Gültan Kışanak'tan dikkat çeken açıklamalar: '12 Eylül Anayasası bile bugün aranır hale geldi'
Uzun tutukluluk süresi bitmesine rağmen tahliye edilmeyen Gültan Kışanak açıklamalarda bulundu. Kışanak, “Öyle anlaşılıyor ki Saray’ın bizler için ön gördüğü tutsaklık süresi bitmemiş. Bu dava artık bir ceza davası olmaktan çıkmış, rehine davasına dönüşmüştür” dedi.
Yerine kayyım atanarak 31 Ekim 2016 tarihinde tutuklanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Gültan Kışanak, yedi yıllık azami tutukluluk süresi 25 Ekim'de dolmasına rağmen tahliye edilmiyor.
Kışanak’ın avukatları, uzun tutukluluğun tamamlanmasına rağmen tahliye edilmemesine ilişkin 11 Aralık tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne itirazda bulundu. Halen Kocaeli 1 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan Kışanak ,Artı Gerçek’ten Seda Taşkın’ın sorularını yanıtladı.
‘MAHKEME HEYETİ YASANIN EMREDİCİ HÜKMÜNE RAĞMEN ÖZGÜRLÜĞÜ ENGELLİYOR'
Kobane Davası’nı yürüten mahkeme heyetinin yasalara uygun davranmadığını belirten Kışanak, kendisi ve aynı durumdaki arkadaşlarının özgürlüğünün yasalar hiçe sayılarak engellendiğini söyledi:
“Kobane Kumpas Davası’nı yürüten mahkeme heyeti, yasanın emredici hükmüne rağmen benim ve benzer durumda olan diğer arkadaşların özgürlüğünü engelliyor. Bunun adı ‘rehin’ almaktır. Açıkça yasalar hiçe sayılarak, demokratik siyaset, sarayın talimatıyla cezaevinde rehin tutuluyor. 25 Ekim 2016’da gözaltına alınarak tutuklandım. Dava dosyasında 8 Mart kadın mitingleri, 25 Kasım etkinlikleri, Newroz mitingleri, 2012 yılında cezaevlerindeki açlık grevleri nedeniyle yapılan basın açıklamaları, taziye ziyaretleri gibi, asla suç olarak gösterilemeyecek siyasi faaliyetlerim vardı”
‘KOBANE DAVASI SARAY'IN 'KARŞI HAMLESİ' OLARAK AÇILDI’
Benzer iddialarla yargılanan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın durumunu da hatorlatan Kışanak şöyle konuştu:
"Selahattin Demirtaş için, 2018 yılında AiHM ‘Demirtaș serbest bırakılmalı, bu yargılama hukuki değil, siyasidir’ şeklinde bir karar verince; Cumhurbaşkanı Erdoğan "Biz de karşı hamlemizi yaparız" dedi. Kobane Kumpas Davası, Saray'ın ‘karşı hamlesi' olarak açıldı. Ben ve benim gibi birçok siyasetçi, Kobane Kumpas Davası’na dahil edilerek, daha uzun süre cezaevinde tumanın yolu arandı. Ancak, 2016’da tutuklandığım dava dosyası, Kobane Kumpas Davası ile birleştirildi. Artık ortada tek dava ve tek tutukluluk var.”
'ARTIK CEZA DAVASI OLMAKTAN ÇIKMIŞTIR'
Azami tutukluluk süresinin dikkate alınarak, özgürlük hakkı ihlaline son verilmesi gerektiğini belirten Kışanak, “Ancak, öyle anlaşılıyor ki Saray’ın bizler için ön gördüğü tutsaklık süresi bitmemiş. Mahkemenin benim şahsımda ortaya çıkan tutumu, ‘siyasi rehine’ olduğumuzun kabul edilmesidir. Bu dava artık bir ceza davası olmaktan çıkmış, bir rehine davasına dönüşmüştür” dedi.
‘İKTİDAR AYM'NİN YETKİLERİNİ SINIRLAMAK İÇİN UYGUN ŞARTLARI BEKLİYOR'
Kışanak, Yargıtay'ın Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) verdiği “hak ihlali” kararına uyulmaması sonrasında başlayan tartışmalara ilişkin de konuştu. Kışanak, Yargıtay-AYM kavgası gibi görünen konunun siyasi boyutuna dikkat çekti:
“Yargıtay Başsavcılığı, verdikleri karar nedeniyle AYM üyelerini yargılamak için soruşturma yürütüyor, ‘hakem benim’ diyen iktidar, AYM'nin yetkilerini sınırlamak için uygun şartların oluşmasını bekliyor. Hukuk devletinde, kamu gücü, başta anayasa olmak üzere yasalarla sınırlıdır. Yargı mensupları, iktidar elitleri, kamu gücünü elinde bulunduran herkes, yasalara uymak zorundadır. En üst norm olan Anayasa’nın görevi, işlevi, amacı, yurttaşların haklarını korumak; iktidar gücünü sınırlamaktır.”
‘ANAYASAL SİSTEM VARLIK-YOKLUK SORUNU HALİNE GELDİ’
Kışanak, kamuoyunun bu tür hukuksuzluklara alışmamasının önemine dikkat çekerek şöyle konuştu:
“AİHM kararlarını uygulamayan, AYM kararına rağmen Can Atalay’ı serbest bırakmayan, muhalif siyasetçileri yürüttükleri siyasi faaliyetler, gazetecileri yaptığı haberler nedeniyle cezaevine gönderen, azami tutukluluk süresini dahi dikkate almayan yargı pratiği, kanıksanır, ‘yargı siyasallaştı’ denilerek kabul edilirse; asıl tehlike o zaman başlar. Demokrasi güçlerinin, adalet ve hukuk sorununun, tekil örnekler sorunu olmaktan çıktığını görmesi gerekir. Artık anayasal sistemin varlık- sorunu haline geldi.”
‘YARGI SİYASAL İKTİDARIN UZANTISI HALİNE GELDİ’
“Bugün yasaların demokratik olup olmadıklarını sorgulamak bir yana, eksik de olsa var olan kurallara kamu gücünü elinde bulunduranların uymadığı bir durumla karşı karşıyayız” diyen Kışanak, bu durumun anayasal hukuk düzenine meydan okumak anlamına geldiğini söyledi.
Türkiye’de iktidar mensup ve yargı mensuplarının mevcut yasalara uymadıklarını, hatta zorunda olmadıklarını açıkça ilan ettiklerini belirten Kışanak, “Mevcut yasalar, sadece iktidarla ters düşen kişilerin haklarını sınırlamak için kullanıyor. Yargı, siyasal iktidarın uzantısı haline gelmiş durumda. Yargıda ideolojik/fanatik/militan bir örgütlenme var. Bu durum, anayasal sistem açısından bir beka sorunudur” dedi ve şöyle devam etti:
“Bu yorumlar belki birilerine abartılı gelebilir. Ama tarihe bakıldığında benzer tartışmaların nelere yol açtığı görülüyor. Almanya’da, anayasal sistemin nasıl yıkıldığı, faşizmin nasıl adım adım inşa edildiği biliniyor. O süreçte en çok tartışılan konu, siyaset-yargı ilişkisidir. Anayasal sisteme karşı çıkanlar, çoğulcu ve özgürlükçü toplumsal düzeni, siyasi ve iktisadi krizlerin kaynağı olarak görüyor. Demokrasinin ancak, homojen bir toplum üzerinde yükseleceğini ileri sürüyor. Anayasa da bu homojen topluluğun siyasal birliği olarak kabul ediliyor. Siyasal birliği devlet başkanının temsil ettiği, anayasanın koruyucusunun da devlet başkanı olması gerektiği savunuluyor.”
’12 EYLÜL ARANIR HALE GELDİ’
“Anayasal sisteme karşı çıkanlara göre, ayrıca bir Anayasa Mahkemesi’ne ihtiyaç yoktur” diyen Kışanak, içinde bulunduğumuz dönemi, 12 Eylül ile karşılaştırdı:
“Son yıllarda Türkiye' de yaşanan yargı pratiklerine ve siyasal tartışmalara baktığımızda; durumun ne kadar benzer olduğu görülmektedir. Bu nedenle, durumun vahameti ve ciddiyeti görülmez ise eksikleri olmakla birlikte mevcut anayasal sistemin tehdit altında olduğu görülecektir. İronik bir durum ama maalesef, 12 Eylül Anayasası bile bugün aranır hale geldi”
‘SANILMASIN Kİ SADECE DEM PARTİLİ BELEDİYELER KAYYIM RİSKİYLE KARŞI KARŞIYA’
Kışanak, yaklaşan yerel seçimlere ilişkin de değerlendirmelerde bulundu. İktidarın belediyelere kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan kayyım atama yetkisi veren yasanın yürüklükte olduğu sürece, muhalefet partilerinin de kazandığı hiçbir belediyenin güvende olmadığını söyledi:
“Sanılmasın ki bu kez sadece DEM Partili belediyeler kayyım riskiyle karşı karşıyadır. Kayyımlar, Kürt illerinde iki dönemden beri, belediyelere ait ne varsa sattı, bütçeyi talan etti, belediyeleri borç batağına sürükledi. Ayrıca Kürtler sandıkta iradelerine sahip çıktılar ve kayyım politikasına karşı net bir duruş sergilediler. Bu seçimde de halkın kayyım partilerine, sandıkta gereken dersi vereceğinden eminim. Bu nedenlerle iktidar bu kez DEM'in kazanacağı belediyelere kayyım atamaya teşebbüs etmeyebilir”
‘KAYYIM POLİTİKASI TOPLUMSAL MÜCADELE İLE ÖNLENEBİLİR’
Hem ekonomik hem de siyasi rant açısından daha kazançlı görünen batıdaki büyük şehir belediyelerine kayyım atama riskinin yüksek göründüğünü belirten Kışanak, şöyle devam etti:
“Bu nedenle, başta DEM Parti olmak üzere; CHP dahil olmak üzere tüm muhalefet partileri, seçim kampanyalarını yerel demokrasinin önemi üzerine kurmalı. Kayyım yasasının değiştirilmesi için mücadele etmeli ve ayrımsız bir şekilde hangi partiye yönelik olursa olsun kayyım atamasına karşı net bir duruş gösterileceğini şimdiden ilan etmelidir. İktidarın kayyım politikası, seçimden sonra değil, seçim sürecinde yürütülecek politik ve toplumsal mücadele ile önlenebilir”
‘SİYASETE DÜŞEN, HALKIN İRADESİNE SAHİP ÇIKMAKTIR’
Kışanak sözlerini sandık iradesine sahip çıkılması çağrısı ile tamamladı:
“Halkın bir kez daha en güçlü şekilde sandıkta iradesine sahip çıkacağına inanıyorum. Siyasete düşen ise tüm demokrasi güçleriyle birlikte seçimlerden sonra, halkın sandıktan çıkan iradesini sahip çıkacak iradeyi göstermesidir. Bu da yarının değil, bugünün, seçim sürecinin işidir.”