yeşil Sol Parti listelerinden diyelim ki Erkan Baş, İstanbul'da milletvekili adayı olsaydı seçileceği garanti değil miydi? Hiç uğraşmazdım, çabalamazdım, evimde otururdum. 15 Mayıs günü milletvekili oluyordum. Ama biz gerekiyorsa kaybetmeyi göze alarak fakat halkımıza güvendiğimiz için, kaybetmeyeceğimize inandığımız için, bunun için mücadele etmeye değer bir şey olarak gördüğümüz için yeni bir siyaset alanı açmak istedik. Ve gerçekten söylüyorum. Yani ben şunu kıymetli buluyorum arkadaşlar. Aday listelerinize bakın. İstanbul'da bir İGDAŞ işçisinin seçilecek olması, bunun bir olasılık olarak önümüzde olması bana dövüşmeye değer bir şey olarak geliyor.
E bu arada müttefikime zarar verme olasılığım çok çok çok düşük hale gelmiş. Tek tek çalıştığımız için bu alanlara. Sağduyulu sakin olmamız lazım.
Seçmen böyle pasta dilimi değil. Bu seçmen şuranın seçmeni, bu seçmen buranın seçmeni, böyle bloklar var ve bu hiç değişmeyecek değil. Türkiye İşçi Partisi'nin şu anda 40 bini geçti üye sayısı. Üyelerimizin yüzde on yedisi geçmişte sağ partilere üye insanlar. Türkiye İşçi Partisi şu anda Türkiye'de gördüğünüz tırnak içinde geçmişten kalan büyük partilerin hepsinden oy alabilen belki de tek parti.
E bırakın bu alan büyüsün, bu alan genişlesin. Ve biz bunu yaparken ha ne olabilir? Bir yerde iki tarafın da kaybedeceği bir tablo ortaya çıkarsa Türkiye İşçi Partisi geri adım atmaktan imtina etmez ki. Bugüne kadar attık zaten bir sürü. Türkiye'de barışın, kardeşliğin Türkler tarafından da savunulması gerekiyor. Kitlesel ölçekte bunu savunacak bir partiye ihtiyaç var. Kürtlerin hakkını savunmak için Kürt olmaya gerek yok. Sen de savunabilirsin, ben de savunabilirim. İnsan olmak yeter.
Biz bugüne kadar HDP'ye ilişkin tek bir incitici söz etmiş miyiz? Tam tersine. En küçük bir saldırı karşısında mutlaka tereddütsüz bir biçimde yanlarında konumlanmışız, net tutum almışız. Aynı şeyi HDP'de yaptı.
Dolayısıyla bizim bugün yaptığımızda tıpkı HDP'nin Türk siyasetine, dünya siyasetine, ‘Kürt kadın hareketi’ diye bir şey kazandırması gibidir. HDP olmasaydı, o siyasi mücadele geleneği olmasaydı, dünya siyasetinde Kürt kadın hareketi diye bir şey olabilir mi? Bugün var. Kapalı bir kapıyı, olmayan bir yolu açtı HDP. Bugün tüm dünyaya örnek olacak bir mücadele veriyor Kürt kadınları. Şimdi biz de bu ölçekte değil kuşkusuz ama siyasette temsil edilemeyen, kendisine yer bulamayan aktörlerin, toplumsal kesimlerin, mücadeleci insanların önünü açmak istiyoruz.
Biz üç yıldır şunu söylüyoruz: TİP, kendi üyelerini milletvekili yapmak için, yöneticileri milletvekili yapmak için bu seçimlere girmiyor.’’
Kaynak: Gerçek Gündem