Tarihe geçen bir kadın denizci: Kirsten Neuschäfer
Ardında üç mevsim, beş okyanus, on beş erkeği geride bırakarak kıyıya ulaşan ilk denizci, bu yarışı birincilikle bitiren ilk kadın olarak adını tarihe yazdıracak.
Bu yazıda sizleri depremle seçim arasına sıkışan gergin gündemimizden biraz uzaklaştırıp bir insan hikayesi ile buluşturmak istedim. Zira bu hayatta en çok inandığım şeylerin başında iyi hikayeleri olan insanlar geliyor. 39 yaşındaki Güney Afrikalı denizci Kirsten Neuschäfer hayatımda karşılaştığım en kendine has, en sade ancak tüm o sadelik içinde en zengin insan hikayelerinden biri.
NASIL TANIDIM
Eylül ayı başında, takip ettiğim yabancı basın organlarından birinde 1968 yılında yapılan bir yelkenli yarışının o günkü kurallar ile Golden Globe 2022 adıyla yeniden düzenlendiğini okuyunca nasıl bir yarış olduğunu merak ettim. Elimizdeki küçücük telefonlarla dünyanın her yerine bağlanıp görüntülü konuşmaktan, toplantılara katılmaya kadar birçok şeyi yaparken bu teknoloji karşıtı yarış hepten ilginç geldi.
Denizcilerin oldukları yeri bulmak için GPS değil de sekstant kullanarak yani güneş, ay veya yıldız gibi bir gök cismi ile ufuk çizgisi arasındaki açısal mesafeyi ölçerek yol alacaklarını, hiçbir teknolojik alet kullanmayacaklarını, karaya hiç adım atmadan, hiç durmadan ve aileleri dahil kimseyle iletişime geçmeden tek başlarına aylarca yol alacaklarını öğrenince ‘bunlar deli galiba’ dedim. Pandemiden henüz çıkmış bir dünyada böylesi bir macera benim gözüme çok büyük göründü. Deniz üzerinde gecelememiş bir insan olarak aylarca dalgaların üzerinde sallanmayı, bir işin ‘şurasından tutuver’ diyeceğin kimse olmamasını, karanlık okyanuslar içindeki tek başınalığı hayal edemedim. Çok azımızda olan bir cesaret, özgüven ve denizcilik bilgisi gerektiren bu maceraya atılanlara saygı duydum. Neydi onları karadan uzaklaştırıp denize böylesine çeken? Merak etmeye başladım.
TANIŞMA
4 Eylül günü Fransa’nın Atlantik kıyısındaki küçük bir deniz kasabası olan Les Sables d’Olonne’dan alkışlarla ayrılan on altı denizciden biri Kirsten’di. Tek kadındı. Yaş ortalaması hayli yüksek bir ekibin en gençlerindendi. Katılımcıların bazılarının kendilerine has ufak şöhretleri bile vardı. Camiada bilinen isimlerdi. Bazılarının büyük sponsorları vardı.
Kirsten bu iki grubun dışındaydı. Öyle büyük büyük sponsorları yoktu. Yarışın başlamak üzere olduğu son ana kadar teknesinin hazırlıkları ile uğraşıyordu. Karada olmaktan, kalabalıktan sıkılmış bir an önce denize, denizdeki rutinine kavuşmak ister gibiydi. Daha doğrusu diğer herkes karaya aitken o denize ait bir varlık olduğunun sinyallerini daha en başta veriyordu. Çok geçmeden Kirsten gönderdiği günlük mesajlarla bu yanını hepten belli etti.
Yarış kurallarına göre katılımcıların her gün bir tweet’e sığacak kısalıkta mesaj göndermeleri gerekiyordu. Benim için Kirsten o mesajlarda farklılaşmaya başladı. Günler geçip de yarış ilerledikçe yarışmacıların gönderdiği mesajlardan ruh hallerini anlamaya, mizaçlarını tanımaya başlamıştık. Kimi ailesine mesaj yolluyor, kimi kafasında her gün bir arkadaşı ile seyahat edip ona selam söylüyor, kimi teknik bilgi veriyor, kimi esprili mesajlar gönderiyordu. Kelimelerle onların dünyasına ulaşabiliyorduk.
Kirsten ise bugün 234. günü bitmek üzere olan yarışta olağan dışı birkaç durum haricinde ‘her şey yolunda’ ve ‘mesaj’ kelimeleri dışında bir şey göndermedi. Başlarda mesaj göndermeyi unuttuğu günler de oldu. Aşırı sevinçleri, aşırı üzüntüsü de yoktu. Neredeyse hiçbir şeyden şikâyet etmedi. Kendi kazandığı parayla alabildiği, bir arkadaşı ile birlikte elden geçirdiği, neredeyse her vidasını kendisinin sıktığı teknesinde, kendi dünyasındaydı. Çok belli ki halinden memnundu. Peki kimdi bu kadın?
YÜREĞİNİN GÖTÜRDÜĞÜ YERE YOL YAPAN BİR KADIN
İnternet üzerinde Kirsten ile ilgili bilgiler az ve sınırlı. Alman kökenli Güney Afrikalı bir aileden geldiği, çocukluğundan beri yelkencilikle uğraştığı öğrendiğim ilk bilgiler. Kirsten, liseden sonra üniversiteye gitmek yerine tek yön bir bilet alarak Londra’nın yolunu tutuyor. Bir süre burada küçük işlerde çalışıp harçlığını kazanarak hayatına devam ettikten sonra Finlandiya’ya geçip bir süre de orada turizm sektöründe çalışıyor. Oradan Berlin’e geçen ve böylece kafasındaki Avrupa turunu tamamlayan Kirsten eve dönmeye karar verince bir dağ bisikleti alarak yola koyuluyor. Uçakla geldiği Avrupa’dan eve bisikletle dönüyor. Afrika’yı boydan boya pedallayıp eve öyle varıyor.
Kirsten’in doğasında kendi sınırlarını doğaya en yakın olacak şekilde zorlama tutkusu var. Çok belli ki hayal kurma konusunda bir çoğumuzdan özgür ve o hayali gerçekleştirme konusunda çoğumuzdan cesur. Çoğumuz derken ülkemizden değil, gezegenden bahsediyorum.
Daha sonra onu Güney okyanusunda kaptan olarak görüyoruz. Kimi zaman National Geographic ekibinin belgesel çekimlerinde buzulların arasında dümen başında olduğunu, kimi zaman satın alınan tekneleri gidecekleri limanlara ulaştıran Kirsten yalnızlığıyla çok mutlu. Dahası, hiç şikâyetçi olmadığı gibi tercih ettiği bir durum. İnsanın kendine yetebilmesi büyük bir zenginlik. Buna ek olarak teknesine tümüyle hâkim olacak kapasitede yetkin bir denizci olabilmesi başlı başına takdir edilecek bir durum. Buraya kadar onu kabaca tanımanızı sağlayacak, hakkında bir fikir verecek şeylerden bahsettim. Size de bana geldiği kadar uzak geldi mi? Harika. Devam edebiliriz.
YOLCULUK
Yarışın, dolayısı ile Kirsten ile olan yolculuğumun başları onu kendime çok yakın hissetmeden, garipseyerek geçti. Tanıdıkça benzerlikler kurmaya başladım. Yarış organizatörleri Kanarya Adaları, Cape Town ve Tazmanya’da Hobart olmak üzere üç noktada onları denizde karşılayarak yolculukları sırasında yaptıkları film kayıtlarını, yakınlarına yazdıkları mektupları alıp 15 – 20 dakikalık röportajlar yaptılar.
Kirsten’in filmlerinde teknesi Minnehaha’nın yanında ona eşlik eden yunuslar, rüzgârın olmadığı sakin bir günde su içinde uyuyakalan fok, o küçücük tekneye yanaşan balinaların hikayeleri vardı. Teknesinden sarkarak balinaları seven bu kadın denizin üstünde ama denizle hemhal olmuş biçimde yola devam ediyordu. Filmlerde ve röportajlarda yüzünde koca bir gülümseme ile sakince konuşan bu kadın tek başına tastamam bir insan olarak karşımıza çıkıyordu. Doğaldı ve doğaya aitti. Yapmacık hiçbir şey yoktu. Sahte olan hiçbir şeyin bu kadında barınamayacağı çok belliydi. O imkanları dahilinde hayatı yaşamakla meşguldü. Dalgaları teker teker geçerken hiç haberi ve öyle bir niyeti olmadan ‘tek işi buymuş gibi, büyük bir ciddiyetle yaşamayı’ anlatıyordu. Engellere takılmadan, şikâyet etmeden, mücadeleden vazgeçmeden suyun üstünde kalıp yola devam ederek yaşamak…
Siz bu yazıyı okurken Kirsten muhtemelen denizdeki son gecesini tamamlamış, karaya ayak basmak üzere olacak.
Ardında üç mevsim, beş okyanus, on beş erkeği geride bırakarak kıyıya ulaşan ilk denizci, bu yarışı birincilikle bitiren ilk kadın olarak adını tarihe yazdıracak.
Yolu hep açık olsun.