Defter
Yüreklerimiz her gün tanımadığımız insanları gömdüğümüz bir mezarlığa döndü. Bu çok zor bir yazı, inanın yazdığım her kelimeden utanıyorum. Bu yasta, bu acıda, içimdeki öfke de son derece samimiyim. Ama umutsuz değilim.
Bütün ülke ve her birimiz birer yas eviyiz. Yas evleri sessiz olur. Bu yazı da öyle olacak. Hepinizle aynı acıyı, çaresizliği, aynı boğuntuyu yaşıyorum. Bunlara ek olarak yine hepinizde olduğuna emin olduğum utancı taşıyorum. Yüreğimiz ağır, işimiz çok. Birkaç söz edip dağılalım.
Deprem bir afettir ama kartını açık oynar. ‘Bak ben buradayım’ der. Fay hattı açık konuşur. ‘Bak ben buradan geçiyorum’ der. ‘Şu kadar büyük deprem üretebilirim beni ciddiye al’ der. Depremi afet yapan şey işgüzar idarecilerdir, hırsız müteahhitlerdir, cebini düşünen fırsatçılardır. Bunlara afet zamanı rastlayamazsınız. Bunların fıtratında ortalıktan toz olmak vardır.
Ekim ayında Amasra’da yaşadığımız maden faciası üzerine yazdığım yazıyı ‘Ortada şehitler yok. Madenciliğin fıtratı ölüm değil. Bu yaşananlar kaza değil, cinayet. Ortada maden işçisinin hayatını katletmeye yönelik bir plan kesin olarak var. Ama bu plan kader değil!’ diyerek bitirmiştim. Bugün o madenciler canhıraş biçimde enkazlarda, çok geç kalınmış canlarımızı kurtarmaya, naaşlarını çıkarmaya çalışıyor. Bu defa kader planı lanetli bir piyangoymuşçasına göçük altında kalanlara vurdu. Muhtemelen yarın da ‘deprem şehitleri’ olarak anılacaklar. Sonra da unutacağımızı düşünecekler.
UNUTMAYACAĞIZ
Yukarıdaki sözlerimi hepiniz adına bir kez daha tekrarlıyorum. Ortada bunca insanın hayatına mal olan ihmaller silsilesi var. İş bilmezlik var. Bilime, liyakate değer vermeme var. Hepimizin bildiği saymakla bitmeyecek bir sürü neden var. Ortada bir kader yok. Plansa hiç yok.
Bu öyle bir plansızlık ki insan olmanın ezberini bozuyor. Mesela çocuksundur. Düşüp ağlarsın. Bilirsin ki yan odadan annen, baban, kardeşin ya da bir yakının koşup gelecek. Güvendesindir. Ama içinde bulunduğumuz durum öyle değil. Bu planda güven yok, güvende değilsin.
Diyelim ki, büyüdün dara düştün. İyi ya da kötü bir dostun vardır. Ararsın, seni dinler. Bir ufak şefkat iyi gelir. Bu öyle bir plan değil. Bu planda şefkat yok.
Bu akla ziyan, anlaşılmaz bir plan. Bir gece yarısı sıcak yatağında uyurken depreme yakalanıp enkaz altında kalmışsın. Sabah olmuş, koca gün geçmiş, gece geçmiş. Ortada bir Allah’ın kulu yok. Dünya başına yıkılmışken bir siren sesi duyamamanın anlaşılacak bir yanı yok. Hasbel kader sağ salim çıktığında bir damla su, bir parça kuru ekmek bulamamanın anlaşılacak bir yanı yok. Bu pisi pisine ölümlerin affedilir bir yanı yok. Böyle bir plan hiçbir kitapta yok.
Yüreklerimiz her gün tanımadığımız insanları gömdüğümüz bir mezarlığa döndü. Bu çok zor bir yazı, inanın yazdığım her kelimeden utanıyorum. Bu yasta, bu acıda, içimdeki öfke de son derece samimiyim. Ama umutsuz değilim.
Gün gelecek, elimize defter niyetine bembeyaz bir kâğıt parçası alacağız. Binlerce yaşamı söndüren o bildik karanlığın gözlerine baka baka, bu günleri aklımızdan hiç çıkarmadan, kaybettiğimiz her canın ciğerlerine çekemediği her nefesin hatrına elimizdeki mührü o tek kelimeye basıp bu defteri kapatacağız. Kaderi bilemem. Ama planım bu.
Gücümüz çok olsun. Hepinize sevgiyle sarılıyorum.