Davutoğlu’ndan Gerçek Gündem’e Önemli Açıklamalar: 'Suriye Bölündüyse Sebebi Esad’dır'
Dışişleri Bakanı olduğu dönemde ‘yanlış Suriye politikalarından’ sorumlu tutulan Gelecek Partisi lideri Davutoğlu, o dönemin Türkiye-Suriye çerçevesine ilişkin Gerçek Gündem’e dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Suriye’yi ‘kendi halkına kimyasal silah kullanmış bir rejim’ olarak değerlendiren Davutoğlu, “Suriye bölündüyse sebebi Esad’ın politikalarıdır” dedi. Davutoğlu, gündemdeki Türkiye-Suriye normalleşmesi kapsamında diyaloğa karşı olmadığını söylerken ‘yalvarmamak gerektiğini’ de vurguladı.
SEYHAN AVŞAR-ALTAN SANCAR
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu Gerçek Gündem Genel Yayın Yönetmeni Seyhan Avşar ve Ankara Temsilcisi Altan Sancar’a önemli açıklamalarda bulundu.
-SİZ BU ÜLKEDE BAŞBAKANLIK VE DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI YAPTINIZ. O NEDENLE DIŞ POLİTİKADAN BAŞLAMAK İSTİYORUZ. SİZİN İÇİN "YANLIŞ SURİYE POLİTİKASININ MİMARI DENİYOR." KENDİNİZİ SURİYE POLİTİKASI KONUSUNDA ELEŞTİRİYOR MUSUNUZ?
Mimar olmayı Suriye politikasına indirgemeyin. Büyük haksızlık olur bu. Suriye nihayet ikili bir ilişki ve önemli etkileri var… Ama o dönemdeki 'dış politikanın mimarıyım' diye söyleniyorsa evet. Dış politikanın mimarıyım ve başarılı bir dış politika olduğuna da inanıyorum.
Bütün bu mimari içinde Suriye özel bir yere sahipti. Ve Amerikalılara karşı Suriye'yi yıllarca bizzat ben savundum. Amerikalılar Suriye'yi 2005 harici suikastıyla izole etmek istediğinde Suriye'ye gizli şekilde gidip ayrıca Amerikalılara' Suriye'yi izole etmemeniz gerekir' diyen benim. Suriye askerlerini Lübnan'dan 2005'te çektiğinde 2006'da Türk askerlerinin Suriye üzerinden Lübnan'a gidişini de müzakere eden benim. Suriye'de bulunan Halid Meşal ile birlikte bütün o Gazze ateşkeslerini sağlayan da benim, 2009'da 2012'de...
'BÜYÜK AHLAKSIZLIK'
Şimdi Suriye deyince öyle bir kere bütün Türk dış politikasını Suriye'ye indirgiyorsun. Suriye'de de sadece 2011'deki olaylar sonrasına indirgiyorsun. Peki ondan önce yapan kimdi? Bakın bu büyük ahlaksızlık. Çok açık söyleyeyim. Bir Türk akademisyen bir kitap yazıyor yurt dışında. Diyor ki ‘Suriye'yle Türkiye çok iyi ilişkilere sahipti. Ortak kabine toplantıları yapıyordu. Fakat daha sonra Davutoğlu'nun dış politikası etkili olmaya başlayınca Türkiye ile Suriye savaşır noktaya geldi.’ Bu kadar ahlaksızca bir yorum olamaz.
'İLİŞKİLERİN DERİNLEŞMESİNİN MİMARI BENİM'
Neden? Çünkü Türkiye, Suriye ortak kabine toplantısının planlamalarını ben yaptım. Komisyon başkanlığını ben yaptım. O kavramı ben ürettim. Suriye'yle ilişkilerin o denli derinleşmesinin mimarı da benim. Bu kadar iddialı söyleyeyim madem mimar deniyor. Peki ne oldu da, bu kadar iyi giden ve bizzat benim de kurucusu olduğum ve bu yüzden ağır eleştirilere uğradığım Suriye ile ilişkiler bozuldu? Suriye halkına zulmeder hale geldi.
'BUNU İLK DEFA ANLATIYORUM'
Tarih 17 Şubat… İsrail Büyükelçisi protesto için makama geldi. Tarih 3 Temmuz 2006 olduğunda ise aynı büyükelçi gece yarısı acil notuyla benden randevu istedi. Ben o sırada başbakanlıkta çalışıyorum. 'Gelsin acilen' dedim. Geldi, 'hayırdır' dedim. 'Yardımınıza ihtiyacım var' dedi. 'Nedir?' dedim. O sırada Hamas sahilde bir aileyi katledince İsrail, Hamas da İsrail askerini kaçırmıştı. 'Askerimiz bu sabah saat altıda infaz edilecekmiş. Bizim istihbarat birimleri öğrendi. Bu kesin bilgi yetkililerimiz bu infazın olmaması için sizin devre girmenizi istiyor' dedi.
Dedim ki bak sen bana 17 Şubat'ta geldin ve Hamas'ın Ankara ziyareti dolayısıyla beni protesto ettin. Ve Türkiye'deki size yakın bütün basın yayın organlarını bana karşı harekete geçirdiniz. Peki şimdi ben senden nasıl emin olacağım dedim. Senin sözün yetmez dedim. Dışişleri Bakanı'nız beni arasın dedim. O sırada ben başdanışmanım, Abdullah Bey Dışişleri Bakanı. 'Ama şu anda Finlandiya'da' dedi. ‘Ben senin sözünle Hamas'la temas etmem. Suriye'yle temas etmem' dedim. 'Peki' dedi. Ben de o sırada Abdullah Bey'i Dışişleri Bakanımızı, başbakanı aradım. 'Böyle bir talep var devreye girmeyi düşünüyorum. Ne derseniz?’ diye sordum. Onay geldi. Bir saat sonra ise Finlandiya'dan arandım ve Dışişleri Bakanı, 'Bu sizden İsrail hükümeti olarak talebimizdir” dedi. Ama bir de başbakan ofisinden tetkik ettirdim. Onlar da aradı.
O sırada ben Beşar Esad'ın ofisini aradım. Bakın şu anda herkesin benimle düşman gördüğü Beşar Esad'ı gece saat geç bir vakitte aradım. Dedim ki 'Acilen benimle Halid Meşal'i görüştür.' Ve Beşar Esad'ın ofisi aracılığıyla Halid Meşal'le görüştüm. Halid Meşal'e, 'İslam inancına da bizim hukuk anlayışımıza da aykırıdır. Eldeki esir infaz edilmez. Böyle bir bilgi geldi. Doğru mu?' dedim. 'Asla, biz esirlere dokunmayız. Onlar sivil halkımızı katlettiği için bunu yaptık. Onlara Gilad Şalit'in hayatı Türkiye'nin teminatındadır. Biz sizden habersiz bir şey yapmayız. Asla da esire dokunmayız' dedi. Kapattım telefonu, çağırdım Büyükelçi'yi. 'Hükümetine bildir. Gilad Şalit’in hayatının teminatı Türkiye'dir' dedim.
Şimdi bakın bir geceyi anlattım size. Bu ilişkileri bu kadar derinleştirmiş bir insan Suriye'yi ya da Beşar Esad'ı düşman edinir mi? Kaç kişi, kaç diplomat bir başka ülkenin Cumhurbaşkanı'nın ofisini gece bir de, iki de arayıp da onlar da telefona cevap verip de bir diplomatik krizi çözer. Var mı böyle bir şey?
-ESAD’LA TEMASINIZ VAR MI?
Şu anda nasıl olacak? Haaa… Peki niye bozuldu? Şimdi öyle bir şey var ki Türkiye'de ve bu gerçekten vatanperverlikle milliyetçilikle alakası yok. Ben yıllarca mesela 28 Şubat döneminde takip edilen politikaya karşı çıktım, akademisyendim. O günkü İsrail yanlısı politikaya karşı çıktım. Herkes bilir. Ama hiçbir yerde ülkemi küçük düşürecek şeylere tevessül etmedim. Eleştiririm, seviyeli eleştirim. Şimdi ise öyle bir şey var ki Suriye konusunda bazı Esadperetsler, bakın onlara Esadperestler diyorum. Neden? ‘Bütün suç Türkiye'de. Esad'ın hiçbir suçu yok. Esad hiç yanlış iş yapmadı. Bir anda Türkiye Suriye'de iç savaş çıkardı’ diyor. Bu kadar basit mi ya? Arap Baharı diye bir şey yok. Suriye halkı ayağa kalkmamış. Mısır halkı ayağa kalkmamış. Tunus halkı ayağa kalkmamış da Türkiye orayı karıştırmış… Bu kadar basit bir denklem olur mu ya? Bir insanın böyle olması için ya kör bir ideolog olması lazım ya da hiç olay anlamaması lazım. Arap Baharı çıkmış. Bütün Arap sokakları karışmış. Suriye'yi korumak için biz sekiz ay, aralık ayından ağustos ayına kadar sekiz ay Suriye'nin yanında durmuşuz. Tavsiyelerde bulunmuşuz. Ve bizim düşüncemiz ne; Suriye yavaş yavaş biraz daha istikrarlı bir demokrasiye döner mi? Efendim Suriye bir şey ihraç edecekmiş. Bakın birer birer cevap vereyim. Amerika Suriye'yi dışladığı zaman Suriye'yi biz himaye ettik.
'BİZ ESAD'I DEVİRMEK İSTESEYDİK...'
Yani Türkiye eğer Suriye'yi devirmek isteseydi Türkiye en uygun zaman 2005'ti. Neden 2005'ti? Hariri suikastı yüzünden Beşar Esad suçlanıyordu yani Hariri’yi o öldürdü deniyordu. Eğer Beşar Esad'ı biz devirmek isteseydik 2005 yılı en uygunuydu. Ben 2005-2006 yılında en az 10-15 kere Suriye'ye gittim Beşar Esad'ı desteklemek için. Amerikalılarla birebir alanda mücadele ettik Beşar Esad ve Suriye'yi korumak için.
Niye bunlar yazılmıyor? Niye tarih 2011 Ağustosundan itibaren başlatılıyor? Ondan öncesinin tarihini kim yazdı? Ondan öncekinin mimarı kim? Ondan önce mimarsam o dönemlerin mimarı da benim.
Yok ama mimar değil de etkisiz birisiysem de o dönemleri başkaları yönettiyse bunlara suç bulsunlar. Peki bütün o dönemlerin başarısı bana mı ait? Asla! Başta Cumhurbaşkanı var.
-AMA BAŞARISIZLIĞI DA SADECE SİZE MAL EDİLEMEZ…
Tabii. Ahmet Necdet Sezer'i de kastediyorum. Ahmet Necdet Sezer de Türkiye'nin Suriye ilişkilerinin rayına girmesini ilk adımdan atmıştır. Abdullah Gül var. Tayyip Erdoğan var. Sadece bana ait değil başarı. Ha ben bir çerçeve çizmeye çalıştım. Sahiplenmiyorum bütün ama eğer mimarıysam o dönemlerinde mimarı benim.
Ha sonrasına gelince… Türkiye’de AK Parti iktidarına yani bugünkü Cumhur İttifakı'na karşıyız. Yarın bir anayasa değişikliği teklif ediliyor. Anayasa’nın 5. Maddesine 'Türkiye'de AK Parti ve MHP'den başka parti kurulamaz' maddesi eklense biz ne yaparız? Ayağa kalkmaz mıyız?
'SURİYE'DE SAVAŞI BİZ ÇIKARMADIK'
Peki Suriye halkı insan değil mi? Suriye halkının onuru yok mu? Suriye halkının demokratik talebi yok mu? Suriye anayasasının sekizinci maddesi. 'Suriye sınırları içinde Baas dışında parti kurulamaz, siyaset ancak Baas yapar’ diyor. Şimdi Türkiye'de demokrat olduğunu iddia eden, özgürlükçü olduğunu iddia eden bu iktidara karşı o mücadeleyi verdiğini iddia edenlerin aynı zamanda Beşar Esad'ın Baas rejimini savunmaları doğru mu? Peki biz bu rejimi mi değiştirmek istedik? Yok. Bizi ilgilendirmeyen bir şey. Ama halkıyla barışırken bizimle problemi yoktu. Halkıyla savaştığı zaman problem oldu. Halkıyla savaş neden çıktı? Halk dedi ki ya bırak ben de parti kurabileyim. Bırak ben de özgürce yazabileyim. Birinci şey bu. Savaşı biz çıkarmadık.
Suriye halkı bunları talep etti. Yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının insan hakları olarak talep ettiği neyse onu talep etti. Ne bir yabancı savaşçı vardı, 2012’ye kadar. Ne IŞİD vardı? IŞİD 2013’te doğdu. Peki iki yıl ne oldu orada? Şehirler yerle bir edildi. Düşünün ki daha 2011’in haziran ayında ben Suriye'ye son görüşmeye gitmeden o hafta denizden Lazkiye bombalandı, düşünün Türk donanması İzmir'i denizden bombalıyor. Ya akıl alacak bir şey mi bu? Ya da Türk Hava Kuvvetleri Bitlis’i bombalıyor. Ne yapardı Bitlisliler?
'SURİYE BÖLÜNDÜYSE SEBEBİ ESAD POLİTİKALARIDIR'
Şimdi ne yapacaksınız? Burada suçlu Türkiye mi? Kendimi savunmuyorum Türkiye'yi savunuyorum. Burada suçlu Erdoğan mı? Suçlu Abdullah Gül mü? Suçlu Davutoğlu mu? Kendi halkına kimyasal silah kullanmış bir rejimden bahsediyoruz. Suriye bölündüyse sebebi Beşar Esad'ın politikalarıdır. Orta Doğu'da siyaset oyunu ya hep ya hiç gibi tecelli ediyor. Orta Doğu'nun diktatörleri hepi korumak için hiçe gidiyor. Hep sahip olmak için en ufak paylaşmayı taviz gibi görüyorlar. Ama esas sorumlu Suriye'nin kendi içinde maalesef kendi halkıyla savaşan bir rejimdir.
-ESAD İLE GÖRÜŞME HAZIRLIKLARI YAPILIYOR. AYRICA GEÇTİĞİMİZ GÜNLERDE CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN, SİSİ İLE GÖRÜŞTÜ. SİZ BU TEMASLARI NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ?
Bir kere Mısır Suriye'den farklı. İnsanoğluna saygı duyan herkes darbeye de karşı çıkar. Rabia Meydanı'nda dört bin gencin katledilmesine de karşı çıkar. Bu konuda da Türkiye yanlış bir tutum içine girmedi. Ama ben her zaman Mısır'da darbe olduğunda dahi Mısır'la ilişkilerin korunması gerektiğini düşünüyordum. Çünkü o darbede mağdur edilmiş insanlara da yardım etmek için Mısır'la ilişkinin korunması lazım.
Suriye ile ilişkilerin kopmasını da ben hiç savunmadım. Ne zaman koptu Suriye ile ilişkiler? Bizim konsolosluklar işgal edilmeye başladığı, saldırıya uğradığı için konsoloslukları kapattık Halep'te ve Şam'da. Yoksa biz ilişkileri tümüyle bozan taraf gibi olmadık. Şimdi Mısır'da daha darbe olduğunda dahi benim kanaatim hep Mısır'la ilişkilerin perde gerisinden sürmesi gerektiği kanaatiydi.
'İLİŞKİLERİN DÜZELTİLMESİNE DEĞİL YÖNTEMİNE KARŞIYIM'
Dolayısıyla Mısır'la ilişkilerin düzeltilmesine asla karşı değilim. Suriye ile ilişkilerin düzeltilmesine de. Yöntemine karşıyım. Mısır'la ilişkinin düzeltiliş yöntemi beni rencide ediyor. Ama maalesef Türkiye sanki demokrasiyi savunmak suçmuş, sanki darbeye karşı çıkmak suçmuş ve büyük bir suç işlemiş gibi Mısır'a yalvarır gibi ilişki kurmaya kalktı. Sisi kendisini naza çekti. Türkiye, Mısır'a muhtaçmış gibi bir ilişki, kurmaya kalktı. Yanlış olan bu. Yanlış olan ne? 2019'da Türk iç siyasetine dış siyasetin alet edilmesiydi. Bir gün o adamla oturacağını düşüneceksin ve o adamı rencide etmeyeceksin. Ne oldu? Şimdi Sisi geldi. Peki saygın bir ilişki mi bu? Türkiye'nin itibarı korundu mu? Asla. Erdoğan'ın itibarı korundu mu?
Bir gün birbirine hakaret edersin. Ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi buluşursun. Ve sadece şov yaparsın. Hamaset yaparsın. Ama hiçbir politika üretmezsin. Bu Orta Doğu siyasetinin maalesef dokusu Türkiye'ye de bulaştı.
'SURİYE REJİMİYLE DİYALOĞA KARŞI DEĞİLİM'
Suriye meselesine gelince; hiçbir zaman Suriye rejimiyle diyaloğa karşı çıkmadım. Görevde olduğum sırada yani Suriye ile problem yaşandığında son görüşmeleri ben yaptım. Suriye istikrarlı bir yönetime kavuşmadan yapacağın görüşmeler sadece iki tarafın da içerideki baskısını azaltmaya yönelik görüşmeler olur.
Peki düzene nasıl gider? Beşar Esad’la samimi bir şekilde otur bunu konuş. 'Benim sınırlarım baskı altında. Benim senin toprağında gözüm yok' de. Mesela Türkiye'nin şunu demesinde hiçbir şey yok; Evet ben askerlerimi geri çekeceğim. Türkiye zaten askerini dışarıya gönüllü göndermedi ki mecburen gönderdi. IŞİD kapımıza dayanmasaydı, PKK, PYD kapımıza dayanmasaydı biz niye gönderelim asker oraya?
Bu kadar basite indirgenemeyecek kadar derin bir sorundur Suriye. Ve Türkiye'nin Suriye ile ilişkiler bağlamında atacağı her adım önemli. Ama hangi yöntemle, hangi söylemle? Suriye halkını rencide etmeden Türkiye'deki ve Suriye'nin kuzeyindeki rejimle problem yaşamış halkın da güvenini kaybetmeden bunları yapmak lazım. Ve asla da yalvarmamak lazım.
-GAZZE MESELESİ… GEÇEN GÜNLERDE BİR TÜRK AKTİVİST ÖLDÜRÜLDÜ... BİR TARAFTAN İKTİDARIN KINADIĞI SÖYLENİRKEN BİR TARAFTA DA İSRAİL'LE TİCARET DEVAM EDİYOR. BİR COCA-COLA'YA İNDİRELEMEYECEK KADAR BÜYÜK TİCARETLERDEN BAHSEDİYORUZ. SİZ BUNU NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ
Maalesef Türkiye on aydır süren soykırım karşısında çok geç tepki verdi, yanlış tepki verdi. 9 Ekim'de ben ilk açıklama yaptım şu tedbirler alınsın diye. O günlerden itibaren ticaret kesilmedi. Ve biz ticareti kesin diye ısrar ederken onlar ticaret yok, özel sektörle ticaret yapılıyor dediler, mazeret ürettiler ta ki nisan ayına kadar. Nisan ayında da sanki yeni olmuş gibi ticareti kesti. Bu saygın bir şey değil.
Gelelim genç kızımızın öldürülmesine. Bu Türkiye için de Amerika için de büyük bir testtir, sınavdır. Eğer Türkiye kendi vatandaşının hukukunu koruyabilecek güçte bir devletse bu cinayet mutlaka Türkiye'de yargıya taşınmalı. Yani o kurşunu atandan Netanyahu'ya kadar herkes Türkiye'de Türkiye'de yargılanmalı.
Bu Amerika için de bir sınav. Mutlaka İsrail'den soruşturma talep etmeli ve İsrail'e dönük olarak da bir tavır ortaya koymalı. Bu iki taraf için de bir test. Ama yapabileceklerini hiç sanmıyorum.
Kaynak: Haber Merkezi