Muallakta kalan tıp terimleri sözlüğü: 2. Fasikül

Gerçi sonrasında pansuman olsun, üzerine oturmam için şişme lastik olsun her şeyimle ilgilendi Mr. Brown ama yine de hakkımı helal etmiyorum.

Tıp olayını ve aralarında konuşurken sarf ettikleri sözleri araştırmaya başladım. Bulduklarım hem korkutucu hem de korkutucuydu. (Evet, her açıdan korkutucuydu.)

Geçen Pazar ilk fasikülü yayınlanan sözlüğün ikinci bölümüne hoş geldiniz! Aranızda yazdıklarıma gülenleriniz olmuş, teessüf ederim. Yazılanların büyük bölümü acı, çok acı deneyimlerin sonucudur. Görüyorum ki, cennet vatanımızda Schadenfreude[1] fena halde yayılmış. Ülkenin dört bir yanı “Oh! Oh! Suyundan da…” çığlıklarıyla çınlamakta. Bana da böyle bir muameleyi reva görmeniz ağırıma gitti ama sonra birden dikkatim dağıldı ve unuttum. Amma velakin, bu yazdıklarıma da gülerseniz, unutmayabilirim, yani unutmam herhalde, sanırım unutmam, belki de hatırlarım.

Önce çıkan kısmı özetleyeyim: Ben bazen hastalanıyorum veya parasız kalıyorum. Bu iki durumda da tıp müessesesine başvuruyorum. Tabii duruma göre bana hitap şekilleri değişiyor. Hasta olduğumda para veriyorum, denek olduğumda para alıyorum. Bazen bir yerlerimi kesiyorlar, bazen bilumum renkte haplar veriyorlar, kimi gün yüzüme gülerken, çoğu gün tuhaf ve hafif iğrenmiş gibi bakıyorlar ardımdan, kâh ayakta kâh yatırarak sözüm ona beni iyileştiriyorlar veya başkalarının iyileşmesi için beni gözlüyorlar. Zamanla bu bende bir şüphe uyandırdı. Tıp olayını ve aralarında konuşurken sarf ettikleri sözleri araştırmaya başladım. Bulduklarım hem korkutucu hem de korkutucuydu. (Evet, her açıdan korkutucuydu.) Meğer arkada binlerce dolap dönüyormuş. Tam dönemeyen dolapların kapıları duvara rast gelince yıllarca silinmeyen, tozdan rengi griye dönmüş arkalarıyla yüz yüze geliniyormuş. Araştırdıkça, olayın derinine indikçe fark ettim ki, bende klostrofobi var. Bu yüzden tekrar nispeten ferah olan yüzeye çıkıp oradan çemkirmeyi daha uygun buldum. Aslında öğrendiklerimi kendime saklayacaktım ama o esnada bizim komşunun feryatlarıyla kendime geldim. (Sokakta top oynayan oğlunu eve çağırıyormuş meğer.) Evet, bildiklerimi paylaşmalıydım ve bu ifşaattan sonra hiçbir şekilde hasta olmamalıydım. İlk iş olarak ayakkabılarımı bağladım.

Sanırım bu pek özet olmadı. Daha doğrusu yazdıklarımın önceki haftayla bir alakası yok. Zaten merak ederseniz bu yazının altında mutlaka ilk bölümün linki vardır.

Gelelim sözlüğe… Maddelerde belli bir sıra gözetmedim; o anda sinirimi hangi terim zıplatmışsa o konuyu irdelemekteyim. Geçen hafta bu sıra işine başka bir açıklama getirmiştim; artık hangisine inanırsanız…

Genel Cerrahi: Bu konu epey alengirli. İyisi mi, en sonda diyeceğimi baştan söyleyeyim: Hoşça kalın! Gördüğünüz gibi en trajik anlarda da şaka yapabiliyorum. Woody Allen’ın söylediği “Mizah = Trajedi + Zaman” denklemi adeta benim için yazılmış. Bu denkleme göre mizahtan trajediyi çıkartırsak geriye zaman kalıyor ki bununla ne yapacağım konusunda hiçbir fikrim yok. Yine de ne zaman saate baksam, akreple yelkovandan hangisinin mizah olduğu sorusu uzun süre kafamı kurcalıyor. Bu arada zaman geçiyor…

Genel Cerrahi konusunda beni ilk pimpiriklendiren soru şu oldu: Neden genel?... Sonuçta cerrahi denilen olay birinin bozuk olan içini açıp bozukluğu gidermek üzerinedir. Burada genel olan ne? Hastaneye gidip ameliyat olmak istediğinizde size “Kardeşim yanlış gelmişsin, burası genel cerrahi ama senin durumun özel” deseler itiraz edemezsiniz. Bu durumda yapılacak iki şey var. Ya sizin gibi içi bozulmuş birilerini daha bulacaksınız ya da özel bir hastaneye gideceksiniz. İlk seçenek, bir hayli zahmetli ve karşılıklı güven ilişkisine dayanıyor. Düşünsenize, tanımadığınız birine gidip, “benim böbrekler nanay eğer senin de içinde bozukluk varsa bir araya gelip bizim gibileri bulalım ve yeter sayıya gelince ameliyat olalım” dediğinizi. Tut ki dayak yemedik, en azından küfür işitiriz. Ben de ikinci seçeneği uygun bulup bir özel hastaneye gittim. Hatta bir değil en az on beş - yirmi hastaneye. Sonunda dehşet içinde gördüm ki, genel cerrahi lobisi her yere nüfuz etmiş. Öyle ki, bir tanesinde bile özel cerrahi diye bir departman yok. Kurutmuşlar, anlayacağınız.

Diyelim ki yeter sayıya ulaştık, bu durumda ameliyat nasıl gerçekleşiyor? Bir keresinde yurtdışında bir parkta dolaşırken daire biçiminde dizilmiş ve her biri ayrı masada oturan bir grup insana rastlamıştım. Aralarından biri ayaktaydı ve bir o masaya bir diğerine gidip üç beş saniye duruyor sonra bir başka masaya geçiyordu. Yaklaşınca anladım ki satranç oynuyorlarmış. Daha doğrusu masada oturanların hepsi ayakta durana karşı oynuyormuş. Kara Murat Bizans’a karşı, gibi bir durum. Bu olaya da utanmadan bir isim bulmuşlar: Simultane satranç. Sanırım genel cerrahi de aynı şey. Cerrah ameliyathanelere giriyor ve önce teker teker herkesi kesiyor, sonra organlarıyla falan oynuyor, sonunda da dikiş ve bitiş. Bazen apandisit için ameliyata alınan kişinin yanlışlıkla kalbine pil takıldığı veya cinsiyet değiştirildiği haberlerini okuyoruz ya, bence resmen cerrahın bunca dolaşmaktan kafasının karışmasından kaynaklanıyor.

Bu arada şüphe uyandıran başka durumlar da var. Örneğin, sizi ameliyata alıp bayılttılar, artık içinizi açanın gerçekte kim olduğunu bilme şansınız yok. Belki de genel cerrahi lobisi dışardan taşeron olarak torna tesviyecileri kullanıyor. Kim bize bunun olmadığının garantisini verebilir ki? İkisi de el becerisi açısından üst düzey olan bu iki meslek kuruluşu bugüne kadar olmamışsa bile belki de yakın gelecekte ortak çalışacaklar. Benden söylemesi.

Ayrıca bir de eldiven ve maske meselesi var. Bu cerrahlar ve hatta ameliyathanedeki herkes bunları takmakta. Maske konusu belli; hasta ameliyata girerken bu insanların kim olduğunu bilmemesi ve olur da ilerde iyileşirse intikam almaması açısından önemli. Bence eldiven de işler ters giderse parmak izi bırakmamak için.

Radyatör: Öyle demeyin, radyatör bir hastanenin bel kemiğidir. Mevsime uyumlu olarak yazları sıcak, kışları soğuk olan radyatörler hastanelerde alacağımız hizmetin genişlemesi (pankreas için girdik, zatürree olduk veya bademcikler alınacaktı ama çocuk isilik geçiriyor) ve ziyaret süremizin uzaması açısından büyük önem taşımaktadır.

Radyatörler havalı aletlerdir ve aşırı kibirlidirler. Çalışmaya ikna etmek için havasının alınması gerekmektedir. Üstelik çalışmıyorken bile tıp sektörüne dolaylı destek veren işbirlikçi radyatörler sayesinde kafasını peteklere vurup yaran birçok yurdum insanı unutulmaz anılar yaşamıştır. Radyatörlerin seyyar olanları ise gerek elektrik kaçağı gerek kablolarının insanların ayağına dolanması ve gerekse çalışıp çalışmadığını kontrol edenlerde oluşturdukları şirin yanıklar sayesinde tıp sektörünün önemli bir sac ayağını oluşturmaktadır.

MR: Evet, bu bir kısaltma ama neyin kısaltması?... Yabancı dil bilmemem hayatımda çok şey kaybettirdi. Yurdum sağlık düzeninde MR’ye götürülürken güvenle bir tıbbi aletin altına yatan ben İngiltere’de bambaşka şeyler yaşadım. Üstelik güzelim vatanımda Manyetik Rezonans Görüntüleme tekniğinden farklı ve dayanılmaz ızdıraplı bir deneyim geçirmeme rağmen gerçek acıyı görüntülemenin internette yayılması sonrası yaşadım. Gerçi sonrasında pansuman olsun, üzerine oturmam için şişme lastik olsun her şeyimle ilgilendi Mr. Brown ama yine de hakkımı helal etmiyorum.

PEK YAKINDA

Nebula Gaz Kütlesi:

Hastayı Servise Geçirme:

Konsültasyon:

Gözlerdeki Işıltı:

Steteskop:

Necmi Rıza Çiçekliği:

Dr. Erol Köse:

Zührevi:



[1] Schadenfreude: Başkasının zararına, acısına sevinme durumu.