Barcelona’dan Diktatör Francisco Franco kararı
İspanyol devi Barcelona, 1971 ve 1974 yıllarında İspanyol diktatör Francisco Franco'ya verdiği madalyaları geri almaya karar verdi.
İspanya La Liga’da mücadele eden Barcelona Kulübü, diktatör Francisco Franco ile ilgili flaş bir karara vardı. Barcelona, Francisco Franco'ya 1971 ve 1974 yıllarında verilen onur madalyalarını geri alma kararı aldı.
Barcelona Kulübü Sözcüsü Josep Vives, basına yaptığı açıklamada, yönetim kurulunun aldığı diktatör Franco'nun onur madalyaların geri alınması kararının gelecek genel kurulda kulüp üyeleri tarafından onaylanması gerektiğini söyledi. Vives, “Yönetim kurulu, diktatör Franco'nun madalyalarının geri alınmasıyla ilgili adım atılmasında çok açık davrandı” dedi.
Ayrıca Vives, Barcelona Kulübü tarafından diktatör Franco'ya verilen madalyaların geri alınması konusunun ilk olarak 2003 yılında gündeme geldiğini ancak “Bu konuyla ilgili belgesel kanıt bulunmamasından dolayı o dönemde karar alınmadığını” belirtti. Vives, kulüp üyelerinin talepleri sonrasında yönetim kurulunun geçmiş kararlarının incelendiği ve “gerekçesi belli olmasa da kulübün bir madalya yaratıp diktatör Franco'ya verdiğinin fiilen tespit edildiğini” ifade etti.
Katalonya'da bağımsızlık yanlısı girişimlere destek verdiği bilinen Barcelona Kulübünün diktatör Franco'ya verilen madalyaların geri alınması kararını, Madrid'de yarın başlayacak ve bağımsızlık yanlısı yasa dışı referandumdan dolayı “devlete karşı ayaklanma” ile suçlanan 12 Katalan siyasetçinin yargılanmasıyla ilgili davadan bir gün önce alması dikkati çekti.
36 YIL İSPANYA’YI YÖNETTİ
Francisco Franco, demokratik cumhuriyetin yıkılmasıyla sonuçlanan İspanya İç Savaşı’nda (1936-1939) milliyetçi güçlere önderlik eden İspanyol general ve devlet adamıdır. İç Savaş’ın ardından 36 yıl boyunca ülkeyi diktatörlükle yönetmiştir.
Franco’nun ilk hedefi, İspanya’ya İç Savaş’tan önceki gücünü yeniden kazandırmaktı. Ama tüm ülkede denetimi sağlamasından yalnızca beş ay sonra başlayan II. Dünya Savaşı Franco yönetimini bir ölçüde sarstı.
İç Savaş döneminde kendisine destek çıkan Hitlerci ve faşist rejimlerden yana çıkarak 1939’da Anti-Komintern Paktı imzaladı. Buna rağmen Almanya’nın Katolik bir ülke olan Polonya’ya nedensiz ve gerekçesiz saldırması karşısında ilk anda şaşkınlığa düşen Franco, savaşa karışmaktan titizlikle kaçındı. Belki de en önemli siyasi başarısı savaş boyunca soğuk bir gerçekçilik ve dikkatli bir zamanlamayla yürüttüğü diplomasiydi.
Franco, görece Hitler’e daha yakın bir çizgi izlemekle birlikte, diplomatik ve askeri alanlarda doğrudan bir taahhütten dikkatle kaçındı. Ama Hitler’in kısa zamanda kesin bir zafer kazanma şansı olsaydı, Franco’nun Almanya’nın yanında savaşa katılacağını doğrulayan bazı kanıtlar da vardır.
Hitler’in, 1940’ta Fransa’nın Hendaye kentinde Franco ile yaptığı görüşmeden sonra, böylesi bir pazarlığa bir kez daha oturmaktansa üç-dört dişini çektirmeye razı olacağını söylediği ileri sürülmüştür. 1940’ta Hitler’in isteğine uyarak, İspanya, Milletler Cemiyeti’nin denetiminde bulunan Fas şehri Tanca’yı işgal etti. Almanlar gerilemeye başlayınca Müttefiklere yaklaşmak için Tancayı boşalttıysa da müttefiklerin kendisine düşmanca davranmaları İspanya’nın BM’e girmesini önledi.
1947’de “katolik ve sosyalist bir devlet” olarak tanımlanan İspanya’yı yeniden bir krallığa dönüştüren veraset yasasını kabul ettirdi ve kendisini devletin ömür boyu koruyucusu ve kral naibi atadı. Franco yönetiminin en zor dönemi II. Dünya Savaşı sonrasında, yeni kurulan Birleşmiş Milletler’in (BM) İspanya hükumetiyle ilişkileri kesmesiyle başladı.
Son Faşist Diktatör olarak nitelenen Franco bir dönem boyunca, en çok nefret edilen Batılı devlet başkanı oldu, ama Doğu ve Batı arasındaki ilişkiler iyice kötüleşip Soğuk Savaş doruk noktasına ulaşınca, İspanya’yı dışlama politikası da sona erdi. 1948’da İspanya’nın Batılı ülkelerle ilişkilerle düzelmeye başladı. 1953’te İspanya ile ABD arasında 10 yıllık bir askeri yardımlaşma paktının imzalanmasıyla Franco’nun uluslararası kamuoyundaki konumu daha da iyileşti. ABD ile İspanya arasında imzalanan bu antlaşma, 1955’te BM’ye 1958’de de Avrupa Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’na girmesini kolaylaştırırken Franco yönetimi antlaşma uyarınca ABD’ye askeri üsler verdi.
1950’ler ve 1960’larda Franco bazı liberalleşme eğilimleri göstermesine rağmen, bu dönemde de eleştirilere aldırış etmeden yönetimini sürdürdü. Ayrıca yönetiminin yaşayabilmesi için desteğini aradığı, ılımlı liberallerden aşırı gericilere kadar uzanan bir yelpaze içindeki çeşitli eğilimleri tartıp dengelemede belirgin bir siyasi beceri gösterdi.
Bu gruplar arasındaki dengeyi özenle koruyup yürütme erkini büyük ölçüde atadığı kişilere bırakarak, günlük siyasal çatışmaların üstünde yer almayı ve bir hakem rolü üstlenmeyi başardı. Bu nedenle de başarısız uygulamaların faturası, büyük ölçüde Franco’nun kendisinden çok, tek tek bakanlara yüklenmeye başlandı. 1940’ların başlarında gözden düşmüş olan devlet partisi Falanj Partisi, sonraki yıllarda yalnızca Hareket adıyla anılmaya ve başlangıçtaki yarı-faşist kimliğini yitirmeye başladı.
Sağcı otoriter önderlerinin çoğunun aksine Franco, yönetiminin kendi ölümünden sonra da sürmesi için önlemler aldı. 1947’de yaptırdığı referandumla İspanya’da monarşi yönetimi yeniden kuruldu ve Franco yaşam boyu kral naibi ilan edildi.
1966’da yürürlüğe koyduğu bir düzenlemeyle devlet ve hükümet başkanının yetkilerini birbirinden ayıran Franco, 1967’de az sayıda Cortes üyesinin seçimle belirlenmesine izin verdi. 1969’da XIII. Alfonso’nun o sırada 32 yaşında bulunan torunu Juan Carlos’u veliaht ilan etti. 1973’te başbakanlık görevini bıraktıysa da devlet başkanlığını, silahlı kuvvetler başkomutanlığını ve Falanj liderliğini sürdürdü.
19 Temmuz 1974 tarihinde, yaşlı Franco, çeşitli sağlık sorunları yüzünden hastalandı ve Juan Carlos, Devlet Başkanı Vekili olarak görevi devraldı. Franco yakında zamanda iyileşti ve 2 Eylül’de Devlet Başkanı olarak görevini sürdürdü.
Bir yıl sonra Parkinson hastalığı da dahil olmak üzere daha fazla sağlık sorunları baş göstererek bir kez daha hastalandı. 30 Ekim 1975 tarihinde komaya girdi ve yaşam destek ünitesine konuldu. Franco’nun ailesi yaşam destek makinelerinin desteğini kesmeyi kabul etti. Resmi olarak, 20 Kasım 1975 tarihinde, Falange’ın kurucusu José Antonio Primo de Rivera’nın aynı ölüm tarihinde, 82 yaşında öldü.
Franco’nun cenazesine, Monako Prensi II. Rainier, Şili’nin lideri General Augusto Pinochet, Bolivya’nın diktatörü General Hugo Banzer, Ürdün Kralı Hüseyin ve ABD Başkan Yardımcısı Nelson Rockefeller katıldı. Franco uzun bir hastalık döneminin ardından ölünce, Juan Carlos 30 Ekim 1975’te devlet başkanlığı yetkilerini üstlendi.(Skor)