Benzion Mileikowsky
"Bu yazı hazırlanırken an itibariyle Filistin’de halen yaşayan insanlar bulunmaktadır. Yaşamaktan kastım nefes alıp vermeleri, daha fazlası değil… "
Son dört gündür kamptaydık ailecek. Öyle AKP’nin kampları gibi değil; doğanın ortasında çadırda kalmaca falan. Haliyle ne WiFi, ne de düzgün çalışan bir telefon var ortada. Bolca kuş sesi, bizim köpeğimiz Butter’ı bafilemeye çalışan ama bir türlü beceremeyen arazi sahibinin köpeği, birkaç başka kampingci ve bolca yağmur ve çamur. İngiltere’de hava durumu konusunda sürprizlere açık olmak lazım demişlerdi. Ne yazık ki sürpriz olmadı ve günde 1-2 saatlik güneşin ardından bolca ıslanıp çamurda kayma faaliyeti yaptık dört gün boyunca. En son çadırımıza sızıp bizimle sosyalleşmeye çalışan azimli sülük ailesini (ki kendileri geniş bir aileymiş) görünce ve çamurlanmamış herhangi bir eşyamız kalmayınca zorunlu bir geri dönüş yaptık. Eve girer girmez de sırayla kendimizi duşa attık. Üzerimden akan kahverengi suya bakarken resmen duygulandım. Bu çamurlara veda ederken adeta yaşadığım dört gün gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçti. Köpeğin peşinden koşarken çamura saplanmak, ıslak odunlarla ateş yakmaya çalışmak, Butter’ın çamur içinde çadırdaki yatağa çıkması, arabanın çamura saplanması gibi insanın doğada huzuru yakaladığı birçok anıya son bir kez baktım. Bu seyahatte öğrendiğim en önemli şey şudur: İnsanın evi gibisi yok!
Çağdaşlığı her an her şeyden haberdar olma saplantısıyla karıştıran tüm Lidyalılar gibi ben de hemen YouTube, podcast ve gazetelere boğdum kendimi. Madem, bunca çamur delirtmedi beni bir de haberleri deneyeyim dedim. Bir de ne göreyim! İspanya, Norveç ve İrlanda Filistin’i bir devlet olarak tanıdığını açıklamış. Biz zaten tanıyoruz. Avrupa’dan Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Kıbrıs, Polonya, Romanya ve onların ardından İsveç tanımıştı. Bunlara, Çin, Rusya, Güney Afrika, Hindistan, Brezilya, Arjantin, Endonezya, Malezya, Bolivya, Şili, Venezuela, Küba, Meksika ve bir sürü Arap Birliği üyesi ülkeyi katarsak dünyanın yarıya yakını veya daha fazlası (nüfusa oranla) Filistin’i tanıyor demektir. Son tanıyan bu üç ülkeyle birlikte artık daha geniş bir kitle destekledikleri Filistin için hiçbir şey yapmıyor, yapamıyor olacak.
Yeryüzü ile atmosferin bitip uzayın başladığı nokta arası 80 kilometre. Benjamin Netanyahu sahne adıyla arzı endam eden Benzion Mileikowsky (doğduğunda adı buydu) gibi bir mahlukatın canını aldıklarının tabutlarını üst üste koyduğumuzda uzaya ulaşabiliriz. Ve hala bu bir soykırım mı, değil mi gibi sorularla, diplomatik birtakım manevralarla ve ABD’nin ve İsrail’in sıkışınca tanımadığı mahkeme kararlarıyla bir sonuca ulaşılmaya çalışılıyor. Tamam, bunlar değerli tartışmalar ama adam bir Amok koşucusuna dönüşmüş vaziyette. Siz sormadan söyleyeyim; Amok daha çok Güneydoğu Asya’da görülen bir hastalık. Buna yakalanan kişi cinnet durumundadır. Gözü kararır, öfkeden deliye döner ve önüne geleni öldürür. Bunu kendi ölene kadar sürdürür. İşte bu kişilere Amok koşucusu denir. Netanyahu öldürülsün demiyorum ama durdurulması hem de acilen durdurulması gerekir diyorum.
Bence Hitler’in insanlığa yaptığı en büyük kötülük başta Yahudiler olmak üzere öldürdüğü milyonlarca kişi değil; yargılanmasına fırsat bırakmadan intihar etmesi. Eğer yargılanabilseydi, bundan insanlık adına çok şey öğrenebilirdik. Her şeyden önce hastalıklı bir beynin nasıl işlediğine dair birçok bulguya ulaşırdık. Elimizde bunu öğrenmek için bir fırsat var. Benzer bir psikopat ortalığa dehşet saçıyor. Durdurun ve yargılayın. Emin olun, bunu yaptığınızda sizi en çok alkışlayan Yahudiler olacaktır.
Kısacası artık Filistin’i tanıdım ve tanıdıkça daha çok sevdim tadında sosyal medya romantizmiyle, diplomasi yoluyla, incelikle, efendilikle veya küfrederek bir yere varılabileceğini düşünmüyorum. Hızla ve kararlılıkla uluslararası güçler İsrail’e değil, doğrudan ve sadece Netanyahu’ya (belki ona destek veren birkaç kişi daha olabilir) karşı yetkilerini elinden alıp tutuklama amaçlı bir operasyon yapmalı ve hatta buna MOSSAD ve Shin Bet de katılmalı.
Ev yanarken hala, duvarları beyaza mı, maviye mi boyayalım diye tartışmanın bir anlamı yok. Şu ana kadar yaşanan utanç tüm insanlığa yeter de artar bile.