Kırmızı çizgide buluşalım
İktidar Özlem Zengin’i kendi gibi olduğunda, kendi eril diliyle konuştuğunda bağrına basıyordu. Ancak mağduriyet kantarının topuzu kaçıp, iktidar güç kaybettiğini anlayınca durum değişti.
AKP Grup Başkan Vekili Özlem Zengin, Yeniden Refah Partisi'nin Cumhur İttifakı'na katılma şartı olarak ileri sürdüğü kadına şiddetle mücadeleye yönelik 6284 sayılı kanunun değiştirilmesi konusunda "Kırmızı çizgimizdir" deyince ‘camiasından’ kırmızı kart gördü. Bu bir hafta içinde basına tam anlamıyla yansımayan, ancak gelen duyumlardan hayli şiddetli olduğu anlaşılan linç girişiminden yıldı, terkedildiği yalnızlıktan yoruldu, içinde bulundukları duruma bakıp hüzün duydu. Oysa yıllardır güce en yakın yerdeydi. Dahası o gücün sesiydi.
İKTİDARIN ERİL DİLİ
Özlem Zengin, kadınlara seçme seçilme hakkının verilmesinin 2020’deki yıldönümünde, “seçme ve seçilme hakkının kullanılmasının gerçek anlamda hayata geçirilmesini sağlayanın” AK Parti olduğunu, bunun öncüsünün de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu öne sürdüğünde toplum tarafından tepkiyle karşılanmış ancak camiasından büyük destek görmüştü.
İktidar Özlem Zengin’i kendi gibi olduğunda, kendi eril diliyle konuştuğunda bağrına basıyordu. Ancak mağduriyet kantarının topuzu kaçıp, iktidar güç kaybettiğini anlayınca durum değişti. Eğer koltukta kalmanın bedeli, tüm kadınları açık tehdit altında bırakan son kalkanın kaldırılması ise bunu mesele etmeyeceğinin sinyallerini verdi. Zengin ile iktidarın dili burada ayrıldı. Bir kadın olarak konuştuğunda işler değişti. Özlem Zengin, meclis koltuğundan yaptığı konuşması sonrasında bu ülkede hemen her kadının yaşadığı o uzun yalnızlık cümlesinin virgüllerinden birine geldi yerleşti. Ne var ki böyle bir tepki ile karşılaşan ilk kadın değildi. Dahası, vaktinde o da sessiz kalmıştı.
BÜŞRA’NIN NOTALARI
Piyanist Büşra Kayıkçı, 2020 yılında düzenlenen 27. İstanbul Caz Festivali'nde genç caz finalisti olarak seçilip ilk kez kendi özgün eserleriyle sahne aldığında malum camiadan yine hoşnutsuz sözler yükseldi. Başörtülü bir kadın piyanistin kabul görmüş başarısı bağnazlar tarafından hiç hoş karşılanmadı. Büşra hedef haline getirildi. Yıllarca verilen başörtüsü kavgası ‘Büşra gibi tipler caz yapsın diye mi verilmişti? Müslümanın cazla ne alakası vardı? Büşra ne yaptığının farkında mıydı?
Elbette farkındaydı. Madde 42 adlı eserini anayasanın eğitim ve öğretim hakkını konu alan 42. maddesinden esinlenerek bestelemiş, dönemin değişmeyen zihinsel otoritesini ve statükoyu sağ el ile çalınan notalara yerleştirirken, bu kıskaç karşısında bir şeyler yapmak için mücadele arayışını sol elle çalınan notalara yüklemişti. Böylesi yaratıcı bir yorum gücü başörtüsü konusundaki iki yüzlülüğü örtmeye yetmedi. Yıllarca ‘başörtülü kardeşlerinin’ haklarını savunma vaadi ile oy toplayanlar geldi sağ el ile çalınan notaları basmaya başladı.
Fazıl Say başta olmak üzere birçok erkek Büşra’ya destek verdiklerini belirten paylaşımlar yapılar. Büşra destekler için teşekkür edip ‘geri kalanıyla ilgilenmiyorum’ diyerek konuyu kapattı. Başarısının doğru düzgün kutlanmamasına laf etmedi. Yalnızlıktan dem vurmadı.
Büşra Kayıkçı etrafında dönen tartışmalar başörtülü kadınların iktidara göre makbul olanlar ve olmayanlar diye ayrıldığını gördüğümüz örneklerden biriydi. Özlem Zengin, Büşra hakkında bir destek paylaşımında bulunmuş mu diye baktım, bulamadım. Belki yayınladı, ben göremedim. Ancak bu yazıyı yazarken sahip olduğum bilgi üzerinden değerlendirdiğimde vaktinde Zengin’in de Büşra’yı yalnız bırakmış görünüyor. Neden? Büşra mağdur değil miydi?
BOZULAN MAĞDURİYET AKDİ
Türkiye’de baş örtüsü her zaman siyasi bir araç oldu. Kadın haklarına karşı her zaman mızmız olan siyasetin buruşuk erkek yüzü, konu baş örtüsüne gelince kahraman kesildi. Başı kapalı bir kadının eğitim hakkının sağlanması, kamu kurum ve kuruluşlarında kıyafet yönetmeliklerine takılmadan iş bulabilmeleri iktidarın önemli bir vaadi, önemli bir hedefiydi. Gerçekleşti de. Başörtülü kadınlar ve siyasi erk ortak bir mağduriyette buluşmuştu. Ancak mağdurun dili giderek iktidarın her alanına yayılan güç zehirlenmesinden payını almaya başladı. Büşra Kayıkçı örneğinde olduğu gibi başörtülü kadınların başarıları görünür olmaya başlayınca çatlak sesler yükselmeye, iktidarın kadınlarla kurduğu akit bozulmaya başladı.
ÖZGÜRSÜN AMA İSTEDİĞİM KADAR
Üniversitelerin çeşitli bölümlerini dolduran, eğitim alan, hiç kimseye ihtiyaç duymadan kendi ayakları üzerinde duracakları bir gelecek inşa etme hayali kuran başörtülü kadınlar, mezuniyetlerinin ardından yanıldıklarını anlamaya başladılar. Onlar kariyer yapadursun siyasi iktidar yerlerini parmağını kaldırıp evi gösteriyor, kadınlık vazifelerini hatırlatıyordu.
Haziran 2016’da Kadın ve Demokrasi Derneği’nin (KADEM)’in Üsküdar hizmet binasının açılışında bir konuşma yapan Erdoğan, ‘samimi düşüncemdir’ diye söze başlayarak iş hayatının anneliğin alternatifi haline gelmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor, kadınlara ev içi yaşantıyı hatırlatıp en az üç çocuklu anneler olmaları hedefini koyuyordu. Erdoğan’a göre ‘anneliği reddeden, evini çekip çevirmekten vazgeçen bir kadın, iş dünyasında istediği kadar başarılı olsun özgünlüğünü kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyaydı. Dahası böyle kadınlar ‘eksikti, yarımdı’. Hatta ve hatta ‘insanlıktan vazgeçmişlerdi’. Özlem hanım bu konuşmayı alkışlayanlar arasındaydı. Herhangi bir rahatsızlık duyduğunu belli eden bir açıklamasına rastlamadım.
KIRMIZI ÇİZGİ AMA HANGİSİ?
Başörtülü kadınlara verilen sözüm ona özgürlük vaadi, cumhuriyetin getirdiği modern yaşam tarzı, çağdaş kadın kimliği ile bir hesaplaşma hareketiydi. Tek atımlık kurşundu. Kullanıldı ve tükendi.
Gelinen noktada toplumdaki tüm kadınları tehdit eden 6284 pazarlığı baş gösterince bir kırmızı çizgi olduğu hatırlandı.
Ne var ki, ‘mahallenin hanım kızı’ haddini aşıyor, başka türlü konuşuyordu. Nasıl ki Özlem hanım vaktinde kendi ayakları üzerinde durma gayreti içinde olan başörtülü kardeşlerine yapılan eleştirilere sessiz kalmışsa, şimdi de çevresindekiler ona sessiz kalıp açıktan destek vermiyorlardı.
ONE MINUTE!
Biz kadınlar son yıllarda ayrıştırılmakla kalmadık. Hedef de gösterildik. İktidarın küfürlü dilinden hakarete varan laflar duyduk. Halk otobüsünde tacize uğrayanımıza ‘o da öyle giyinmeseymiş’ denildi. Bir din adamı çıkıp ‘kasap dükkânı gibi et görmekten bıktığını söyleyerek’ bizi nefret dilinin hedefi haline getirdi.
Yüz binlercemiz şiddet gördü.
Binlercemiz katledildi.
Aynı dünya görüşünde değiliz diye çoğu kamu kurum ve kuruluşunda kapı gibi diplomalarımız bir işe yaramadı.
O günlerde sizleri yanımızda göremedik.
Yalnız hissetmedik, yorgunuz demedik.
Gelmek isteyenler olursa kırmızı çizgide buluşalım. Parola basit.
Kadın. Yaşam. Özgürlük.