İngiltere Osmanlı ilişkileri nasıl başladı?
Dallam’ın Konstantinapol’deki görevini tamamladığı 24 Ekim 1599 günü günlüğüne yazdığı kısa not, İngiltere ile Osmanlı arasındaki ilişkilerin de bir özeti gibidir: ‘İşlerim bitti. Dönüyorum’.
Geçtiğimiz hafta, Londra’daki National Portrait Gallery’nin (NPG) Kraliçe Victoria döneminin ünlü kişilerinin sıralandığı Şöhretler Duvarı’nda gördüğüm Sultan Abdülaziz fotoğrafından yola çıkarak 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu tarihinde bir Osmanlı padişahı tarafından Avrupa’ya yapılan ilk geziyi kaleme almıştım. Devam yazısı olarak tasarladığım bu yazıda ise NPG’nin üçüncü katında bulunan Tudor Hanedanı’na ait hükümdarların portrelerinden yola çıkıp, İngiltere ile Osmanlı İmparatorluğu’nun tarih sahnesinde ilk defa iletişime geçip, iki devlet arasında ticari ve siyasi ilişkilerin kurulduğu günlere gidelim istedim. Yazıya konu olan olaylar, hayatı defalarca filme alınmış olan Kraliçe 1. Elizabeth döneminde geçiyor. Ne var ki dönemin bu kısmını filmlerde göremiyoruz. Konuya geçmeden önce Tudor dönemine kısaca göz atıp, bu yakınlaşmanın arka plan bilgilerine kabaca sahip olmamız önemli.
AŞK UĞRUNA KATOLİK KİLİSESİNDEN KOPUŞ
Tudorlar, 7. Henry’nin, 12 ila 15. yüzyıllar arasında İngiltere tahtının sahibi Plantagenet Hanedanı’nı yıkmasıyla tahtı ele geçirir. Tahtta sadece 118 yıl kalmalarına rağmen, İngiltere tarihinin gördüğü en etkili iki hükümdar olan 8. Henry ve kızı 1. Elizabeth ile hem İngiltere, hem de dünya tarihine yeni bir yön verip yeni bir yapılanmanın yolunu açarlar. Bu yeni yapılanmayı meşhur Tudor kralı 8. Henry başlatır.
(1. Elizabeth)
(8.Henry)
AŞKIYLA KİLİSE ARASINA SIKIŞAN BİR KRAL
İspanya Kıralı’nın kızı ile evli olan abisi on beş yaşında ölünce tahtla birlikte karısı da Henry’ye kalır. Henry, İspanya ile İngiltere arasındaki ilişkilerin bozulmaması için siyasi olarak devam etmesi gereken bir evlilik içindedir. Her taht sahibinin meşhur erkek evlat derdi onu da vurur. Ne var ki kendisine yedi hamilelik sonrasında sadece bir kız evlat veren Catherine of Aragon’dan bir oğlu olacağın ümidini keser. Bunda karısının nedimelerinden Anne Boleyn ile yaşadığı tutkulu aşkın payı büyüktür. Boleyn’in evlenmeden birlikte olmama konusundaki kararını bir türlü aşamayan Henry, Katolik Kilisesi’nin kuralları gereği karısından da boşanamıyordur. Bu sıkışma sonucunda neredeyse gözü döner ve kendisini çevreleyen tüm din adamlarına ve Roma’ya rest çekerek Katolik kilisesinden ayrılır. Church of England (İngiltere Kilisesi) adında yeni bir kilise kurup Catherine of Aragon’dan boşanır. Kurduğu bu yeni kilisede Tanrı ile arasında tüm din adamlarını çıkararak üzerinde kurdukları baskıları bertaraf eder. Artık kendisi ve kendisinden sonra gelecek olan İngiltere tahtının hükümdarları aynı zamanda Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcileri sayılacaktır. Ancak bu kararın siyasi sonuçları kolay olmaz. Bunlarla ilgilenmek, aşkı uğruna Roma’dan ayrılıp sonra kafasını kestirerek öldürttüğü Anne Boleyn’den olan kızı 1. Elizabeth’e kalır.
KATOLİK KİLİSESİNDEN AFOROZ
1.Elizabeth tahta oturduktan sonra, 1570'te Papa V. Pius tarafından Katolik kilisesinden resmen aforoz edilir. Bu basit bir kopuş değildir. Papa, Katolik Avrupa’nın, sadakatsiz ve gavur İngiltere ile ticaret yapmasını da yasaklar. İngiltere ile Avrupa’nın geri kalanı arasında teolojik temelli Brexit yaşanır. Bu durum İngiltere ile kıta Avrupası arasındaki siyasi ve ticari tüm ilişkileri etkiler.
Avrupa’nın İngiltere’den yün almayı durdurması ile Elizabeth ekonomik açıdan zor bir döneme girer. Şimdi artık yeni pazarlara, yeni ilişkilere, yeni bir müttefiğe ihtiyacı vardır. Aranan müttefik kraliçenin baş danışmanı Sir Francis Walsingham’ın tavsiyesi ile bulunacaktır. Bu müttefik, 16. yüzyılın süper gücü Osmanlı İmparatorluğu’ndan başkası değildir. Böylelikle Avrupa’nın sırtını döndüğü Elizabeth, daha önce hiçbir iletişiminin olmadığı, aralarında ekonomik, siyasi hiçbir ilişki kurulmamış olan Osmanlılar ile yakınlaşmanın yollarını arar. Peki bu yakınlık nasıl kurulacaktır?
İNGİLTERE İLE TİCARET İLİŞKİSİNİN BAŞLANGICI
Sir Francis Walsingham, Osmanlılar ile öncelikle ticaret ilişkisi kurulmasını salık verir. Bunun üzerine 1575'te Londra ticaret camiasının seçkin üyeleri Edward Osborne ve Richard Staper, Osmanlı İmparatorluğu ile ticari ilişkiler kurma olasılığını araştırmak için ajanlarını İstanbul’a (o günkü adı ile Konstantinopolis'e) gönderirler. İki tüccarın temsilcileri oturma izni ve Osmanlı yetkililerinin İngiliz ticaretine kendi hakimiyetleri dahilinde izin verme ve koruma taahhüdünü alırlar. Aralanan bu kapıyı dönemin seçkin tüccarlarından William Harborne açacaktır. Bir grup iş adamı ile birlikte Londra’dan ayrılarak Konstantinapol’e doğru yola çıkar. Harborne’un amacı Osmanlı Sultanı ile görüşerek, ticari ilişkilerin kurulup geliştirilmesini sağlayacak anlaşmaları yapmaktır.
NEREDE BU İNGİLTERE? KİM BU İNSANLAR?
İngiltere heyeti Osmanlı tahtındaki 3. Murad için bilinmedik bir yerden gelen yabancılardır. Padişah, harita üzerinde yerini dahi bilmediği, üstelik bir kadın tarafından yönetilen bu ülkeye Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa’nın yönlendirmeleriyle olumlu yaklaşır. Her iki ülke de İspanya ile düşmandır. Dahası Katolik Kilisesi her iki ülkeyle ticaret yapılmasını yasaklamıştır. Kraliçe Elizabeth, 3. Murad’a yazdığı mektupta ‘Sizin olduğu gibi Katolikler benim de düşmanım’ diyerek müttefikliğin yolunu aralamaya çalışır. Osmanlı tarihi boyunca sıklıkla tekrarlanan ‘Düşmanımın düşmanı dostumdur’ kuralı bir kez daha işler. İngiliz gemilerinin Osmanlı limanlarına yanaşmalarına ve İngilizlerin Osmanlı topraklarında ticaret yapmalarına izin verilir. Bu izinler 1580’de ayrıcalıklı hale getirilerek kapitülasyon halini alır. Kapitülasyonlar Osmanlı İmparatorluğu içinde faaliyet gösterecek olan İngilizlerin imtiyazlı statüsünü, hak ve yükümlülüklerini özetleyen 22 maddeden oluşmaktadır. Bu ayrıcalıklı haklar Osmanlı Devleti’nin yıkıldığı 1922’ye kadar yürürlükte kalacaktır.
(3. Murad)
LEVANT ŞİRKETİ VE İSTANBUL’A İLK ELÇİ
Ticaret ilişkilerinin kurulmaya başlamasının ardından sıra elçi atama ve diplomatik ilişkilerin kurulmasına gelmiştir. Bunun için kalıcı bir temsile ihtiyaç vardır. Bu temsil, yine ticaret üzerinden sağlanır. Kraliçe Elizabeth, Walsingham’ı dinleyerek 1581’de The Levant or Turkey Company adı altında bir şirket kurulmasına onay verir. Şirketin başına üstün müzakere yeteneği, sabırlı kişiliği ile bilenen seçkin iş adamlarından William Harborne’u getirir. Bu atama ile Harborne, Elizabeth'in de bizzat 40.000 Sterlin’lik hissesinin bulunduğu Levant Şirketi’nin başına geçip Osmanlı sarayında İngiltere'yi temsil edebilir bir konuma gelir. 20 Kasım 1582'de Kraliçe Elizabeth'ten atanmasına yönelik diplomatik belgeleri alan Harborne, Londra'dan Konstantinopolis'e yelken açar. 26 Mart 1583 günü elindeki bu belgeleri Elizabeth’in hediye olarak gönderdiği kıymetli dokumalar, gümüş eşyalar, beş İngiliz köpeği ve değerli bir saat ile birlikte Sultan 3. Murad’a takdim ederek İngiltere’nin bir Türk devletine atadığı ilk büyükelçi olarak adını tarihe yazdırır.
Şimdi sırada iki ülke arasındaki siyasi ilişkilere, ortak düşmanları olan İspanya’ya karşı nasıl bir politika izleneceğine gelmiştir. Ancak konunun siyasi tarih kısmını yazının sonunda saklayıp hediyeler konusuna geçmeyi istiyorum. Zira 16. ve 17. yüzyıllarda yabancı devletlerle hediyeleşmenin Osmanlılardaki rolünden ve Kraliçe 1. Elizabeth’in gönderdiği oldukça ilginç bir hediyeden bahsetmemiz gerekiyor.
HEDİYELERLE KAZANILAN AYRICALIKLAR
O dönem Osmanlı Devleti’nin diplomatik ilişkiler içinde olduğu ülkelerin temsilcilerine bakıldığında hediyeleşmenin önemli olup birçok kapıyı açtığını söylemek yanlış olmaz. Karşılıklı hediyeleşmeler sonunda taraflar yakınlaşır. Sultan 3. Murad, birkaç yıl önce varlığından bile haberdar olmadığı İngiltere Kraliçesi Elizabeth’e yazdığı mektupta ondan ‘en hoş yağmurun bulutu, asalet ve erdemin en tatlı pınarı’ diye söz ederken, Elizabeth ona ‘Büyük Türk’ diye seslenip ‘Hıristiyan inancının her türlü putperestliğe karşı en yenilmez ve en kudretli savunucusu Elizabeth'ten Doğu İmparatorluğu'nun en egemen Hükümdarına’ diye başlayan mektuplar gönderir.
Doğu Akdeniz’de Osmanlılar üzerinden kontrol sağlamak isteyen İngiltere, ticari ve siyasi çıkarlarını korumak amacıyla Sultan’ın güvenini kazanmak için özel olarak çabalar. Harborne’dan sonraki İngiltere Büyükelçisi olan Edward Barton’un kraliçenin uzunca bir süre hediye göndermemesi durumunda kendisine bir mektup göndererek hediye göndermesini hatırlattığı görülür. Çok iyi Türkçe bilen Barton, mektuplarına diğer ülkelerden gönderilen hediyelerin listesini de ekleyerek Kraliçe’nin bu hediyeler altında kalmayıp daha göz doldurucu armağanlar göndermesi mesajını da verir. Kraliçe Elizabeth, elçisinin verdiği tavsiyelere eşi benzeri görülmemiş bir hediyeyle cevap verecektir.
SULTAN’IN ORGU
İngiltere, Sultan 3.Murad ölümü ardından tahta 3. Mehmet geçtiğinde var olan ticari anlaşmaların korunması ve ilişkilerin güçlendirilmesi için özel bir hediye arayışına girer. Yeni sultana gönderilecek hediye iki devlet arasındaki ilişkilere verilen önemi gösterecek kadar ihtişamlı olmalıdır. Elizabeth, konu üzerinde çalışan pek çok tarihçinin tuhaf olarak değerlendiği bir hediyeye karar verir.
(3. Mehmet)
Whitehall Banketing House’da katıldığı bir toplantıda üzerindeki saate göre zamanı geldiğinde kendi kendine farklı müzikler çalarak üzerindeki gizli bölmelerin kapakları açıldığında çıkan çeşitli figürlerin müziğe uygun danslar yaptığı orgu Sultan 3. Mehmet gönderilecek kadar ihtişamlı bulur. Bunun üzerine orgun ustası Thomas Dallam’a sipariş verilir. Sipariş notunda bu orgun ‘Büyük Türk’ için yapılacağı, bir çalgıcıya ihtiyacı olmadan, kendi kendine çalınacak şekilde tasarlanması’ istenir. Org için gereken parayı Levant Şirketi öder.
Dallam orgu bitirdiğinde ortaya 3 metre yüksekliğinde ve 1.80 m genişliğinde heyula bir şey çıkar. Müzik çalarken ahşap panelin içindeki bölmelerden şarkı söyleyen ve kanat çırpan kuşlar çıkarak müziğe eşlik etmektedir. Altı saat boyunca kendi başına çalabilen, saate göre ayarlandığında on beş dakikada bir şarkı çalan bu org zamanına göre bir tasarım harikasıdır. Güneşin konumunu ve ayın evrelerinin de görülebildiği bu saatli orgun Konstantinapol’e nasıl taşınacağı dahası Osmanlı saray müziğinde yeri olmayan, o güne kadar sesi hiç duyulmamış bu enstrümanın Sultan’ın huzurunda doğru biçimde çalınması meselesi gündeme gelir. Kraliçe Elizabeth, bu görevi orgun yapımcısı Dallam’a verir.
Dallam, demonte ettiği orgu gemi ile Konstantinapol’e götürüp orada kurduktan sonra Sultan’ın huzurunda çalıştıracaktır. Konuyu ilginç yapan şey de bu görevlendirmedir. Dallam, Şubat 1599’da çıktığı ve altı ay sürecek gemi yolculuğu ile Osmanlı sarayında yaşadıklarını günlüğüne kaydeder. Bazı günler tek bir satırın yazılı olduğu bu günlük yer yer komik anlatımlarla doludur. Thomas Dallam, orgu Sultan’a takdim edildiği günü şöyle anlatır:
“Sultan büyük tahtına oturdu ve herkesin susmasını emretti. Mutlak bir sessizlik sağlanınca ayağa kalkıp saati önce 10’a ayarladım. On altı çandan oluşan bir zil dört parçalık bir melodi çalmaya başladı. O bitince ikinci katta duran iki figür, gümüş trompetleri dudaklarına götürdüler ve bir tantana üflediler. Ardından iki kez çalınan beş bölümlük bir şarkıyla müzik başladı. Sonra da en tepedeki kuş çıkıp kanat çırparak müziğe eşlik etti. Padişah hayrete düşmüştü. Kapı Ağası'na gösteriyi tekrar edip edemeyeceğini sordu. Bir saat içinde yeniden olacağını söyledim. Ancak beklemek istemiyordu. Zeki bir adam olan Kapı Ağası, orgu yirmi dört saatte sadece dört kez çalacak şekilde ayarladığımı biliyordu. Ne yapabileceğimi sordu. Ben de padişahın bu kadar uzun süre kalacağını düşünmediğim için bir şey yapamayacağımı söyledim. Ama isterlerse öğrettiğim gibi pim üzerinden ayar yaparak çalabileceklerini anlattım. Kapı Ağası gitti ve öğrettiğim şekilde çaldı. Bunun üzerine Padişah yerinden kalkıp klavyenin tam önüne oturdu ve kendi kendine hareket eden tuşlara eşlik etmeye çalıştı. Sonra Kapı Ağası’na dönerek bunu çalabilecek kimse olup olmadığını sorunca Ağa bana döndü. Kapıdan içeri girdim ve gördüklerim karşısında şaşkına döndüm. Sultan bana bakmak için kafasını çevirmedi. Çok heybetliydi, arkasındaki dört yüz kişi onun yanında sanki bir hiçti. Başka bir dünyaya adım atmış gibiydim. Oturdum, çalmaya başladım.”
(Thomas Dallam’ın Günlüğü)
İNGİLTERE İLE İLİŞKİLER VE ORG’UN AKIBETİ
İngiltere’nin Osmanlılarla kurduğu ittifak Osmanlı Devleti'nin Katolik İspanya'yı desteklemesini engellemede kilit rol oynadı. William Harborne, Babıâli’yi kolonyal İspanya'nın tüm Avrupa için bir tehdit olduğuna ikna edebildi. Osmanlılarla askeri bir ittifak sağlanamasa da 1587'de İspanya ile Osmanlı arasındaki protokol yenilenmedi. İki ülke arasında savaş çıkmasa da bir barış anlaşması da imzalanmadı. Buna karşın İngiltere ile yapılan anlaşmaların hepsi düzenli olarak yenilendi. İngiltere ile Osmanlı arasındaki bu anlaşmalar 343 yıl yürürlükte kalacaktı. 1. Elizabeth’den sonra tahta çıkan 1. James, İspanya ile barışı sağlayarak ticareti yeniden Avrupa’ya çekecek, tarihin gelişimine yeni bir yön verecekti.
İki ülke arasındaki yakınlaşmanın izleri Kraliçe Elizabeth’in resmedildiği Tudor portrelerinde Doğu’dan gelen incilerde, üzerindeki İran'dan yollanan ipeklerde ve Osmanlı topraklarından gönderilen özenle hazırlanmış pamuklu dokumalarda görülür. Buna ek olarak dönemin İngiliz tiyatrosunda Osmanlı topraklarından karakterler yer almaya başlar. Shakespeare ve çağdaşlarının dikkatini çeken bu yakınlaşma 1580'lerin sonlarından itibaren Elizabeth dönemi tiyatrosunda kendini hissettirir. 1579 ile 1624 yılları arasında İslami karakterlerin bulunduğu, İslami temalara sahip 62 tiyatro oyunu bulunur. Marlowe'un Tamburlaine’i, Shakespeare'in Titus Andronicus'u, Othello’su ve Venedik Taciri’inde karşımıza çıkan Müslüman karakterler iki ülke arasındaki bu yakınlaşmanın kültürel esintileridir.
Bu kültürel esintinin Osmanlı sarayındaki tek karşılığı sayılabilecek orgun ne yazık ki kalıcı bir izi olmaz. Sultan 3. Mehmet’in ardından tahta oturan 1. Ahmet üzerindeki resimler ve kutucuklardan çıkan heykelcikleri İslamiyet’e aykırı bularak orgun parçalanıp yakılmasını emreder. Bu şaşalı hediyeden elimize Thomas Dallam’ın yolda tuttuğu günlüğü kalır.
Dallam’ın Konstantinapol’deki görevini tamamladığı 24 Ekim 1599 günü günlüğüne yazdığı kısa not, İngiltere ile Osmanlı arasındaki ilişkilerin de bir özeti gibidir: ‘İşlerim bitti. Dönüyorum’.