Halk düşmanı

Allah aşkına şu azar işini, şu köstek olma hevesini bırakın. Bizim çok büyük acımız, gömülmeyi bekleyen cenazelerimiz, çok uzun sürecek yasımız var.

Mahşer tek bir gün değilmiş. Bitmiyor. Yaşananı tarif etmek dilin sınırlarının çok dışında. Süslü cümleler kurmak elbet mümkün, ancak ayıp.

İçine düştüğümüz ateş yetmezmiş gibi bir de kötülükle uğraşıyoruz. Cumhuriyet tarihimizde bir kez daha acıda buluşamıyoruz. İnsanların günlerce enkaz başındaki bekleyişleri sürüyor. Sevdiklerinin canlı çıkması ümidi yerini beden bütünlüğü bozulmamış, tek parça bir ceset bulabilmeye döndü. ‘Şükür bir mezarı oldu’ diyen binlerce insanımız var. Binlercemiz hala daha enkaz altında.

Çok değil, daha yılbaşında ‘vize vermiyorlar’ diye içten içe kızdığımız ülkelerin kurtarma ekipleri koşa koşa geldi. Ağlaya ağlaya ülkelerine geri döndüler. Sosyal medya hesaplarından paylaştıklarına bakınca yüreklerini burada bıraktıkları anlaşılıyor. Nezaketen de yapmıyorlar, hepsi son derece samimi. Onca acı ve onca yokluk içindeki depremzedelerin kendilerini bağırlarına basıp ikramda bulunduklarını söylüyorlar. Birlikte çektirdikleri fotoğrafları paylaşıyorlar. Adıyaman’dan konuşan bir depremzede kendi derdini bırakmış, ‘insanlara bir çadır bulamadık ayıp oldu’ diyor. Büyük insanlık ailesi tek yürek olmuş elinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyor.

Hal böyleyken vatandaşı olduğumuz ülkenin yöneticilerinden azar üstüne azar işitiyoruz. Yardım toplayanımız ayrı, acıyı yaşayanımız dövülüyor. Hakaretin bini bir para. En ufak bir şefkatte bile içi eriyen bu halk, ülke tarihinin gördüğü en büyük felaketi yaşayan haliyle günlerdir azar işitiyor. Ortada onca ihmal, usulsüzlük, liyakatsizlik varken ülkeyi yönetenler hem suçlu hem güçlü olabiliyor. Bir korku dalgası yaratılıp, köpürtülmek isteniyor. Milyonlarcamız tek yürek olmuş yardım derdine düşmüşken içimizden bir düşman aranıyor. Ancak bu mümkün değil. Acı, korkudan çok büyük. Dahası bu azardan bıktık.

Kaçırmış olabilirim. Eğer hala duymadıysak, çok geçmeden ‘birileri tiyatro yapıyor’ denildiğini duyarız. Malum, tiyatro devlet erkanının aklına bir sahne sanatı olarak değil de bir sataşma lafı olarak geliyor. İzninizle bu sefer onlardan önce davranıp konuyu tiyatroya getirerek yaşadıklarımızı oradan örneklendireyim. Tiyatro yapan kimmiş beraberce görelim.

BİR HALK DÜŞMANI

Bir Halk Düşmanı, Norveçli oyun yazarı Henrik Ibsen’in 1882 yılında kaleme aldığı bir tiyatro oyunu. Tarihe bakılınca eski gibi görünüyor ama konusunu anlattığımda öyle olmadığını göreceksiniz. Bilmeyenler için kısaca anlatayım. Oyun Norveç’in turistik bir kaplıca kasabasında geçer. Düzenli olarak kaplıca sularından örnekler alıp analiz eden Doktor Stockmann, yeni açılan fabrikanın atık sularının kaplıca sularını kirlenmiş olduğunu, gerekli düzenlemeler yapılana kadar kaplıcaların kapatılması gerektiğini söyler. Bu durum başta Belediye Başkanı olan abisinin hiç hoşuna gitmez. Konuyu abarttığını, kentin turizm gelirine ihtiyacı olduğunu, kaplıca, restoran ve otel sahiplerinin bunu asla kabul etmeyeceğini söyler. Öyle de olur. Cebini düşünen halk belediye başkanından yana durarak doktora cephe alır. Doktor Stokmann, tek başına tüm halkı karşısına alarak hatadan dönülmesi için elinden geleni yapar. Ancak durum beklediği gibi gelişmez. Aksine halk düşmanı ilan edilerek kasabadan göçmek zorunda kalır.

Tanıdık geldi mi? Gelmediyse aynı hikâyenin başka versiyonunu anlatayım.

JAWS

1975’te Steven Spielberg kült filmlerinden Jaws’ın senaryo yazarı Peter Benchley filmin olay örgüsünü Ibsen’in Bir Halk Düşmanı’ndan alır. Bu sefer hikâye Amerika’nın turistik bir sahil kasabasında geçer. Oyunda Dr. Stockmann’ın yerini beyaz perdede halkı beyaz köpek balığına karşı uyarmaya çalışan Brody (Roy Scheider) alır. Ne var ki turizm sezonunun başıdır ve kimse böyle bir tehlikenin duyulmasını istemez. Aranan halk düşmanı bir kez daha bulunmuştur. Sözlerine kulak asılmayan Brody ilk felaketten sonra yalvar yakar geri çağrılır. Hikâyenin gerisini biliyorsunuz.

Mesele bir halk düşmanı bulmak değil. O kolay. Mesele halka düşman olmamak. Bilgisini halkın çıkarları için söylemekten geri adım atmayanlar için ne sanatta ne de hayatta korkuya boyun eğmek yok. Yanlışların tekrarlanmasına tahammül yok. İktidarın bunca çabası boşa kürek. Bu halkta korkacak göz yok. Kapattık biz o defteri, öyle bir defter yok.

Yazılacak başka şeyler var elbet. İlk günde beri elinden geleni yapmak için insan üstü gayret gösteren gönüllüler var. Ne yaparım da daha çok faydam dokunabilir diye düşünen elinden ne gelirse deprem bölgesine göndermeye çabalayan milyonlar var. Rahat bir yatağı olsa da gözüne uyku girmeyen yığınla insan var. Başımızın tacı madencilerimiz, halkın sesini duyurmaya çalışan habercilerimiz, hemşirelerimiz, doktorlarımız, bilim insanlarımız var. Kaybettiğimiz canlarımız, adını bile bilmediğimiz bebeklerimiz, binlerce yaralımız var. Allah aşkına şu azar işini, şu köstek olma hevesini bırakın. Bizim çok büyük acımız, gömülmeyi bekleyen cenazelerimiz, çok uzun sürecek yasımız var.