Cumhurbaşkanı başdanışmanı Mehmet Uçum, Anayasa Mahkemesi’ni ‘eleştirirken’ neleri unuttu?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanı Mehmet Uçum, MHP ile birlikte bir süredir hedef aldıkları Anayasa Mahkemesi’ni (AYM) ‘FETÖ’cü çetenin HSYK’yı ele geçirmesine sebep olmakla’ suçladı. Uçum, Yüksek Mahkeme'nin yapısının kendi iktidarları döneminde şekillendiğini 'unutmuşa benziyor.'
Anayasa Mahkemesi (AYM), Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay için verdiği hak ihlali kararları nedeniyle bir kez daha iktidar çevreleri tarafından hedefe konuldu.
Yargılama sürecinde yaşananlarla hukuk tarihine bir skandal olarak adını yazdıran Gezi davası nedeniyle tutuklu bulunan Atalay'ın, vekil olarak seçildikten sonra tahliye edilmesi bekleniyordu. Ancak bu, atılan tüm adımlara rağmen gerçekleşmedi. Sekiz aylık sürecin sonunda AYM ve Yargıtay arasında bir 'hukuk krizi' başladı.
Son olarak Yargıtay 3. Ceza Dairesi, AYM tarafından verilen hak ihlali kararının hukuki değerinin olmadığını savundu; karara uyulmamasına hükmetti. AYM ise kararlarının bağlayıcı olduğunu ve Daire'nin bu hükmünün Türk hukuk sisteminin hiçbir yerinde olmadığını belirtiyor.
Uzmanlar, bu gelişmeyle bireysel başvuru hakkının ve Anayasa Mahkemesi'nin yetkilerinin tartışmaya açıldığını söylüyor.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum da, tartışmada Yargıtay'dan taraf oldu; hatta 2010 referandumundan sonra Fethullahçı terör örgütü (FETÖ) mensuplarının Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) ele geçirmesinin nedeni olarak AYM'yi gösterdi.
2010 yılında düzenlenen anayasa değişikliği referandumda AKP, seçmenlerinden "Tam bağımsız, tam tarafsız bir Anayasa Mahkemesi için evet" gibi sözlerle oy istemişti.
Vaatler halkta karşılık bulmuş, AYM'ye bireysel başvuru mekanizması bu şekilde hukuk sistemine dahil olmuştu. Erdoğan, bu gelişmeden 'devrim' diye bahsediyordu. O tarihten beri göreve gelen Adalet Bakanları, halen uygulamayı övgüyle anıyor.
Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, Uçum'un hedef aldığı Anayasa Mahkemesi'nin tüm üyeleri AKP tarafından atandı. Mevcut yapıda 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer döneminden kalan hiçbir üye bulunmuyor.
'AYM BİR HUKUK KAOSU ÇIKARMANIN ARACINA DÖNÜŞTÜ'
Uçum ise bireysel başvuru hakkındaki övgüleri ve AYM üyelerinin kendi dönemlerinde atandıklarını unutarak birtakım tepki içerikli paylaşımlarda bulundu.
"AYM bireysel başvuru sisteme girdikten sonra yine Anayasa'ya aykırı olarak kendisini Yargıtay ve Danıştay’ın üstündeymiş gibi konumlandırarak sayısız hukuk ihlali yaptı ve yapmaya devam ediyor. Neredeyse her alana ait verilmiş mahkeme kararlarına anayasal sınırları aşarak müdahale eden AYM adeta bir hukuk kaosu çıkarmanın aracına dönüştü.
Tüm mahkemeler, Yargıtay ve Danıştay AYM’nin hem anayasaya aykırı hem hukuk bilmez ihlal kararlarına isyan noktasına geldi. AYM siyasi boyutu olan bazı bireysel başvurularda ise hukuka aykırı verdiği ihlal kararlarıyla Türkiye’ye zarar vermekten çekinmedi.
DEM PARTİ'Yİ KASITLA: TERÖRÜN DOLAYLI FİNANSMANININ ÖNÜNÜ AÇTI
Geçmişte ideolojik olarak uygun görmediği partileri siyasi katılım hakkını kısıtlayarak kapatan AYM (2010 referandumundan önceki yapıyı kastediyor) bugün terör vesayeti altında olan hatta terör örgütüyle organik bütünlük içinde hareket eden bir siyasi partiyi kapatmıyor.
Üstelik seçime girmeyeceği belli olan bu partiye seçime ilişkin özel yardım dahil hazine yardımı verilmesini sağlayarak terörün dolaylı finansmanının önünü açtı."
Uçum, 'terör örgütüyle bütünlük içinde hareket eden bir siyasi parti' derken Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi'nden (DEM Parti, eski adıyla HDP) bahsediyor. Parti, en son Mayıs 2023'te 4 milyon 803 bin kişinin oyunu almıştı.
Uçum'un sözlerinden devam edelim:
"(...) Bunları yapan AYM anayasal görevi olduğu halde başvuru sayısı çok diye yargılamada makul sürenin aşıldığı iddiasıyla yapılan başvurulara, vatandaşları mağdur etmek pahasına bakmıyor. Ama aynı AYM zaman zaman gerek bireysel başvurularda gerekse norm denetimlerinde hukuki kaosa hizmet eden başvuruları öne alarak anayasaya aykırı kararlar vermekten geri durmuyor.
AYM bu bağlamda başkanlık sisteminin bir gereği olan Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin münhasır alanını daraltmak ve bir sistem krizi üretmek için de elinden geleni ardına koymuyor. AYM’nin zaman zaman verdiği isabetli kararlar da oluyor ama bu kararlar ne yazık ki kamuoyu ve mahkeme içi dinamiklerin etkisiyle bir denge kurma çabasının sonucu gibi gözüküyor.
Yine AYM üyeleri arasında anayasaya aykırı uygulamalara, hukuk ihlali olan kararlara, yetki aşımlarına, yargısal aktivizme, anayasa yargıçları rejimi (jüristokrasi) hevesine karşı anayasadan ve hukuktan yana tavır alanlar vardır ve bunların varlığı çok değerlidir. Ama nihayetinde AYM tarihsel değeri olan muhalefet şerhleriyle değil çoğunluğun verdiği kararlarla bir sicil oluşturuyor. Eleştiri ve tepki konusu olan da AYM’nin bu sicilidir. AYM’yi bu maluliyetten kurtarmak için öncelikle yasal nihai olarak da anayasal düzenlemeler yapılması ihtiyaçtır."
Yargıtay 3. Dairesi de AYM kararının 'jüristokratik' bir davranış olduğunu savunuyordu. Jüristokrasi, yargıçlar yönetimi anlamına geliyor. Demokrasinin aksine, yargıçların oligarşik bir yönetim oluşturmasını tanımlıyor ve eleştirel bir anlam taşıyor.
Mesajlarının devamında Yargıtay 3. Dairesi'nin kararını destekleyen ve bu kararla 'hukuk güvenliğinin savunulduğunu' ileri süren Uçum, AYM'nin teşkilat kanunda yer alan 'yargılamanın yenilenmesi ve iadesi' kurumuna aykırı olduğunu iddia ettiği hükümlerin CMK, İYUK ve HMK’daki düzenlemelerin yanında uygulanmasının imkansız olduğunu söyledi: "Hukuki bir değeri yok."
Uçum, bu hükümlerin Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına dayanak olamayacaklarını öne sürerek çözüm yerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) olduğunu söyledi:
"Bu düzenleme AYM’nin bireysel başvurulardaki ihlal kararlarına ilişkin mahkemelerin yapacağı işlemleri tüm yargı mercileri açısından pozitif hukukumuzda yer alan yargılamanın yenilenmesi (CMK ve İYUK) ve yargılamanın iadesi (HMK) kurumlarıyla uyumlu hale getirmektir.
Genel olarak ise AYM’nin kurulduğu günden bugüne kadar pervasız anayasa tanımazlığı ve cüretkar hukuk ihlalleriyle malul hale gelmiş yapısını ortadan kaldırmak ve yeni anayasa içinde AYM’yi yeniden yapılandırmak önemli bir hedeftir. Milli (ulusal) yargıyı güçlendirmek için AYM’nin de her bakımından milli yargı mercilerimizden biri olarak faaliyet yürütmesi, batıcı ve neo-liberal sapmalardan tamamen kurtulması son derece önemlidir."
Yani başka bir deyişle Uçum, yapısını büyük ölçüde kendilerinin şekillendirdiği Anayasa Mahkemesi'ni (AYM) bugün 'batıcı ve neo - liberal bir saptamaya' uğradığını ve bundan 'kurtarılması' gerektiğini söylüyor.
DEĞİŞİKLİĞE GEREK KALMAYABİLİR
Öte yandan Can Atalay kararının ardından daha yüksek sesle dillendirilen 'AYM'de yeniden yapılandırma' için anayasa değişikliğine ihtiyaç kalmayabilir. Zira Anayasa Mahkemesi'nin 15 üyesinden üçünün görev süresi 2024'te doluyor.
Bu isimlerden AYM Başkanı Zühtü Arslan ve Muhammed Emin Kuz, 'muhalif kanat' içerisinde yer alıyor.
Arslan'ın görev süresi 17 Nisan 2024’te, Kuz'unki ise 12 Mayıs 2024'te bitecek.
2024 yılında görev süresi dolacak bir diğer isim de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından göreve getirilen AYM üyesi Muammer Topal. Kendisinin AYM'de 'iktidara yakın kanat' içinde olduğu biliniyor.
Bu isimlerin yerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın görevlendireceği kişiler atanacak. Böylelikle AYM'nin üye profilinde önemli bir değişim yaşanacak.
Kaynak: Gerçek Gündem