İstanbul BİLSEM Hülya’nın Çiftliği

“Ah Atıf Ala Ah!”1 başlıklı yazıyı okuyanlar anımsayacaktır. “Konu İstanbul efendim!”, demiştik; ve “İstanbul’da bir okul… Hem de İstanbul’un en gözde, en...

“Ah Atıf Ala Ah!”1 başlıklı yazıyı okuyanlar anımsayacaktır. “Konu İstanbul efendim!”, demiştik; ve “İstanbul’da bir okul… Hem de İstanbul’un en gözde, en seçme öğrencilerinin gittiği bir okul…”

Bu okulun bir adı vardı elbette: İstanbul BİLSEM… Ya da tam adıyla; İstanbul Fuat Sezgin Bilim ve Sanat Merkezi.

İşte bu okulun bir de müdürü / müdiresi vardı. Ve her şeye rağmen hâlâ koltuğunda oturan… Adı: Hülya Özyürek. Okulun internet sayfasındaki bilgiye göre 23 Ekim 2017’de göreve başlamıştı.

İddialara göre herhangi bir BİLSEM’de göreve başlaması için gerekli koşullara bile sahip değildi. Ama ne var ki bunlar önemsiz ayrıntılar ve küçük kusurlardı. MEB merkez teşkilatındaki rant ve koltuk çeteleri ve onların İstanbul’daki elemanları bu tür kusurları görmemekte ve kapatmakta mahirdi.

Yalnızca kusurları görmemekte ve kapatmakta değil! Aynı zamanda aklayıp paklamakta ve mükemmelleştirmekte de mahirdiler. MEB Personel Genel Müdürlüğü, Teftiş Kurulu ve bir de mülakat sistemi ne güne duruyordu ki…

Zavallı Küçük İnsancıklar

Ancak MEB merkez teşkilatı ve İstanbul MEM’deki bazı ehil bürokratların bakar körlükte, kusur örtmekte ve mükemmelleştirmekteki mahareti her öğretmende yoktu. Onlar, kendini bilmez; sıfatı ve statüsünden dolayı kendini bir halt sanan; egoları bir balon misali şişmiş / şişirilmiş mükemmel amirlerinin gözündeki zavallı küçük insancıklar olarak, kusurları da görürdü.

Hatta kendi zavallılıklarına bile bakmadan, bir de itiraz etmeye yeltenirlerdi. Ne büyük hadsizlik! Elbette bu durumda ilgili birimler tarafından mükemmelleştirilip malum koltuklara oturtulmuş amirleri, “Nush ile uslanmayanın hakkı kötektir” diyemeseler de onları yola getirecek yol ve yöntemlere başvururlardı. Psikolojik baskı, zorlama ve angarya dâhil!

“Mobbing! Mobbing!”

Bunun kendi iyilikleri için yapıldığını bir türlü anlamayan ve bilmeyen, eğitim camiasının bu küçük insancıkları, hadlerini bilmedikleri yetmezmiş gibi… Kendi hallerine bile bakmaksızın, bir de “Mobbing! Mobbing!” diye bağırarak şikâyete yeltenirlerdi, bu yol ve yöntemlere maruz kaldıkça. Oysa her şey onların iyiliği içindi…

Mükemmel bir öğretmen ve yönetici olarak, Hülya Özyürek de önceki okulunda bunlardan nasibini almıştı. Hatta eğitim camiasının lanetlilerine dönüşmüş olan Eğitim-Sen üyesi öğretmenler tarafından bir basın açıklamasıyla protesto edilmiş, bazı gazete ve internet sitelerindeki haberlere konu olmuştu.

Ancak üç beş lanetli öğretmenin “Mobing” şikâyetlerini kimsecikler önemsememiş, dahası bu şikâyeti dile getirenlerin bazıları sürgün edilerek sorunun üstü örtülmüştü. Hülya Özyürek de kariyer yolculuğunun şimdiki durağı olan ve kısa zamanda bir çiftliğe dönüştüreceği, İstanbul BİLSEM’e doğru yürüyüşünü emin adımlarla sürdürmüştü.

Ve artık bir çiftliği vardı. “Hülya’nın çiftliği” adını hak eden… Canının istediği her şeyi yaptığı ve yapabileceğini sandığı bir çiftliği… Ne de olsa orada her şey ondan sorulurdu. Artık bir “Hanım Ağa”ydı efendim!

Şimdi, bu ironik satırları bir yana bırakalım. Ve İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ndeki soruşturma dosyasına bakalım efendim. Dosyanın içine balıklama dalmasak da en azından kapağını aralayalım. Yazıyı fazlaca uzatmamak için de bazı iddialara, bulgulara ve Hülya Özyürek hakkındaki taleplere çok kısaca bir göz atalım.

Yine Mobbing ve Ötesi

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nü aşarak, Ankara’ya ulaşan ve Milli Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı Atıf Ala’nın masasına dek uzanan bu soruşturmanın hikâyesi birkaç dilekçeyle başlıyordu. Ve konu yine mobbingti.

Yaşadıklarına daha fazla katlanmak istemeyen öğretmenlerden birkaçının mobbing gerekçesiyle verdiği dilekçelere dayanan bir soruşturma dosyası vardı karşımızda.

Ancak, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nce görevlendirilen müfettişlerin inceleme ve soruşturma süreciyle birlikte, sorunun salt mobbingle sınırlı olmadığı kısa zamanda ortaya çıkar. İşin boyutu hızla değişmeye başlamaktadır ki bunu fark eden Hülya Özyürek, hemen reddi muhakkik talebinde bulunur.

Bunun üzerine, yine İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden yeni bir müfettiş ekibi görevlendirilir. Yeniden ifadeler alınır, öğretmenler dinlenir. İdarece, asıl olarak da Hülya Özyürek’ce yapılan iş ve işlemler incelenir. Ve sonra sıra bunların değerlendirilmesine gelir.

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü çevrelerinden alınan bilgilere göre de şikâyetçilerin mobbing iddiaları, çok sayıda öğretmenin ifadesiyle doğrulanmış ve sübut bulmuştur. Ancak sorun bundan ibaret değildir. Ve çok daha kapsamlıdır.

Yine ilgili çevrelerin iddialarına göre, Hülya Özyürek, atanmasının ardından okulda yaptığı birçok iş ve işlemle kamu zararına neden olmuştur. Özellikle okul binasında yapılan tamirat, tadilat, boya, vs işlerin rayiç bedelleriyle gerçekleşme bedelleri arasında çok büyük farklar ve gereksiz, hatta usulsüz harcamalar tespit edilmiştir.

Yine aynı çevrelerce dile getirilen iddialara göre Kalkınma Ajansı’nın finansörlüğünde, 2016 yılında ve o gününün fiyatlarıyla yaklaşık 120 bin liraya yapılan “Green Stüdyo ve e-konferans salonu”, yanı sıra “Z Kütüphane”, Hülya Özyürek tarafından, sınıf açma gerekçesiyle kaldırılmıştır.

Aynı çevrelerce dile getirilen bir başka iddia ise velilerden toplanan paralardır. Bir kısmı kayıt nedeniyle alınan, bir kısmı ise “Astronomi Atölyesi kuracağız”, vb gerekçesiyle toplanan bu paraların akıbeti, nerelere, nasıl harcandığı da sorunludur. Yalnızca bu da değil. Birçok akçeli iş için geçerlidir bu durum.

Müfettişler, yaptıkları inceleme ve soruşturma işlemleri sonucunda, İstanbul BİLSEM Müdürü/Müdiresi Hülya Özyürek hakkında hem disiplin hem de idari yönden teklifler getirirler. Keza neden olduğu kamu zararından dolayı da adli olarak savcılığa suç duyurusunda bulunulması gerektiği belirtilir. Disiplin yönünden teklif edilen maaş kesim cezasının yanı sıra görevden de alınması istenir.

Siz şimdi diyeceksiniz ki Atıf Ala ve Teftiş Kurulu bu işin neresinde? Haklısınız. Lakin bu sorun salt İstanbul’dan ibaret değildir.

İstanbul BİLSEM Müdürü / Müdiresi, müfettişlerin kendisi hakkında getirdiği tekliflerin il disiplin kurulunda kabul edildiğini öğrenir öğrenmez soluğu Ankara’da alır. Çünkü bu kez sorun reddi muhakkikle çözülebilecek gibi değildir. O safha çoktan geçmiştir.

Ok yaydan çıkmıştır artık. Ve hedefte de kendisi vardır. Sığınılabilecek tek yer kalmıştır: MEB merkez teşkilatı ve orada da Teftiş Kurulu Başkanlığı ve Atıf Ala. İşte kahramanlarımız, bundan sonra devreye girer.

Peki; sonra ne mi olur? Bunu da sonraki yazılarda ele alacağız efendim.

* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com

1 “Ah Atıf Ala Ah!” başlıklı yazı için: https://www.gercekgundem.com/yazarlar/atalay-girgin/2817/ah-atif-ala-ah