Zincire dolanan Britanya: 45 günün öncesindeki 12 yıl
İngiltere’de neler oluyor sorusuna yanıt bulmak ülkeyi çok yakından takip etmeyenler için giderek zorlaşıyor.
Birleşik Krallık'ın son başbakanı Liz Truss, seçildikten 45 gün sonra istifa etmek zorunda kalarak ülke tarihinin en kısa süre görev yapan başbakanı olarak tarihe geçti. Şimdi ise 3 ay önce Muhafazakar Parti tarafından deyim yerindeyse tekme tokat görevinden indirilen Boris Johnson'ın yeniden başbakanlığa döneceği konuşuluyor.
Karayipler'deki tatilini yarıda keserek Londra'ya giden ilk uçağa atlayan Boris Johnson, plaj terlikleriyle bir zamanların üzerinde güneş batmayan imparatorluğunu yönetmeye geliyor!
Muhafazakar Parti'nin içerisine düştüğü çıkmazı ve Truss'ın 45 günlük başbakanlığını anlamak için zaman ölçeğini genişletip, çok konuşulan 45 günün öncesindeki yıllara daha yakından bakmak gerekiyor.
ZİNCİRSİZ BRİTANYA
2010'da bir grup genç Muhafazakar Parti vekili parlamentoya ayak bastıklarında, İşçi Partisi'nin 1997'de başlayan iktidarı henüz yeni son bulmuştu. David Cameron liderliğindeki Muhafazakar Parti seçimleri kazanmış ve Liberal Demokratlarla oluşturdukları koalisyonla ülkeyi yönetmeye hak kazanmıştı.
Parlamentoya yeni giren genç vekiller kısa vadede Cameron'ın politikalarına etki edemeyeceklerini biliyorlardı. Yıllar sonra iktidarı alıp bunu Liberal Demokratlarla paylaşmaktan da memnun değillerdi.
Böylece yönlerini koalisyonun ötesine çevirip, çoğunluğu elde eden Muhafazakar Parti'nin bir sonraki hamlesinin ne olacağını düşünmeye başladılar. Sonuç 152 sayfalık bir kitap oldu.
Daha sonraki yıllarda hepsi Birleşik Krallık kabinelerinde kendine yer bulacak olan Kwasi Kwarteng, Priti Patel, Dominic Raab, Chris Skidmore ve Liz Truss'ın imzasıyla yayınlanan 'Britannia: Unchained' (Zincirsiz Britanya) isimli kitap yeni bir Britanya tahayyül ediyor ve bu yeni Britanya ekonomisi için radikal sağ reçeteler öneriyordu.
5 genç siyasetçi yazdıkları kitapta, Britanya işçilerini 'dünyanın en aylak işçileri' olarak tanımlıyor, ülke ekonomisini 'şişmiş devlet, yüksek vergiler ve fazla regülasyon' ibaret görüyordu.
Cameron'dan sonra Downing Street'te kendilerinin olması gerektiğine inanan ancak henüz kendilerine o yolu açabilecek güce sahip olmayan genç vekiller İngiltere ekonomisiyle ilgili şu değerlendirmeyi yapıyordu:
"En az süre çalışanlardanız, erken emekli oluyoruz ve üretkenliğimiz çok düşük. Hint çocukları doktor veya iş insanı olmaya özenirken, İngilizler futbol ve pop müzikle daha çok ilgileniyor"
'Zincirsiz Britanya' isteyen genç Muhafazakarlar, Avrupa Birliği'nden ayrılmayı savunmuyorlardı. Ancak daha sonra Brexit olarak karşımıza çıkacak siyasi ruhun temellerinden biri de bu kitaptaydı.
Almanya ve Nordik ülkelerindeki sosyal demokrat ekonomi deneyiminden daha çok Birleşik Krallık'ı Avustralya, Kanada ve Asya'nın kaplan ekonomileri taklit etmeye çağırıyorlardı: Devlet harcamalarını Kanada gibi kıs, çocukları Japonya gibi eğit, Silikon Vadisi benzeri iş çevreleri yarat.
ZİNCİRSİZLER'İN İKTİDAR YOLU
'Zincirsizler'in ekonomide kurduğu bu hayaller, İngiltere siyasetinde yelpazenin daha sağında yer alan ve 'siyasi olarak bağımsız Britanya' isteyen gruplarla buluştu. Yıllar geçtikçe hem parti içerisinde hem parti dışarısında artan baskı Başbakan Cameron'ı Avrupa Birliği'nden ayrılmak için referandum sandıklarını kurmaya itti.
Kendisi AB'de kalmaktan yana tutum takınan Cameron, ülke tarihinin en büyük hesap hatalarından birinin sahibi olarak referandum sonrası görevi bıraktı.
Zincirsiz Britanya'nın yazarları Cameron yıllarını harcanmış bir fırsat olarak gördüler. Kamu harcamaları keskin şekilde azalsa da, vergiler ve düzenlemeler korunmuştu. Brexit artık onlar için, ülkeyi Thatcher’ın 1980'li yıllarda uyguladığı liberal politikaların yeni versiyonuna götürebilecekleri bir araçtı. Her kriz gerçek bir değişim fırsatını da beraberinde getiriyordu!
Muhafazakar Parti'nin sıradaki lideri Theresa May, Zincirsizler gibi bir liberteryen değildi ve devletin ekonomik bir aktör olarak var olması gerektiğine inanıyordu. Dahası Brexit yanlısı da değildi ve Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği'nden ayrılığını gerçekleştirmek için verdiği çabalar sonuçsuz kaldı. 3 yıllık görev süresinin ardından o da Downing Street'e veda etti.
Sıra Brexit kampanyasıyla yıldızını parlatan Boris Johnson'a gelmişti. Johnson, 'Zincirsiz Britanya'yı okudu mu okumadı mı bilinmez ama, kabinesinde bu grubun etkisi çok belirgindi.
Kitabın iki yazarı Patel ve Raab, İçişleri ve Dışişleri Bakanlığı koltuklarına otururken, beşlinin içerisindeki en tutkulu liberteryen olan Liz Truss Uluslararası Ticaretten Sorumlu Hazine Sekreterliği'ne, Kwarteng ise İş Dünyası’ndan Sorumlu Bakanlığı'na getirildi. Zincirsiz Beşlisi'nden kabine dışında kalan tek isim Skidmore oldu.
Boris Johnson kabinesi önce Brexit'i tamamladı ardından Kovid-19 pandemisiyle yüzleşti. Tüm bunlar geride kalınca da Johnson karşısında bir medya kampanyası ve kabine isyanı buldu. Muhafazakar Parti içerisinde aylar süren kavgaların ardından Boris Johnson görevi bıraktı.
ZİNCİRE VURULAN BRİTANYA: TEORİDEN PRATİĞE 45 GÜN
Muhafazakar Parti'de yapılan seçimleri kazanan Liz Truss, parti genel başkanlığı ve başbakanlık koltuğunun yeni sahibi oldu.
Truss, Maliye Bakanlığı'na Kwarteng'i atadı. Sırada Britanya'yı 'zincirlerinden kurtarmak' vardı!
İkili hızlı bir şekilde 12 yıl önce ortaya attıkları hayali, enerji krizi ve yüksek enflasyonla boğuşan ülkede uygulama yoluna girdi.
Truss, parti seçimlerindeki rakibi Sunak'ın aksine yardım paketleri değil ciddi oranlarda vergi kesintileri vaat etmişti. Bunun alım gücünü artıracağını savunuyordu.
Truss-Kwarteng ikilisinin hazırladığı yeni ekonomik plan, 45 milyar dolarlık vergi kesintisi öngörüyor, bu paranın karşılığının nereden bulunacağını ise detaylandırmıyordu. Üstelik yüksek gelir gruplarına daha yüksek vergi kesintileri isteniyordu.
Yeni ekonomi planı piyasaları alt üst etti ve sterlin, ABD doları karşısında tarihin en düşük seviyesine geriledi. Truss henüz görevdeki ilk günlerinde ciddi bir ekonomik kriz yaratmakla suçlanıyordu.
Truss-Kwarteng ikilisinin ekonomik tezleri, kırılgan İngiliz ekonomisinde karşılık bulamamıştı. Ve önce Kwarteng'in istifası, ardından Truss'ın U-dönüşü ve özrü geldi. Parti içerisinde otoritesi zayıflayan ve tüm ekonomik vaatleri boşa çıkan Truss için istifa yolu da böylece açılmış oldu.
BORIS JOHNSON'A GERİ DÖNÜŞ YOLU AÇIK MI?
Şimdiye kadar okuduklarınız, 13 yıllık İşçi Partisi iktidarının ardından göreve gelen Muhafazakar Parti'nin içerisindeki bir grubun 12 yıllık iktidar dönemindeki yolculuğunun kısa bir özeti. Değişim arayan ve yeni bir Britanya hayali kuran bu grup, krizden krize sürüklenen ülkenin son yıllarındaki hemen her kritik dönemeçte etki ve söz sahibiydi.
Şimdi ise elde ekonomik olarak kırılgan, siyasi olarak uzun yıllarını kaos içerisinde geçiren bir ülke var.
Dahası 3 ay önce kapı dışarı edilen eski başbakan göreve geri dönme hazırlığı yapıyor. Muhafazakar Parti'nin ise Boris Johnson'dan başka bir çaresi var mı bilinmez... Zira bir önceki seçimleri kazanan lider Johnson'dı. Parti içerisinde etki sahibi isimler de Johnson'ın geri dönerek 2025'teki seçimlere partiyi taşıması fikrini ortaya atıyor.
Johnson'ın ardından Truss'ın parti tarafından göreve getirilmesi ve ardından onun da başka bir isimle değiştirilmesi ihtimali ciddi bir meşruiyet krizini de tetikleme potansiyeli taşıyor. Kendisinden daha merkezde duran rakibi Rishi Sunak'ı yenerken aldığı 81 bin oy Truss'ı başbakanlığa taşımaya yetmişti ancak bu sayı Wembley'i doldurmaya bile yetmiyor!
Ve anketler... 1 yıl önce İşçi Partisi'nin 3-4 puan önünde olan Muhafazakar Parti, bugün rakibinin 20 puan kadar gerisine düşmüş durumda. Bu da muhalefetten yükselen erken seçim çağrılarının tonunu yükseltiyor ve meşruiyet krizini derinleştiriyor.
12 yıllık iktidar döneminde İngiltere'yi Avrupa Birliği'nden koparan ve ardından güvenli bir limana taşıyamayan Muhafazakar Parti için ufukta iki seçenek var: Ya Boris, ya erken seçim.