Gökhan Günaydın: Katibin sesi duyulmadı, Bozdağ'ın okuduğu kararın bağlayıcılığı yok
CHP Grup Başkan Vekili Gökhan Günaydın, TBMM'de Can Atalay kararı ile ilgili basın toplantısı düzenledi. Günaydın yaptığı konuşmada Can Atalay kararı ile ilgili, “Katibin konuşulması duyulmadı, kararın bağlayıcılığı yok” dedi.
CHP Grup Başkan Vekili Gökhan Günaydın, TBMM'de Can Atalay kararı ile ilgili basın toplantısı düzenledi.
Günaydın, basın toplantısında Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın Can Atalay kararını okumadan önce grup başkanvekilleri ile yaptığı toplantıyı anlattı.
Günaydın, Bekir Bozdağ'ın tüm grup başkanvekillerini yanına çağırarak kararı okuyacağını söylediğini aktardı. Bozdağ'ın kararı neden okuyacağını anlatmaya başladığını söyleyen Günaydın, o toplantıda yaşananları da aktardı.
Günaydın, “Katibin konuşulması duyulmadı, kararın bağlayıcılığı yok” dedi.
Günaydın'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
Hem Meclis'in faaliyetleri hem de Türkiye'nin kalan anayasal düzeni açısından asla kabul edilemeyecek gelişmeleri bizzat yaşadık, milletimiz de canlı yayında açık açık izledi.
"MECLİS TARİHE GEÇTİ"
14 Mayıs 2023 günü milletvekili seçilen Şerafettin Can Atalay, sürmekte olan Gezi Davası çerçevesinde ortaya çıkan AYM-Yargıtay itişmesi kapsamında Meclis'e gelemeden milletvekilliği düşürülen bir vekil olarak tarihe geçti. Aslında kendi hukukunu koruyamayan Meclis de bir anlamda tarihe geçti.
Hep bugünü konuşuyoruz, Gezi Davası'nın biraz geçmişine bakmak gerekmez mi? Gezi ile ilgili başlatılan soruşturmada 30 Ocak 2014'te kovuşturmaya yer yoktur denildi. Sonra, 27 Şubat 2014'te bir kez daha aynı karar verildi, buna rağmen kovuşturma başlatıldı. İstanbul 30'uncu Ağır Ceza Mahkemesi 18 Şubat 2020 tarihinde Gezi Davası sanıklarının tamamı için beraat kararı verdi. Biz müebbetlerin havada uçuştuğu bir davadan bahsediyorsak neden 9 yıl önce iki kez üst üste kovuşturmaya yer yoktur kararı verildi ve neden bundan 4 yıl önce bu sanıkların tamamı beraat etti?
SANIKTAN DELİLE GİTME YÖNTEMİYLE SİYASİ BİR ÖÇ ALMA GERÇEKLEŞTİ
Hepimiz biliyoruz ki bu dava hukuki değil siyasi bir davadır. Gezi bir direniştir, bir halk protestosudur. Ortaya çıkan kamu zararı ve benzer görüntülerin yargılanan arkadaşlarımızla ilişkisine dair ne bir tanık beyanı ne de bir kanıt söz konusu değildir. Sanıktan delile gitme yöntemi ile siyasi bir öç alma işi gerçekleştirilmektedir.
Gelelim bugüne; Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasında kabul edilemez diyaloglar yaşandı. Yargıtay'ın TBMM Başkanı'na "Sen nasıl olur da benim kararımı okutmazsın?" demesi ile başlayan ve asla birbirini denetleyen ve birbirinden bağımsız erklerin yatay hiyerarşisine uymayan söylemini hatırlatalım.
Peki bu sözlerin muhatabı olan ve bugüne kadar kararı okutmayan Numan Kurtulmuş'un tavrı neydi? Numan Kurtulmuş geçmişte Mustafa Şentop'un düştüğü duruma düşmemek ve Meclis'i de o duruma düşürmemek için AYM kararı sonrası hak ihlali kararı verilip verilmeyeceğini bekledi. Biliyorsunuz Mustafa Şentop daha önce benzer bir kararı okutmuştu ve dosya ilk derece mahkemesine dönmüştü ve ilk derece mahkemesi yargılamayı durdurup kararı Meclis'e gönderince kararı tekrar okumak zorunda kalmıştı. Meclis mahkeme kararlarının okunma mercii mi? Bu duruma düşmemek için okutmadı ve bu karar Yargıtay'dan bir ayar olarak Meclis'in duvarına çarptı.
MÜKEMMEL ZAMANLAMAYI YAPTINIZ
Sadece Meclis Başkanı değil bütün milletvekilleri buna karşı çıkmalıydı. AKP-MHP Grubunun bir kaygısı, bir tereddütü, bir üzüntüsü olmadı. Meclis Başkanı, AYM ikinci kez hak ihlali kararı vermesine rağmen Yargıtay diretince döndü dedi ki "Öyle bir zamana denk getirelim ki Bekir Bozdağ burada başkanvekili olsun, ben de yurtdışında olayım." Evet bu mükemmel zamanlamayı yaptınız. Peki soruyorum, Bekir Bozdağ'a bir şey sormaya gerek görmüyorum. Onun müktesebatı belli, yaptıkları belli ve bugün de yapmak zorunda olduklarını yaptı. Peki sayın Kurtulmuş siz bu kararı okuturken BAE'de saklanınca sorumluluktan kaçmış mı oluyorsunuz? Yalnızca sorumluluktan kaçan ve BAE'ye saklanan bir Meclis Başkanı olarak tarihe geçtiniz.
BEKİR BOZDAĞ GRUP BAŞKANVEKİLLERİNİ ÇAĞIRDI
Dün 14:45'te Başkanlık Divanı arkasında toplantı yaptık. Bekir Bozdağ, grup başkanvekillerini çağırdı. 14:55'te bize "Ben bu kararı okutacağım" dedi ve bu kararın neden hukuki olduğunu anlatmaya başladı. Biz de dedik ki "Ne anlatıyorsunuz bize? Anlattıklarınızın hukukta bir yeri yok. Yıllar süren bir tartışmayı burada bitirecek haliniz de yok. Siz bunu Meclis açılmadan 5 dakika önce bize söyleyerek bir oldu bittiye getirmeye mi çalışıyorsunuz? Peki AKP'nin grup başkanvekili saat 11:30'da televizyon kanallarında "Bu karar bugün okutulacak, bunu planlıyoruz" deme yetkisini nereden alıyor? Sen AKP Grup Başkanvekilinin emir eri misin yoksa Meclis Başkanvekili misin?
Bu sorular ağır sorulardır ve bu soruların altında kalınmaması lazım. Hiç olmazsa çarşambaya perşembeye bırakın, gruplar hazırlık yapsın dedik. Ama bunu derken biliyorduk ki muhalefet ortak bir tavır geliştiremesin diye çabalıyorlar.
“KATİBİN OKUDUĞU KARAR DUYULMADI”
Yargıtay'ın Meclis'e yazı yazma hakkı ve yetkisi var mı? Yargıtay "Bu kararı verdim, okuyacaksınız" diyor, Meclis'e talimat veriyor. Yargıtay'ın böyle bir hakkı ve yetkisi yoktur.
Katibe yargıtayın kararını verdi ve okumasını istedi. Bu sözleri duyan oldu mu? O gürültü arasında Katip Üye'nin okuduğu Yargıtay kararı duyulmadı. Dolayısıyla kararın hukuki bir bağlayıcılığı yoktur. Biz bugünkü Meclis oturumunda konuya ilişkin usulü itirazı sunacağız. Bu çerçevede bunu bir usul tartışmasına sahne olmasını talep edeceğiz.
İYİ PARTİ İLE YAŞANAN ‘AFİŞ’ KRİZİ
“Biz muhalefete muhalefet etmeme tavrımızı sürdürüyoruz. İYİ Parti nerede duracağına kendisi karar verir. Artık, halkımız, milletimiz partiler arasındaki yapılan anlaşmalardan bıkmış durumda ve buna da herhangi bir saygı duymuyor. Dolayısıyla biz bir Türkiye İttifakı sürecinin yürütücüsüyüz. Bu tartışmaların hiçbir şekilde içine girmiyorum. Bir afişin nasıl asılacağına ilişkin ilkeler, kurallar, ticari ilişkiler bellidir. Bu ticaretin gereğini yerine getiren, özel sektör tarafından yönetilen çok sayıda afiş ortamına afişlerini asar. Ne Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin ne İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ne de İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Ankara İstanbul ve İzmir’in bütün afiş mekanlarını kontrol etme durumu yoktur. Bunların önemli bir bölümü ticareten kapalı ya da açık tutulan yerlerdir. İYİ Parti de bu gerekleri yerine getirir, kendisini tanıtır.”