'Özgürlük, demokrasi' dedi, yaşı büyütülerek öldürüldü: Erdal Eren 17, utanç 42 yaşında
Erdal Eren, 12 Eylül Askeri Darbesi’nin ardından henüz 17 yaşındayken Milli Güvenlik Konseyi kararıyla yaşı büyütülerek 42 yıl önce bugün katledildi.
"Çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çok iyi biliyorum. Buna rağmen korkuya, yılgınlığa, karamsarlığa kapılmıyorum ve devrimci olduğum, mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. Mücadeleyi sonuna kadar, en iyi bir şekilde yürütmek ve yükseltmekten başka amacım yoktur."
Bu sözler 42 yıl önce bugün, henüz 17 yaşında iken yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren’e ait.
Erdal Eren, 25 Eylül 1964, Giresun Şebinkarahisar’da dünyaya geldi. Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisiydi ve Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesiydi. Bu derneğin üyelerinden ODTÜ Öğrencisi Sinan Suner, 30 Ocak 1980’de Milliyetçi Hareket Partili (MHP) Bakan Cengiz Gökçek’in koruması Süleyman Ezendemir tarafından vurularak öldürüldü.
YARGITAY'A RAĞMEN YAŞI BÜYÜTÜLEREK İDAM EDİLDİ
Erdal Eren, 2 Şubat 1980’de Sinan Suner’in öldürüşünü protesto ettiği için gözaltına alınan 24 kişinin arasındaydı. Ayrancı Hoşdere Caddesi’ndeki protesto eyleminde Er Zekeriya Önge’yi vurduğu iddiasıyla tutuklandı. Gözaltına alınmasından kısa bir süre sonra ise 19 Mart 1980’de hakkında idam kararı verildi.
12 Eylül rejimi 517 kişi hakkında idam cezası verdi. Cezası infaz edilen 50 kişinin arasında yer alan 17 yaşındaki Erdal Eren, 13 Aralık 1980'de yaşı büyütülerek idam edildi.
Eren'in idam kararı, Yargıtay tarafından iki kez iptal edilmesine rağmen, Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan kararla ve yaşı büyütülerek Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi’nde (Ulucanlar Cezaevi) infaz edildi.
EVREN'İN 'ASMAYALIM DA BESLEYELİM Mİ?' SÖZÜ
Silahlı Kuvvetler, 12 Eylül 1980 sabahı, saat 04:30’da devletin organları işlemediği için yönetime el koyduğunu ilan etmişti. Türkiye’de gerçekleşen üçüncü askeri darbe sırasında Kenan Evren, genelkurmay başkanı konumundaydı. Evren'in 17 yaşında idam ettirdiği Erdal Eren için söylediği "Asmayalım da besleyelim mi?" sözü dönemin zihniyetini ortaya koyması sebebiyle hafızalara kazındı.
Erdal Eren’in arkadaşı Ercan Koca ise arkadaşının idamına tepkisini pankart asarak göstermek istediği için gözaltına alındığı esnalarda gördüğü işkenceler yüzünden hayatını kaybetti.
Adalet Bakanlığı'nın açıkladığı verilere göre, 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası 650 bin kişi gözaltına alındı ve 52 bini tutuklandı. Sıkıyönetim döneminde fişlenen kişi sayısı 1 milyon 680 bin, vatandaşlıktan çıkartılanların sayısı da 14 bini buldu. Yine bu dönemde 210 bin kişiye dava açıldı ve toplamda 230 bin kişi farklı suçlardan yargılandı. 14 kişi cezaevlerindeki açlık grevleri nedeniyle, 171 kişi sorguda ve uğradığı işkence sonucu ve 49 kişi de idam edilerek yaşamını yitirdi.
EREN’İN AİLESİNE MEKTUBU: BÜTÜN BUNLAR MÜCADELE AZMİMİ KÖRÜKLEDİ
Erdal Eren, Mamak Askeri Cezaevi’nde gördüğü ağır işkenceleri ailesine yazdığı mektupta şöyle anlatıyordu:
“Cezaevinde yapılan (neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı zulüm altında inletildik. O kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. İşte bu durumda ölüm korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. Böyle bir durumda insanın intihar ederek yaşamına son vermesi işten bile değildir. Ancak ben bu durumda irademi kullanarak, ne pahasına olursa olsun yaşamımı sürdürdüm. Hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bile bile.
Sizlere bunları anlatmamın nedeni yaşamaktan bıktığım ya da meselenin önemini, ciddiyetini kavramadığım gibi yanlış bir düşünceye kapılmamanız içindir. Bütün bu yapılanlar, başımdan geçenler, kinimi binlerce kez daha artırdı ve mücadele azmimi körükledi. Halka ve devrime olan inancımı yok edemedi. Mücadeleyi sonuna kadar, en iyi bir şekilde yürütmek ve yükseltmekten başka amacım yoktur. Mesele benim açımdan kısaca böyle. Ancak sizin açınızdan daha farklı, daha zor olduğunu biliyorum.”
12 Eylül askeri müdahalesinin yarattığı barbarlık, insan haysiyetini ayaklar altına almasının yanında siyasal sistemde kökten değişiklikleri de beraberinde getirdi. Darbe, salt bir otoriter devlet geleneğinin bir kez daha ortaya çıkması değildi. Bir hegemonya projesi olarak bu dönemde sol siyaset imha edilmeye çalışıldı. Politize olan işçi sınıfı, memurlar sindirildi, toplumsallaşma kanalları faşizan yöntemlerle, tüm demokratik haklar derdest edilerek kapatıldı.
2010 REFERANDUMU, ERDOĞAN’IN 'HESAPLAŞACAĞIZ' VAADİ
Erdal Eren, 17 yıl gibi kısacık bir ömre sığdırdığı sol değerlerle sembol isimlerden biri haline geldi. Bu ismin önemi dönemin Başbakanı Erdoğan tarafından 2010 referandum sürecinde de ne yazık ki kullanılabildi.
AKP, Mart 2010’da 26 maddelik bir anayasa değişiklik paketini gündeme getirdi. Sözkonusu pakette 12 Eylül darbesinin sorumlularının yargılanmasını engelleyen geçici 15. Maddenin kaldırılması da yer alıyordu. Bu maddenin kaldırılması ile Kenan Evren ve diğer darbeci generallerin yargılanmasının önü açılabilecekti. Erdoğan, bu tarihlerde "12 Eylül anayasasının izlerini silmek için 'evet' kampanyasını başlatıyoruz" dedi.
Partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada ise Necdet Adalı, Mustafa Pehlivanoğlu ve Erdal Eren'in idamına işaret ederek, "Tam 30 yıl sonra, yine bir 12 Eylül günü, gencecik ölümlerle, zamansız vedalarla, 17 yaşındaki çocukları yağlı urgana taşıyan zihniyetle hesaplaşacağız" diye konuştu.
Bu vaatler silsilesi kimi sol, liberal kesimleri cezbetmeye yetti ve "Yetmez ama Evet" kampanyaları ile azımsanamayacak ölçüde AKP iktidarlığının yerleşmesine katkıda bulundu. Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), Emek Partisi (EMEP) ve Türkiye Komünist Partisi (TKP) gibi oluşumlar ise referandum sürecinde "Hayır" fikrinde buluştular.
12 Eylül 2010’da yapılan referandumda yüzde 57, 88 oranla “evet” çıktı. Anayasal değişiklikle yüksek yargının özerkliği ortadan kaldırıldı. Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçimi AKP’nin kontrolü altına geçti. 12 Eylül darbecileri ile ilgili hesaplaşma vaadi sözde bir yargılama süreci ile geçiştirildi.
Gelinen noktada ise 12 Eylül darbecileri, onu izleyen siyasi iktidarlar ve bugüne kadar gelen halefleri, devletin ideolojik aygıtlarını siyasal İslamın kök salmasını mümkün kılacak şekilde seferber etti.