Onun sahnesi kemoterapi ünitesi

Biyolog Derya Tuncel, 3 yıldır her gün 45 dakikalık öğle yemeği molasının yarım saatini kemoterapi ünitesinde geçiriyor.

Onun sahnesi kemoterapi ünitesi

ANTALYA'da, biyolog Derya Tuncel (38), 3 yıldır her gün 45 dakikalık öğle yemeği molasının yarım saatini, çalıştığı özel hastanenin kemoterapi merkezinde tedavi gören hastalara ayırıyor. 15 dakikada yemeğini yedikten sonra kemoterapi ünitesine gelen Tuncel, hastalarla birlikte türküler, şarkılar söyleyerek, bir nebze de olsa moral vermeye çalışıyor.

Kanser hastası yakını olan biyolog Derya Tuncel, 10 yıl önce teyzesi Nilgün Boğa'yı rahim kanserinden kaybettiğini, çalıştığı hastanenin kemoterapi ünitesinde tedavi gören hastaların yanında olmaktan mutlu olduğunu söyledi. 3 yıldır 45 dakikalık öğle yemeği molasında 15 dakikada yemeğini yedikten sonra kemoterapi merkezine gittiğini anlatan Tuncel, yarım saat boyunca kanser hastalarına moral vermeye çalıştığı söyledi.

'BİR ŞEYLER YAPABİLİYORSAM NE MUTLU BANA'

Hastaların yüzündeki küçücük bir gülümsemenin kendisini mutlu ettiğini vurgulayan Tuncel, kanser hastalığının zorluğunu iyi bildiğini belirterek, "Hastalara destek olmak, bir nebze olsun gülümsetebilmek, hayatlarına mutluluk katabilmek için birlikte türküler, şarkılar söylüyoruz. Müziğin hastalarımıza büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Onların buradan mutlu ayrılmalarını sağlıyoruz. Burada olabilmek, onlar için bir şeyler yapabilmek büyük mutluluk" dedi.

Hastanenin Kemoterapi Sanat Merkezi Koordinatörü Cengiz Erdoğan ise "Sanat kanser hastalarına önemli katkı veriyor" dedi. Kemoterapi ünitesinde geçirilen 3-5 saatlik onkoloji tedavisinin uzun bir tedavi süreci olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Derya hanım da gönüllü olarak burada her gün yarım saat bize eşlik ediyor. Ayrıca hastalarımız bir yandan tedavi alırken diğer yandan origami, resim ve taş objelerle panolar yapıyor" ifadelerini kullandı.

TEDAVİ SÜRECİNDE HASTA VE YAKINLARI ÇOK YIPRANIYOR

Memorial Antalya Hastaneleri Onkoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Özdoğan, kanserin tanı ve tedavisinin zorlu bir süreç olduğunu belirterek, bu süreçte hasta ve hasta yakınının son derece hırpalandığını söyledi. Prof. Dr. Özdoğan, “Düşünsenize hastalığı nedeniyle neredeyse işini kaybetmiş, ya da anne ve babası gibi yakınlarına bakmak zorunda kalan insanların iş kayıpları, bu sürede yaşadıkları üzüntüler, kaoslar ve hastane ortamı bu insanları çok etkiliyor. İşte tam bu noktada bu insanlara sıcak dokunuşlar sergilemek gerekiyor. Resim, müzik, el işi aktiviteleriyle karşılamak bambaşka bir soluk veriyor onlara" diye konuştu. Kanser sürecinin zorlu ve acı bir süreç olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Özdoğan, “Bize öğretilen en önemli şey kanser tedavisinde yaşam kalitesidir. O yaşam kalitesi sandığımız gibi çok pahalı, çok kapsamlı yaklaşımlarla olmuyor aslında. Doğru dokunuş, doğru zamanda tedavi vermek ve hatta bazen tedavi vermemek, hastanın yaşam alanlarını güzelleştirmek, kolaylaştırmak, onlara nefes alacak alanlar, boşluklar yaratmak gerekir" dedi.

'PROJEYİ HAYATA GEÇİRMEK İÇİN 100'ÜN ÜZERİNDE TOPLANTI YAPTIM'

Kemoterapi ünitesini sanatla bütünleştirmek için hazırladığı projeyi ilk olarak 2010 yılında Akdeniz Üniversitesi Hastanesi'nde uyguladığını anlatan Prof. Dr. Özdoğan, şunları söyledi:

"Orada 1500 metrekarelik bir alanın üzerini kapatarak bu projenin ilk adımını atmıştık. Herkes çılgınca bulmuştu bunu. Herhalde konuyla ilgili 100'ün üzerinde toplantı yaptım. İnsanlar uzunca bir süre ikna olmadı. Burası bağışlarla yapılan bir alandı. Oraya 15 metrekarelik bir seramik çalışması için çalmadığım kapı kalmadı. Sonra yakını kanser olmuş bir seramikçi buraya 'Yaşam harmonisi' adlı bir seramik çalışma yaptı. Biz onun altına şezlonglar koyduk. Bir kemoterapi ünitesinde şezlongları düşünsenize. Bu inanılmazdı. Cam sanatçıları, resim öğretmenleri destek verdi. Bugün bu projenin üniversitemizde devam ediyor olması beni çok mutlu ediyor. Bu projeyi, yaşantımız değişip özel hastanelere geçince orada da sürdürdük. Eğer bir alanın liderliğini yapıyorsanız, siz nasıl duygulanım içindeyseniz, etrafınızdaki herkes o duygulanımla devam ediyor. Sonra bir bakıyorsunuz, aslında kalemle çizmiş gibi birçok insan yaratmış oluyorsunuz. Bütünleşme çok önemli. Sanatçılar, doktorlar, hastalar, hasta yakınları, hemşireler ve çalışanlarla bu bütünleşmeyi sağladığınız an, emin olun tedavi başarısı kadar etkili oluyor."

'BEN DE BİR MARANGOZ USTASIYIM'

Kendisinin aileden gelen zanaatkarlığı olduğunu belirten Prof. Dr. Özdoğan, "Ben bir marangoz, mobilya ustasıyım. Bunu yaşamış olmanın hayatıma ayrı bir şey kattığını düşünüyorum" dedi. Mekanların çok önemli olduğunu kaydeden Prof. Dr. Özdoğan, "Her zaman yaşadığımız alanın ruhuna bakarım. Bulunduğumuz mekanlar kıymetlidir. Mekanlar, insanlara hissettirir. Mekanları duvarlar renkler ifade etmez, içindeki her şey ifade eder" diye konuştu.

HASTALAR ÇOK MUTLU

Hastanenin kemoterapi ünitesinde tedavi gören rektum kanseri hastaları Mehmet Aydın Falay (64) ile Müslüm Çopur (33), böyle bir ortamda tedavi olmaktan mutlu olduklarını söyledi. Asuman Aschbaver, cilt kanseri olan eşi Hubert Aschbaver'in tedavi sürecinde burada olmaktan keyifli olduklarını söyledi. Asuman Aschbaver, "Kanser zor bir hastalık. Zor dönemlerden geçiyoruz. Ama burada ilaç aldığımız dönemlerde her şey yolunda. Doktorlarımız ve hemşirelerimiz çok güler yüzlü. Burada müzik dinliyoruz, resim yapıyoruz, kitabımızı okuyoruz. Güler yüzlü bir ortamda müzik ve resimle olmaktan çok keyifliyiz" dedi.