15 Mayıs sabahı
Bizler seçmen olarak muhalefetin bize 14 Mayıs’a kadar neler söyleyeceğinden çok, 15 Mayıs sabahı ne söyleyeceğine odaklıyız. Herhangi bir pişmanlığa, bir özür konuşmasına tahammülümüz yok. Seçmen olarak muhalefetten hiçbir siyasi parti liderine böyle bir kredi vermiyoruz.
Hazırsak başlıyoruz. Henüz hala adaylar belli olmasa da artık bir seçim tarihimiz var. Beklenmedik bir gelişme olmazsa, 14 Mayıs 2023 Pazar günü Cumhuriyet tarihinin en kritik seçimi gerçekleşecek. Siyasi liderlerin ağzından çıkacak en ufak söz bile seçim konuşması niteliğinde. Meydanlar, ekranlar, sağlı sollu prompter’lardan akan satırlar ve karşısında biz. Bizler seçmen olarak ne istediğimizi biliyoruz.
ADALET
Laik hukuk düzeni içinde tanıklığını ettiğimiz binlerce davada adaletin bir an önce yerini bulmasını istiyoruz. Daha dün, bu ülkenin mahkemelerinden iki kabul edilmez karar daha çıktı: Ali İsmail Korkmaz davasında sanık polis Hüseyin Engin’e kasten basit yaralama suçundan 7 ay 15 gün hapis cezası verilirken, Kemal Kurkut davasında sanık polise ‘ceza verilmesine yer olmadığına’ hükmedildi. Geçtiğimiz hafta Çorlu tren katliamını davasında tutuklu sanık kalmadı.
Mısra Öz, Gülsüm Evran, Emel Korkmaz, Şaban Vatan, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Hakan Altınay, Mine Özerden, Yiğit Ali Ekmekçi, Selçuk Kozağaçlı, Cumartesi Anneleri, gazeteciler… Cumhur İttifakı, sayfalarca devam ettirebileceğimiz bu listedeki isimlerden herhangi birine bu seçimin kazanılması halinde adil bir yargı sözü verebilecek mi? Hayır.
O halde bu insanların her biri, hiçbir şey demeseler bile içinde bulundukları durum nedeniyle vicdanlara her gün yapılan birer seçim konuşmasıdır. Biz bu adaletsizliğin, bu çilelerin tanığıyız. Dolayısıyla tarafız. Biz bu seçime onların yıllardır kavuşamadığı adaleti, bir gün içimizden başka birilerinin de bulamayacağını bilerek gidiyoruz. Cumhur İttifakı’nın bize bu konuda verebileceği hiçbir vaat yok. Geçelim.
YOKSULLUK
Bir zamanlar seçimlerde ‘enkaz devralmak’ diye bir kavram vardı. Seçimi hangi parti kazanırsa kazansın hemfikir olunan konuların başında ortada bir enkaz olduğu gelirdi. Bugün enkazın hası olmuş halimizle seçime giderken top dönüp dolaşıp yine bize geliyor. İktidar partisi seçim takvimini ‘Yeter artık söz milletin’ diyerek başlattı. Pardon da, insana sormazlar mı yirmi yıldır bu söz kimdeydi diye. Gelin o vakit soralım.
AKP İktidarının ustalık döneminde halk olarak enkazı da geçip Cumhuriyet tarihinin en derin yoksulluğuna gömüldük. CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi Koordinatörü Hacer Foggo’nun pandeminin başından beri yürüttüğü gayretleri ile nasıl bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz. Olanca açıklığıyla gördüğümüz, yaşadığımız, tanık olduğumuz bu derin yoksullukla gidiyoruz seçime. Yıllardır bir avuç zengini daha da zengin etmekten başka bir şey yapmadığı gibi, ‘iş var siz beğenmiyorsunuz’ diye halkı azarlayan Cumhur İttifakı’nın kaynakların eşit olarak paylaşıldığı bir sosyal devleti hayata geçirme konusunda herhangi bir vaadi olabilir mi? Hayır.
Dün, Türk Böbrek Vakfı Başkanı Timur Erk, "geçim sıkıntısından dolayı böbreğini satmak isteyenlerin sayısı, organ bağışçılarını geçti" diye bir açıklama yaptı. İktidarın, bırakın bu insanlara bir vaatte bulunmayı, yüzlerine bakabilecek hali olabilir mi? Olmamalı.
Hal böyleyken, bu ülkede aile ekonomisine yardımcı olmak için okulu bırakıp işe başlayan her çocuk, evinden bir şey getiremediği için okulda bayılan her öğrenci, evine ekmek götürmek için 70 yaşında iş arayan her emekli, yoksul bir yaşam sonucu uyuşturucu pençesine kendini tüketen her genç insan, tüm suskunlukları, tüm duyulmazlıklarına rağmen, bu ülkenin her yerinde, her gün yapılan seçim konuşmalarından biridir. Cumhur İttifakı yirmi yıldır uyguladığı politikalar nedeniyle bu durumun bizzat müsebbibiyken, bu insanlara, bizlere verebileceği herhangi bir vaat olabilir mi? Hayır. Geçelim.
Biz bu seçime İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek kadınların en temel haklarını yok sayan, meclise sunulan Başörtüsü teklifi ile kadınların, çocukların ve LGBTİ+ların hakları başta olmak üzere insanca yaşama, temel hak ve hürriyetlerini Anayasaya aykırı bir şekilde düzenlemeye kalkan bir siyasi zeminde gidiyoruz. Şunu da netleştirelim. Böyle bir zeminde bir erkek tarafından şiddet görüp katledilen her kadının, her LGBTİ+’ın, cinsel istismara uğramış her çocuğun isimleri bu halka yapılmış birer seçim konuşmasıdır.
Ülkemizin yüz akı Boğaziçi Üniversitesi öğretim görevlilerinin aylardır sessizce sürdürdükleri eylem birer seçim konuşmasıdır. Bu ülkenin günden güne daha da zor koşullarla çalışmalarına devam etme gayreti içinde olan sanatçıları içinde oldukları durum nedeniyle birer seçim konuşmasıdır. Madenlerde can veren her bir madencinin adı bir seçim konuşmasıdır.
Bizler seçmen olarak bu konuşmaları her gün dinliyor, bu yaşananları her gün görüyoruz. Muhalefetin bize yapabileceği daha etkili bir seçim konuşması yok. Seçime giden sürede heyecanlı çıkışlara, büyük vaatlere ihtiyacımız yok. En iyi hatibi seçmeyeceğiz. İçimizden yürekli ve samimi birine ihtiyacımız var. Herkesin, hepimizin bu kişiyi desteklemesine ihtiyacımız var. Bir arada olmaya, gölgemizin bile bizi terk ettiği karanlıktan safları sıklaştırarak çıkmaya ihtiyacımız var.
Bizler seçmen olarak muhalefetin bize 14 Mayıs’a kadar neler söyleyeceğinden çok, 15 Mayıs sabahı ne söyleyeceğine odaklıyız. Herhangi bir pişmanlığa, bir özür konuşmasına tahammülümüz yok. Seçmen olarak muhalefetten hiçbir siyasi parti liderine böyle bir kredi vermiyoruz. Dilerim muhalefetin tüm liderleri sadece 14 Mayıs kadar olan süreci değil, 15 Mayıs sabahında bize ne söyleyeceklerini de düşünürler. Evet, şimdi, hazırsak başlayalım.