Holokost'u anmak
Terezin, aynı zamanda Nazi toplama kampına Kızılhaç tarafından yapılan ve tutukluların nasıl muamele gördüğüne yönelik ilk ve son resmi denetime sahne olan yer olması bakımında da önemli.
Sovyet Ordusu’nun Auschwitz’i özgürlüğüne kavuşturduğu 27 Ocak günü, Uluslararası Holokost Anma Günü olarak belirlenmiş özel bir gün. Bugün Dünya üzerinde pek çok yerde resmî törenler ve anma toplantılarıyla Holokost’ta katledilen 11 milyon insan resmi olarak anılıyor. Türkiye de Uluslararası Holokost Anma Birliğini’nin bir üyesi. Bir süredir Holokost ülkemizde de resmi olarak anılıyor. Peki ne kadar biliniyor? Burası şüpheli. Holokost’un ülkelerin eğitim programlarına dahil edilip, bu konuda farklılık yaratan kuşaklar yetiştirilmesine öncülük etme ayağı henüz ülkemizde gerçekleştirilmiş değil. Holokost anma günlerinin öne çıkan iki mottosu var: ‘Bir Daha Asla’ ve ‘Hatırlıyoruz’. Peki ama nasıl ve neyi? Cevap yok. Oysa Holokost insanlık tarihinin dönüp dönüp yüzleşmesi gereken bir olay. Bugün pek çok Holokost araştırmacısı, yaşananların bitmiş olaylar gibi algılanmaması gerektiği, faşizmin insanlık için büyük tehdit oluşturduğunun altını çiziyorlar.
Bu yazıda kısaca Holokot’un ne olduğundan başlayıp, Nazi toplama kampları içinde özel bir yeri olan, bugün Çek Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan Terezin toplama kampından bahsedelim istedim. Terezin, aynı zamanda Nazi toplama kampına Kızılhaç tarafından yapılan ve tutukluların nasıl muamele gördüğüne yönelik ilk ve son resmi denetime sahne olan yer olması bakımında da önemli. Bu denetim nasıl koşullarda yapıldı? Ne oldu da Kızılhaç görevlileri hazırladıkları raporda Yahudi tutukluların kampta son derece iyi ve insani koşullarda tutulduklarını yazabildiler? Gerçekler nasıl çarpıtıldı? Hadi başlayalım.
HOLOKOST NEDİR?
En genel tanımıyla Holokost, 6 milyonu Yahudi, 5,5 milyonu Sovyet sivil ve savaş esirleri, bugün artık sayılarının 1 milyon olduğu düşünülen Sinti ve Roman (Çingeneler) ile bedensel engelliler, akıl hastaları, siyasi muhalifler, eşcinseller, Yehova Şahitleri olmak üzere toplam 11 milyon insanın Nazi rejimi, onların müttefikleri ve işbirlikçileri tarafından kafileler halinde toplanıp bir araya getirilerek, her türlü aşağılama ve insanlık dışı kötü muameleden geçirilip katledilerek öldürülmeleri anlamına geliyor. Antik Yunanca’da holokaustos kelimesinden gelen bu kelime antik metinlerde, bir bütünün tümüyle yakılıp yok edilmesini ifade etmek için kullanılmış. 1933’te Avrupa’da yaklaşık 9 milyon Yahudi yaşarken, 1945’te savaş bittiğinde Avrupa’daki her üç Yahudi’den ikisinin Naziler, müttefikleri ve işbirlikçileri tarafından yürütülen Nihai Çözüm (Final Solution) neticesinde katledilmiş olduğunu ya da Holokost’ta katledilen her insan için bir dakikalık saygı duruşunda bulunmaya kalkak, 11 yıl boyunca çıt çıkmayacağını düşünmek rakamların kavranmasına yardımcı olabilir.
1941’den 1945’e kadar devam eden bu süreç içerisinde Naziler ve onların işbirlikçileri 1.600 çalışma kampı ve getto, 52 konsantrasyon kampı, 1.202 uydu kamp ve bunlara ek olarak özellikle Balkanlar’da gaz odasına dönüştürülmüş gezici kamyonlar ile kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden topladıkları insanları sistematik olarak aç bırakıp, döverek öldüresiye çalıştırılmış veya kampa gelir gelmez doğrudan katledilecekleri gaz odalarına alıp katletmişlerdir.
Savaşın sonunda Nazi kamplarına giren Sovyet ve Amerikan ordularının kameramanlarının kaydettiği ilk görüntüler herhalde bu dünyada izlemesi en zor görüntülerin başında yer alıyor. Savaşın bizzat içinde olmalarına rağmen gördükleri karşısında ağlayan, düşüp bayılan, bir köşeye gidip kusan askerler Holokost’un ilk tanıkları. Çoğu ham haliyle arşivlerde bulunan, internet üzerinden erişime açık bu filmlerden birinde toplama kampının yakınındaki kasabadaki sivil Alman halkın, askerler nezaretinde kampa getirildiğini görürüz. Görüntülerin başlangıcında kendi halinde yürüyen, aralarında konuşan, kameraya baktıklarında kiminin tebessüm ettiği sivil halk kampa girdiğinde benzer görüntüler yaşanır. Almanlar, kendi oylarıyla başlarına getirdikleri insanların yaptıkları karşısında şoka girerler. Askerler gibi onlar da ağlar, bayılır, kusmaya başlar. Oylarıyla kimleri başa getirmiş olduklarıyla, insan kötülüğünün ne denli sınırsız olabileceği ile yüzleştirirler. Peki nasıl oldu da bu insanlar yıllarca yanı başlarında yaşanan soykırımın boyutlarını kestiremediler. Yazının burasında gelin artık Terezin’e gidelim.
TEREZİN - THERESİENDSTADT
Terezin, Nazilerin sıfırdan inşa ettiği bir toplama kampı değil. 18. Yüzyılda bir garnizon kasabası olarak kurulmuş, 1. Dünya Savaşı’nda askerî hapishane olarak kullanılmış özel bir yer. Eylül 1938’de Nazilerin Çekoslovakya’yı ele geçirmesi ile Almanların kontrolüne geçen bu topraklarda bir Yahudileri kapatacak bir getto ihtiyacı oluşunca mevcut fiziki yapısıyla akla ilk gelen yer Terezin olur. 1941’de Naziler Terezin’i bir toplama kampına çevirip Theresienstadt adını verirler. Aynı zamanda bir tren istasyonu da olan Terezin, Yahudilerin, başta Auschwitz olmak üzere diğer kırım kamplarına sevkiyatında önemli rol oynamıştır.
NAZİ PROPAGANDA VE SANSÜRÜ ALTINDA GEÇEN KIZILHAÇ DENETİMİ
1942 Kasım’ında Nazi propaganda teşkilatı Uluslararası Savaş Komitesi ve Kızılhaç tarafından Nazi toplama kamplarında denetim yapma taleplerini kabul eder. Hemen akabinde, Ocak 1943’te, 446 Danimarka vatandaşı Yahudi’nin Terezin’e gönderilmesini takiben Danimarka Kralı’nın emri ile Danimarkalı yetkililer de benzer bir denetleme yapmak üzere başvuruda bulunurlar.
Naziler planlarını toplama kamplarındaki gerçeklerin raporlara yansımasını önlemek üzerine yapar. Berlin’deki yetkililerin onayından sonra denetim yeri olarak Terezin seçilir. Kamp, tıpkı Yahudilerin oraya gelirken kendilerine söylendiği ilk rolüne yani tecrit edilmiş bir Yahudi yerleşim bölgesi görünümünde olacak şekilde hazırlanılmaya başlanır. Bu hazırlık bir ‘güzelleştirme’ harekatıdır. Yahudilerin kendileri için yaratılan bir ‘yeryüzü cennetinde’ yaşadıklarına ikna etmeye yönelik bu düzenlemeler, propaganda filmleri ile de desteklenir.
Kampta büyük bir onarım ve badana işi görülmektedir. Bütün işlerde Yahudi tutuklular çalıştırılmaktadır. Binaların üzerinde numaralar kaldırılır yerlerine isimler verilir. Yeni sokak adlarının olduğu plakalar yerleştirilir. Terezin deyim yerindeyse sadece ön cephesi olan Hollywood setleri gibi yeniden inşa edilmektedir.
Nazilerin çektiği Terezin propaganda filminden kareler
Aralık 1942’de mahkûmların bilet sistemi ile girip birkaç saat geçirebildikleri bir kafe açılır. Burada bir yandan kahvelerini yudumlarken bir yandan da kendileri gibi mahkûm Yahudiler tarafından yapılan canlı müziği dinlerler. Çoğunlukla isim yapmış önemli Yahudi sanatçıların olduğu Terezin’de kültürel yaşam desteklenmeye başlanır ve bir faaliyet çizelgesi hazırlanır. Alman tiyatrosu, Çek tiyatrosu, kabareler, opera ve koro şarkıları, enstrümantal müzik, farklı dillerde düzenlenmiş yabancı dil dersleri, aralarında satranç, futbol ve masa tenisinin de olduğu farklı spor dallarında etkinlikler bu listeye dahil edilir.
Aralık 1943 tarihinde yapılacağı öngörülen denetimi öncesinde Terezin’in model getto olmasındaki önemli adımlardan biri olarak bir Güzelleştirme Ofisi kurulması emredilir. 1944 baharına gelindiğinde mahkûmların çalışmaları ile Terezin’deki yenileme işleri neredeyse tamamlanmıştır.
Denetim öncesinde çelimsiz olan tutuklular başta Auschwitz olmak üzere farklı toplama kamplarına gönderilir. Böylelikle kamp yaşlı, hasta ve çelimsiz insanlardan arındırılır. Denetim sırasında Terezin’de çoğunluğu yeni gelmiş ve bedensel sağlıkları henüz bozulmamış Yahudiler bulunur. Bu son hamleden sonra Terezin birdenbire insanların açık havada resim, heykel yaptığı, tiyatro oyunlarının sahnelenip, spor faaliyetlerinin yapıldığı koca bir sahneye dönüşür.
Komisyonun uzun süre beklenen ziyareti 23 Haziran 1944 tarihine gerçekleşir. Denetleme ekibi ikisi Danimarkalı, biri İsveçli olmak üzere üç uluslararası yetkiliden oluşmuştur. Ziyaretçilere birkaç Nazi subayı, Alman Kızıl Haç’ında görevli birkaç kişi, Reich’ın Dış İşleri Bakanlığı’nda görevliler eşlik ederler.
Denetim ekibi çalışmalarına önceden hazırlanmış bir güzergâhı izleyerek başlarlar. İlk durak fırın, banka ve çocuk operası Brundibar’ın gösterimi olur. Çek besteci ve orkestra şefi Raphael Schächter tarafından kurulan koro Verdi’nin Requiem’i seslendirir. Sahnede enstrüman olarak sadece piyano vardır. Schächter’in oluşturduğu ilk koro 150 kişiden oluşurken, zaman içerisinde koro üyelerinden bazıları diğer ölüm kamplarına gönderilmişler, Kızılhaç için verilen son gösterimde koroda sadece 60 kişi kalmıştır.
Bu denetleme öncesinde Nazi toplama kamplarıyla alakalı hayli şüphe olmasına rağmen denetleme komisyonundakiler gettodaki yaşam standardının uygun olduğunu onaylayan bir rapor hazırlarlar. İsveç delegesi Dr. M. Rossel hazırladığı resmî raporunda Terezin’de gördüklerinin kendisi için tümüyle sürpriz niteliğinde olduğunu belirterek, tanık olduklarının kendilerinden saklanmış hiçbir şey olamayacak kadar açık ve net olduğunu belirtmiştir.
Kızılhaç Denetim Komitesi, insanlık adına yaptıkları çabalar nedeniyle 1944 yılında Nobel Barış Ödülü’ne layık görülür. Bu denetim sonucunda yazılan rapor tüm dünyayı ikna etmeye yetmiş, bir başka Nazi kampına, bir başka denetim talebinde bulunulmamıştır. Bu rapor sonrasında Nazi Toplama kamplarının kapıları savaş sonuna kadar bir daha hiç açılmamak üzere dış dünyaya kapanır.
Kızılhaç tarafından çekilen denetim fotoğraflarından
(Yad Vashem, 2020)
Kızılhaç tarafından çekilen denetim fotoğraflarından
(Yad Vashem, 2020)
Terezin gerçek görüntüler (Yad Vashem, 2020)
Bu denetimin başarı sarhoşluğu Nazileri getto hakkında belgesel bir film hazırlamaya iter. Bu görev önde gelen bir Alman-Yahudi oyuncu ve yönetmen olan Kurt Gerron’a verilir. Das Konsentrationslager als Idylle: Theresienstadt: Ein Dokumentar Film (İdilik bir Toplama Kampı Terezin: Bir Belgesel) adını taşıyan bu belgesel 1944 Ağustos ve Eylül aylarında çekilmiş ve birçok mahkûmun hayattaki son görüntüleri kameralara yansımıştır. Filmde rol alan tüm Yahudi tutuklular tanıklıklarının ortadan kaldırılması amacıyla filmin çekiminin tamamlanmasının ardından Auschwitz’e gönderilip katledilirler.
Anılarına saygıyla…
Not: Bu yazıyı kendi doktora tezimden yararlanarak hazırladım.