Potpuri

Yanarım, yanarım, bu sonuncusunun gerçekleşmemiş olmasına yanarım. Einstein, İsrail politikasına birtakım ruh hastalarının hiçbir şekilde bulaşmamasını sağlayacak bir formül bulabilirdi belki de.

Ben küçükken, ki bu çok eski çağlara dayanır, televizyonda eğlence programlarında önce Türk Halk Müziği, sonra Batı Müziği ve en sonunda Türk Sanat Müziği çalınırdı. Arada parodiler, dans gösterileri ve bilumum ilgi çeken numaralar yapılırdı. Seyreden bizler hepsinden bir çatal alıp ağzımızı farklı tatlarla doldururduk. Arada kafamızda sanatçıları birbiriyle eşleştirirdik. Bana göre Şakir Öner Günhan’la Bedia Akartürk ve Ahmet Özhan’la Emel Sayın mutlaka evlenmeliydiler. Olmadı, telekinezi de bir yere kadar…

Sonraları bir sürü şarkının tek bir şarkı gibi birbirine eklenerek söylendiği bir dönem oldu. Beş Yıl Önce On Yıl Sonra diye bir grup vardı mesela. Bir şarkıları 10-15 dakika sürüyordu ama aslında 8-10 şarkıyı barındırıyordu. Buna da potpuri deniliyordu. Benim gibi maymun iştahlı ve hemen her şeyden çarçabuk sıkılanlar için bulunmaz fırsattı. Sürekli leblebi veya sürekli tuzlu fıstık yediğimde belli bir miktarın üzerinde artık tadını alamamaya başlıyorum, yediğim şey tavsıyor ama karışık çerez öyle mi? Misal ben Portekiz halk müziği olan Fado’yu severim ama tahammülüm üçüncü şarkıda tükeniyor. Sürekli bir ağlak ses, sürekli bir kasvet, insanın içini karartıyor, ağzımda bir pas tadı bırakıyor, içim kıyılıyor. Potpuri olsa, Fado’yla başlayıp, oradan İspanyol bir ezgiye, oradan Kuzey Afrika melodilerine, falan filan, dönüp dolaşıp Türkiye’ye gelse, bize bir Akdeniz turu attırsa fena mı? Bir de bu potpurilerde genelde içerilen şarkıların nakaratları yer aldığından eşlik etmesi de kolay oluyor.

Potpuri sadece müzik için geçerli değil. Fransa’da bizim türlü benzeri bir yemeğe de potpuri diyorlar. Her bir şeyden azar azar, tadında. Bir de potpuriye potpuri denmeyen bir alan var ki başımızın tatlı belası politika. Özgürel’in CHP kurultayındaki konuşması bunun güzel bir örneği. (Özgür ve Özel’i Öz parantezine alınca ortaya Öz (gür + el) çıkıyor. Yuvarlayıp Özgürel ismini buluyoruz. Bunun önümüzdeki üniversite sınavlarında soru olarak çıkması büyük olasılık. Güncel Matematik bunu gerektiriyor.) Taze başkan türlü yapar gibi demokrasi, özgürlük, söz hakkı, adalet, parti terbiyesi, ekonomi, teknoloji, liyakat ve bilumum sözcükleri birtakım baharatlarla karıştırıp önümüze sundu. Allah’tan bu yemeği bizim değil orada bulunan delegelerin yemesi gerekiyordu. Onlar da yediler. Yediler çünkü aksi halde önlerine konan şey bayat, çakma, kokmuş ve bol acılı bir yemekti.

Ben de kendimi bir kurultaydaymışçasına motive ettiğim için size birbiriyle alakasız ve 7-8’lik aksak ritimle bir potpuri hazırladım. Bu benim için çok kolay oldu çünkü çocukluğumdan beri, ki bu yazının bulunuşundan az biraz sonraya tekabül ediyor, sürekli bulmaca çözüyorum. Bulmaca sayesinde hayatta hiç kullanmayacağım birçok bilgi edindim. Eskilerin tabiriyle ki, bu da benim çocukluğuma rast geliyor, malumatfuruş birisiyimdir, huyum kurusun. Buyurunuz efendim:

· 11. yüzyılda İtalya’da çatal kullanmak günah kabul ediliyordu. Nedeni çatalların yapay bir el gibi değerlendirilmesiydi. Tanrının verdiği eli kullanmak varken çatal kullanmak günahların en büyüğü sayıldı.

· 1227 yılında Papalığa seçilen IX. Gregory kedileri şeytanın ajanı olarak ilan etti. Avrupa’da on binlerce kedi katledildi. Bu sayede fareler aşırı çoğaldı ve Avrupa’nın üçte biri veba salgınında hayatını kaybetti.

· ABD başkanı Andrew Jackson’ın ağzı bozuk bir papağanı vardı ama başkan ona çok düşkündü. Andrew 1845’te ölünce cenazesine çok sevdiği papağanını da getirdi. Papağan o kadar çok küfür etti ki cenazeden kovuldu.

· Frankenstein’ın yazarı Mary Shelley’nin kocası şair Percy 29 yaşında bir tekne kazasında boğularak öldü. Mary kocasına olan düşkünlüğünü kendi ölümüne kadar Percy’nin kalbini yazı masasındaki bir kutuda saklayarak gösterdi.

· 19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başlarında Alman Bayer ilaç şirketi, çocuk öksürük ilacı olarak eroin ve aspirini karıştırıp sattı. İlacın adı “Eroin” idi.

· Romalılar ağız temizliği için kendi idrarlarını kullanıyorlardı. İdrarda yoğunca bulunan amonyağın leke çıkarıcı özelliğinden olsa gerek.

· 1952’de İsrail’in başkanı Haim Weizmann ölünce, Başbakan David Ben-Gurion, Albert Einstein’a başkanlık teklif etmişti.

Yanarım, yanarım, bu sonuncusunun gerçekleşmemiş olmasına yanarım. Einstein, İsrail politikasına birtakım ruh hastalarının hiçbir şekilde bulaşmamasını sağlayacak bir formül bulabilirdi belki de.

Yazıyı tam bitirecekken arkada açık olan YouTube’da Polat’lardan Dilan olanıyla ilgili bir haber çıktı. Hayatındaki tüm emeli Ferrari reklamlarının hedef kitlesine girmek olan bigudi dolarlı insanların görüş açımı kapatmasına izin vermemek için yüzümü güneşe dönüyorum; gölgem geride kalıyor…