Oppenheimer’ın referans mektupları

Dönemin ünlü akademisyenleri tarafından yazılan bu mektuplarda Oppenheimer’ın hakkındaki antisemit ifadeler dikkat çekici. Gelin bu mektupları yeniden hatırlayalım.

Atom bombasının mucidi olarak isim yapan ünlü teorik fizikçi Robert Oppenheimer’ın hayatını anlatan film gösterime girdi. Filmin yönetmeni Christopher Nolan’ın Financial Times’a verdiği söyleşide ‘kesinlikle ihtiyatlı yaklaşılması gereken bir hayat’ diye tanımladığı Oppenheimer’ın yaşamının filme konu olmayan bir bölümünü geçtiğimiz yıllarda merak edip okumuş ve bununla ilgili bir yazı yazmıştım. Yazı, Oppenheimer’in akademik kariyerine devam etme sürecinde aldığı referans mektuplarını konu alıyor. Dönemin ünlü akademisyenleri tarafından yazılan bu mektuplarda Oppenheimer’ın hakkındaki antisemit ifadeler dikkat çekici. Gelin bu mektupları yeniden hatırlayalım.

REFERANS MEKTUBU İSTEMEK - YAZMAK

Herhangi bir başvuru için birinden referans mektubu istemen ya da birine referans mektubu yazmak her iki taraf için de sıkıntılı bir iş. Referansı isteyen kişinin içten içe çekindiği, yazacak olan tarafın çoğu zaman angarya görüp farklı ruh hallerine girdiği bir mesele. Oysa ki basit bir profesyonel rica ve zaten verilmesi gereken destekten başka bir şey olmayan bu talep çoğu zaman iki taraf arasında profesyonellikten uzak bir ast üst konumu ya da tam tersi bir hatır gönül ilişkisi üzerinden gider. Kimi zamansa bir insanın bilgisi, yetenekleri, iş becerileri ve karakteri hakkında yazılı şahitliğin ortaya konulacağı bu mektubu hazırlamak bir lütuf gibi algılanır. Bazen işim içine başka şeyler karışır. Nereli olduğunuz, ne olduğunuz, kim olduğunuzun önüne geçer. Oppenheimer ve Richard P. Feynman’ın insanlık tarihinin gördüğü çok özel zekaya sahip olmaları bu ayrımcı yaklaşımdan paylarına düşeni almalarını engellemeye yetmez. Her ikisi de Yahudi olan bu bilim adamları, referans mektubu isteyecek kadar güvendiklerini hocalarının onlara Yahudi karşıtı bir bakış açısıyla yaklaştığından habersizdir. Oppenheimer özelinde dönemin akademik yaşantısındaki bu antisemit iklim kariyer seçiminde çok daha belirleyici olur. Buna geçmeden önce Oppenheimer’i kısaca tanıyalım.

EDEBİYATA MERAKLI BİR DEHA

Oppenheimer, 1888 yılında Almanya’dan Amerika’ya göç eden varlıklı ve entelektüel bir aileden gelir. Çocukluğu ve ilk gençliği New York, Manhattan’daki Riverside Drive’da geçer. Gençlik yıllarında edebiyat ve şiire meraklı olan Oppenheimer’ın, Verlaine, Baudelaire gibi Fransız şairlere öykünerek yazdığı şiir ve yazıları hayli avangart bulunur. Ancak o günün Amerikan akademik yaşantısındaki bilinen antisemit tutumlar nedeniyle edebiyat alanında ilerlemesi pek olası görülmez. Tarihçi Leonard Dinnerstein yirminci yüzyılın başlarında bir Yahudi’nin, Hıristiyan Amerikan toplumuna ait kültürü akademik camia içinde kendini kabul ettirerek aktarmasının mümkün olmadığını belirtir. Edebiyat alanında akademik yükselişinin bir yerde sekteye uğrayacağını düşünen Oppenheimer, bu tehdidi bertaraf edecek bir diğer tutkusu teorik bilim alanına yönelir. Harvard Üniversitesi’nde kimya okumaya başlar. Üçüncü yılında Bridgman Laboratuvarı’na katılarak teorik fizikte ilerler. Sadece bir bilim insanı olmakla kalmayan aynı zamanda içselleşmiş bir felsefi görüsü olduğu belirtilen Bridgman, Oppenheimer’ın büyük hayranlık duyduğu ve örnek aldığını çeşitli kereler ifade ettiği hocalarından biri olur. Harvard’dan sonra, Nobelli fizikçi Ernest Rutherford’un başında bulunduğu Cambridge’deki Cavendish Laboratuvarı’na gitmeyi ister. Başvuru için gereken referans mektubunu Bridgman’dan isteyecektir.

REFERANS MEKTUPLARI

Bridgman, Oppenheimer’ın Cambridge’e gitmesini destekler ve referans olmayı kabul eder. Mektubunda onun söz konusu pozisyona ne kadar uygun olduğu ve ne denli hak ettiğini belirttikten sonra son paragrafa şunları yazar:

‘Adından da anlaşılacağı gibi, Oppenheimer bir Yahudi’dir. Ancak Yahudi ırkında görülen genel özelliklerin tamamen dışındadır. Uzun boylu, iyi yetiştirilmiş ve iyi görünümlüdür. Tavırlarında zaman zaman bazı çekingenlikler görülse de ırksal özelliklerinin başvurusunun kabul edilmesinde bir engel olarak algılanmaması yerinde olur’.

Oppenheimer’ın referans mektubu istediği bir diğer isim Harvardlı matematikçi George D. Birkhoff’dur. Mektubuna gayet olumlu başlayan Birkhoff, benzer bir sonla tamamlar: ‘Oppenheimer bir Yahudi. Ama buna karşın onun çok incelikli bir genç adam olarak değerlendirilmesini öneririm’.

Böylesi antisemit referanslarla Cambridge’e kabul edilen Oppenheimer, Cambridge dönüşünde Berkeley’e gider ve atom bombasının geliştirildiği Manhattan Projesi’nde görev alır. Artık kendisi başkaları için referans mektupları yazmaya başlamıştır. Bunlardan biri bir başka Yahudi teorik fizikçi olan Robert Serber’in projeye dahil edilmesi için bölüm başkanı Raymond Birge’e yazdığı mektuptur. Birge, Serber’in akademik yetkinlikleri ve göreve uygun olup olmasıyla ilgilenmez. Verdiği cevap kısa, net ve antisemittir: ‘Bu bölüme bir Yahudi yeter.’

Bu cevap Oppenheimer’ı durdurmaz. Bir sonraki referans mektubunu o dönem Princeton’da doktora öğrencisi olan Richard Feynman için kaleme alır. 4 Kasım 1943 tarihinde Feynman için yazdığı bu mektupta Raymond Birge’e şöyle der: ‘(…) Bildiğiniz gibi burada kimi genç, kimi şöhretli bir grup fizikçi ile birlikte çalışıyoruz. Açılmış olan pozisyon için olağanüstü bir fizikçi olduğuna inandığım genç bir ismi dikkatinize sunmak isterim: Berkeley bursuna da başvurmuş olan Richard Feynman. Kendisi bütün engellere rağmen burada çalışan bilim insanlarından çok daha zekidir ve bu herkes tarafından bilinir. Takım çalışmasına tümüyle uygun girişken bir karakter olup, son derece net ve normal, olağanüstü bir eğitimci ve teorik fiziğe gönülden bağlı bir bilim insandır. (…) Bölümümüze büyük katkısı olacağına inandığım Feynman hakkında danışmanı Hans Bethe ve Eugene Wigner’ın (her ikisi de Nobel Fizik ödülü sahibidir) kendisi hakkında söylediklerini size hatırlatmak isterim. Bethe, ‘Feynman’ı kaybetmektense bölümden herhangi iki kişiyi kaybetmeyi tercih ederim’ derken, Wigner onu ‘günümüzün Dirac’ı’ olarak tanımlar. (…) Bu pozisyonu ona vermeniz haline yakın bir gelecekte sizin ve benim bu görevlendirmeden çok mutlu ve gururlu olacağına inanıyorum’.

Ancak ne Oppenheimer’ın mektubu ne Feynman’ın dehası, Raymond Birge’ün ‘bu bölüme bir Yahudi yeter’ düşüncesini kırmaya yeterli olmaz. Feynman Manhattan Projesi’ne çok daha sonra, Robert Wilson tarafından dahil edilecektir. Birge’un kabul etmediği Feynman 1954 yılında Albert Einstein ve 1962 yılında E. O. Lawrence ödüllerine, 1965’de Nobel Fizik Ödülüne, 1972’de Oersted Madalyasına, 1979’da Ulusal Bilim madalyasına layık görülecektir.

Christopher Nolan filmde bu bilgilere yer verdi mi bilmiyorum. Filmi henüz seyretmedim. Onu başka bir yazıda ele alırız.