Glasgow'daki Lozan Konferansı

Öyle anlaşılıyor ki 100. yılını kutladığımız Lozan, dünya üzerinde sandığımızdan çok daha fazla insanın kaderinin belirlendiği, etkisi bugün bile devam eden bir anlaşma ve daha öğrenmemiz gereken çok şey var.

Lozan Barış Anlaşması’nın 100. yıl dönümü nedeniyle yurt dışında pek çok akademik konferans ve çeşitli toplantılar yapılıyor. Bunlardan biri geçtiğimiz hafta Glasgow Üniversite’sinde gerçekleştirildi. The Partition Machine (Bölme Makinası) adı verilen konferans Glasgow Üniversitesi Sosyal ve Siyasi Bilgiler Fakültesi’nden Dr. Jayita Sarkar başkanlığında toplandı. Sunulan makalelerin önümüzdeki yıl kitap olarak da basılacağı konferansa British Academy 22 bin Sterlin’lik bir katkı bulunmuş. Konferansa maddi katkı veren bir diğer kurum ise Scottish Council on Global Affairs.

Glasgow'daki Lozan Konferansı - Resim : 1

KONFERANSIN KAPSAMI

Geçtiğimiz hafta, bu iki gün süren konferansa katılmak için Glasgow’a gittim. Gitmeden önce programa baktığımda Lozan dendiğinde akla gelebilecek konulardan çok farklı başlıklarla karşılaştım. Afrika ülkelerinden Filistin’e, Hindistan’dan Filipinler’e, Pakistan’dan İrlanda’ya, Bengal-Burma sınırının çizilmesine kadar çok farklı coğrafyalarda, farklı ülke tarihlerini kapsayan başlıklar ile Lozan arasındaki bağlantıyı ilk etapta görmekte zorlandığımı söylemem gerek.

Benim için Lozan, çoğumuzda olduğu gibi, Misak-ı Milli sınırlarının çizildiği, ülkemizin doğum sertifikası niteliğinde büyük bir diplomasi başarısı. Konferansın açılış sunumunu yapan European University Institute’den Prof. Glenda Sluga, Hindistan ve Pakistan’dan başlayarak Afrika’ya kadar devletlerin nasıl bölündüğünü ve sınırların nasıl çizildiğini anlatınca Lozan Anlaşması’nın 20. yüzyıl dünya haritasının çizilmesinde ne derece etkili olduğunu anlamaya başladım. University College Dublin’den katılan Dr. Connor Mulvagh’ın, ‘İrlanda’nın İngiltere’den ayrılması ve Lozan Anlaşması’ konulu sunumu Lozan’ın yeri geldiğinde nasıl bir model halini aldığını görmemi sağladı.

Dünya tarihi açısından değerlendirildiğinde Lozan’ın bize öğretildiği/bizim bildiğimizden çok daha fazlası olduğunu anlasam da bilgi eksikliğimi giderme konusunda kaynaklara ihtiyaç duydum. Bu kaynaklardan biri konferansa tartışmacı olarak katılan Utrecht Üniversitesi’nden Dr. Ozan Özavcı’nın Southampton Üniversitesi’den Prof Jonathan Conlin ile birlikte Lozan’ın 100. yıldönümü için hazırladıkları The Lausanne Project oldu.

Glasgow'daki Lozan Konferansı - Resim : 2

Glasgow'daki Lozan Konferansı - Resim : 3

Glasgow'daki Lozan Konferansı - Resim : 4

Bu yazıda geçen hafta katıldığım bu konferans neticesinde Lozan’a dünya tarihi açısından bakarak bugünün oluşmasında nerede durduğunu beraberce görelim istedim. Bunu yapmak için değiştirmemiz gereken iki nokta var: Zafer – hezimet ekseni ile yeni bir zaman çizelgesi.

ZAFER ve HEZİMETTEN AL - VER EKSENİNE

Lozan Projesi’nde araştırmacılar, Lozan’ı anlamak için ‘müzakereleri, antlaşmayı ve etkilerini sadece bir bütün olarak ele almak yerine, iç içe geçmiş birçok farklı süreci ayrıştırıp daha sonra bu süreçlerin birbirlerini nasıl etkilediklerine’ bakılmasının gerekli olduğunu öne sürüyor. Lozan’da ne bir zafer kazanıldığı ne de bir hezimet yaşandığına dikkat çeken araştırmacılar, müzakerelerin her iki taraf için de bir al – ver süreci olduğunu belirtiyor. Böyle bakılınca Lozan, 20. yüzyılda yeni bir dünya düzeninin kurulmasına neden olan ve her iki taraf için de başarılı sayılacak yönlerinin olduğu bir anlaşma halini alıyor.

İÇ POLİTİKA MALZEMESİ

Lozan araştırmacılarının dikkat çektikleri bir diğer konu, anlaşmanın salt zafer - hezimet aksında değerlendirilmesiyle farklı siyasi liderler ve farklı argümanlar üzerinden Türk iç politikasına malzeme edilmesi sorunu. Son yıllarda şahit olduğumuz, bir kesim tarafından körü körüne inanılan Lozan’la ilgili komplo teorilerini düşündüğümüzde, bu siyasi kültürün değişmesi için yeni ve objektif anlatılara ne denli ihtiyacımız olduğu ortada. Dahası bu yeni anlatılar akademik sınırları aşarak büyük toplum kesimleri tarafından da öğrenilmeli. İkincisini nasıl yapabiliriz bilmiyorum. Sürekli değişen ve giderek ağırlaşan ülke gündeminde bu konunun yeşerecek yer bulması ütopik gibi görünse de dilerim bu yazı bir referans noktası oluşmasını sağlar.

Gelin şimdi konuya biraz yakından bakalım. Ülke tarihimizin miladını oluşturan Lozan’ın dünya tarihinde nelere karşılık geldiğini, nelere neden olduğunu anlamaya çalışalım.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NI BİTİREN ANLAŞMA

Lozan araştırmacıları, Birinci Dünya Savaşı’nın 1918’de değil de 1922’de sona erdiğini ve 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nın bu büyük savaşın resmi bitiş tarihi olduğunu söylüyorlar. Böylelikle Lozan, yalnızca Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş anlaşması olarak kalmayıp Orta Doğu’nun şekillenmesiyle bölge siyasetine Amerika ve Petrol şirketleri gibi iki önemli aktörün dahil olmasına neden oluyor.

Lozan, bir diplomatik düellodan çok ‘İtilaf Devletleri’nin kendi aralarındaki mücadeleleri, Amerikan ve Sovyet temsilcilerinin müzakereleri etkileme girişimleri, petrol şirketlerinin rolü ile çok uluslu bankalar gibi ekonomik, mali ve diğer aktörlerin lobi faaliyetleri, müzakerelere resmi olarak davet edilmeyen grupların eylemleri ve tabii Lozan ile bağlantısı olan her ülkedeki mevcut yerel siyasal gelişmeler bağlamında’ değerlendirmeyi zorunlu kılıyor. Böyle baktığımız zaman Lozan’ın etki alanı tüm Avrupa’yı, Amerika’yı ama daha da önemlisi Orta Doğu’yu kapsıyor.

Lozan araştırmacıları Kasım 1922 ile Temmuz 1923 arasında yaşanan döneme dikkat çekerek, o dönem Lozan’da yaşanan sürecin bilinenden çok daha karmaşık olduğunu belirtiyorlar. Bu karmaşık süreci belirleyenlerin başında İsmet Paşa’nın kırmızı çizgileri önemli rol oynuyor.

TÜRK HEYETİNİN KIRMIZI ÇİZGİLERİ

Bildiğimiz gibi, İsmet Paşa’nın kırmızı çizgileri daha Lozan’a gelmeden önce Ankara hükümeti tarafından belirlenmişti. Buna göre, ‘Ermeni Ulusal Yurdu’nun kurulması, kapitülasyonların korunmak istenmesi, Türk ordusu ve donanmasına sınırlama getirilmesi ile Türkiye’deki yabancıların rejimi gibi başlıklar Türk heyetinin müzakereye kapalı olduğu alanlardı. Bu konulardan herhangi birinin masaya gelmesi halinde İsmet Paşa görüşmeleri derhal kesecekti. Diğer taraftan, Trakya ve Suriye sınırları, Osmanlı borçları ve Boğazlar gibi başlıklarda gerektiğinde Ankara’dan yeni talimat alacaktı.

LOZAN’IN ŞEKİLLENDİRDİĞİ ORTA DOĞU – AMERİKA VE PETROL ŞİRKETLERİ

Lozan’da gayri resmi bir Ermeni heyeti bulunuyordu. İsmet Paşa ile yaptıkları gayri resmi görüşmede dile getirdikleri talepleri Paşa tarafından net biçimde reddedildi. Bu konudaki bir sonraki talep Lozan’da gözlemci olarak bulunan iki Amerikalı delege, Richard Washburn Child ve Joseph Grew, tarafından Ermeniler ve Amerikan misyoner gruplar adına yapıldı. Ancak İsmet Paşa bu talepleri de kesin bir dille reddetti. ‘Bunun sonucunda Lozan’daki bu iki Amerikalı diplomat, misyonerlerin istekleri ile Amerikan petrol şirketlerinin Orta Doğu petrollerine erişim konusundaki talepleri arasında sıkıştılar. Standard Oil of New Jersey (şimdiki adıyla Exxon Mobil) yöneticileri için Lozan’da yaşananlar bir “medeniyetler çatışması” değil, bir ‘petrol savaşıydı’.

‘Standard Oil, Irak’ın kuzeyinde, Musul’da bulunan ve Türklerin “kendilerine ait olduğunu” iddia ettikleri petrol rezervlerinden faydalanmak için Türkiye ile iyi geçinmeye hazırdı. Amerikan petrol şirketleri, Shell’in gizlice İngiliz hükümetine ait olduğunu iddia ederek Amerikan Dışişleri Bakanlığı nezdinde lobi faaliyetlerinde bulundular. Washington’dan gelen emirle, Child ve Grew, Lozan’da misyonerlerin taleplerini göz ardı edip, Standard Oil lehine hareket ettiler. Bu durum İsmet Paşa’nın da işine geliyordu çünkü Amerika’nın Ortadoğu petrollerine olan açlığı, Musul’u Türkiye adına talep etme girişiminde bir koz sağlıyordu’.

Sonunda Amerikan heyeti Ermeni davasından uzak durmayı kabul etti. Diğer taraftan, İngilizlerin Musul’u kaybetme korkusu ve ABD ile iyi geçinme hevesi sebebiyle Shell ile bir ortalık kurdu: Böylece Amerikan petrol şirketlerine Ortadoğu petrollerinden pay verildi.

Bu durum, Orta Doğu’nun kapılarını Amerika’ya açılmasını sağladı. İlk birkaç on yılda Amerikan şirketleri petrol fiyatlarını yüksek tutmak amacıyla Orta Doğu’nun petrol rezervlerinin geliştirilmesini geciktirmeye çalıştılar. 1970’lere kadar özellikle Irak petrollerini sömürdüler. 2003’te Irak’ın işgalinden sonra hemen hemen aynı şirketler yeni adlarıyla Irak petrollerini bir süre daha kontrol ettiler.’

Zaman içinde Lozan anlaşması büyük bir ‘Bölme Makinası’na dönüştü. Toprak talebi olmadan nüfus mübadelesi yapılmasına örnek teşkil etti. Glasgow’daki konferansa online katılarak bir konuşma yapan Harvard Üniversitesi’nden Prof. Charles S. Maier, Lozan’ı ’20. yüzyılın Pandora Kutusu’ olarak yorumladı. Öyle anlaşılıyor ki 100. yılını kutladığımız Lozan, dünya üzerinde sandığımızdan çok daha fazla insanın kaderinin belirlendiği, etkisi bugün bile devam eden bir anlaşma ve daha öğrenmemiz gereken çok şey var.

Bu yazıyı hazırlarken The Lausanne Project’deki bilgilerden yararlandım. Kendilerine teşekkür ederim. Daha fazla bilgi için:

https://www.partitionmachine.com/

https://thelausanneproject.com/