Cumhuriyetin En Değerli Miraslarındandı! Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün Kapatılmasının Sonuçları

Hıfzıssıhha Enstitüsü, 1928 yılında Cumhuriyetin ilk yıllarında halk sağlığını korumak ve salgın hastalıklarla mücadele etmek amacıyla kurulmuştur. Yıllar boyunca çeşitli aşıların üretim merkezi olarak faaliyet göstermiş olan bu enstitü, Türkiye'de halk sağlığının korunmasında büyük rol oynamıştır. Ancak 2011 yılında enstitünün kapatılması ve yerli aşı üretiminin durdurulması, toplumsal sağlık açısından önemli sorunlar yaratmıştır.

Aşısını üretemeyen bir ülkenin en küçük bir salgınla bile mücadelede dışa bağımlı olması çok düşündürücüdür. Cumhuriyetin bu en değerli miraslarından birinin daha yok edilmesi bakın nelere yol açmaktadır:

1. Yerel aşı üretiminin durması ve dışa bağımlılığının artması

Hıfzıssıhha Enstitüsünün kapanmasıyla birlikte Türkiye, yerli aşı üretmekten vazgeçerek ithal aşılara bağımlı hale geldi. Bu durum, toplum sağlığını birçok açıdan olumsuz etkilemiştir:

  • Tedariğe bağlı riskler: İthal aşıların tedarik edilmesi sürecinde yaşanabilecek gecikmeler, aşı uygulamalarında gecikmelere yol açıyor ve bu da bulaşıcı hastalıkların yayılmasını artırıyor. Pandemi gibi acil ihtiyaç gerektiren durumlarda ithalat sürecinde yaşanan gecikmeler, toplumsal sağlık açısından ciddi tehditler oluşturabilmektedir.
  • Fiyat dalgalanmaları ve ekonomik yük: Aşı ithalatı, döviz kurlarına bağlı olarak dalgalanmalara yol açmaktadır. Bu durum, aşı tedarikini daha zor hale getirebilir ve sağlık bütçesi üzerinde ek bir ekonomik yük olabilir. Oysa yerli aşı üretimi yapılmış olsaydı, kur artışı diye bir şey söz konusu olmayacaktı.
  • Tedarik krizleri: Küresel aşı talebinin arttığı ülkelerde, aşı üreten ülkeler kendi halklarının aşı ihtiyacını karşılamaktadır. COVİD-19 pandemisinde bu durum belirginleşmiş ve yerel aşı üretiminin ne kadar önemli olduğu anlaşılmıştır.

2. Salgın hastalıklarla mücadelede yetersizlik

Hıfzıssıhha Enstitüsü'nün kapatılması ve aşı üretiminin faaliyetinin durdurulması, Türkiye'nin verem, kolera, grip gibi bulaşıcı hastalıklara karşı dirençsiz hale gelmesine neden olmuştur. Geçmişteki enstitü tarafından üretilen aşılar, sayısız hastalıkla mücadelede etkin bir rol oynamıştı. Ancak üretimin durmasıyla birlikte toplumsal sağlık önemli bir riske girmiştir.

  • Koruyucu sağlık hizmetlerinde eksiklik: Hıfzıssıhha Enstitüsünün kapanışı, koruyucu sağlık hizmetlerini de etkisiz hale getirmiştir. Salgınların önlenmesi ve engellenmesi için düzenli olarak aşılanması gerekmektedir. Ancak yerli aşı üretimi yapılmadığı için bu hizmetin sürdürülebilirliği ithal aşılara bağımlı hale gelmiş ve koruyucu sağlık hizmetleri zayıflamıştır.
  • Yaygın aşılama programlarının aksaması: Türkiye'de aşılama programları, ithal aşıların temin edilme sürecindeki sorunlar nedeniyle zaman zaman aksamalara uğrayabilmektedir. Bu aksamalar, özellikle yetişkinlikte yapılan aşıların düzenli olarak uygulanamamasına yol açarak toplumsal bağışıklığını tehdit etmektedir. Kızamık, difteri, boğmaca gibi hastalıkların salgın yapma ihtimali artmaktadır.
  • Acil durumlara hazırlık kapasitesinin azalması: Salgın sırasında, acil müdahale imkanının olup olmadığı Türkiye'nin yerel aşı üretime başlamasına sahip olması büyük önem taşıyor. Hıfzıssıhha Enstitüsünün kapanması ile Türkiye, acil durumlara hızlı yanıt verme yetisini kaybetmiş ve olası salgınlara karşı dayanıksız hale gelmiştir.

3. Aşı teknolojisinde gerileme ve uzman eksikliği

Hıfzıssıhha Enstitüsü, sadece aşı üretimiyle değil, aynı zamanda bu alanda uzman personel yetiştirilmesiyle de Türkiye'de önemli bir eğitim merkeziydi. Enstitünün kapanması, bu alandaki bilimsel ve teknolojik alanda olumsuzluklara yol açmıştır.

  • Teknolojik gelişimde geri kalma: Aşı teknolojisi, sürekli ilerleyen bir süreçtir ve bu alanda güncel kalmayı takip etmek, toplumsal sağlık açısından çok önemlidir. Ancak Hıfzıssıhha Enstitüsü'nün kapanışı, Türkiye'nin bu alandaki araştırma-geliştirme sürecini sınırlamış ve Türkiye'yi teknolojik açıdan geri plana itmiştir.
  • Biyoteknoloji ve aşı biliminde uzman eksikliği: Enstitü, aşı üretimi konusunda uzman yetiştirilmesine katkı sağlamaktaydı. Kapatılmasıyla birlikte bu alanda eğitim alanları azalmış, biyoteknoloji alanında çalışan uzman personelde yetersizlik yaşanmıştır. Bu durum, Türkiye'nin kendi kendine yeter bir aşı üretim sistemi oluşturmasının önündeki en büyük engellerden biridir.
  • Araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) çalışmalarında zayıflama: Hıfzıssıhha Enstitüsü, sadece üretim değil aynı zamanda aşı geliştirme konusunda da araştırma yapan bir kurumdu. Kapatılmasıyla, yerel aşı geliştirme çalışmaları durma noktasına gelmiştir. Bu da Türkiye'nin yeni aşı teknolojilerini takip edememesine ve Ar-Ge alanında geri kalmasına neden olmuştur.

Sonuç

Hıfzıssıhha Enstitüsünün kapanışı ve yerel aşı üretiminin sonlandırılması, Türkiye'de toplumsal sağlık açısından pek çok olumsuz sonuç doğurdu. Salgınların yayılmasıyla birlikte aşıya olan acil talebin karşılanmaması ölümlerin artmasıyla sonuçlanmış, bu durum, COVID-19 pandemisinde de net bir şekilde görülmüştür. Türkiye aşı tedarikinde küresel güçler karşısında maalesef aşı tedarik etmekte zorlanmıştır.

Ülkemizin, sorunları çözmek için yerel aşı üretim performansını artırması, bu alanda uzman personel yetiştirilmesine yönelik çalışmalara ağırlık vermesi gerekmektedir. Toplum sağlığının korunması için yerli aşı üretimi, biyoteknoloji yatırımları acil olarak yapılmalıdır. Çocuklarımız geleceğimizdir. Onların sağlığını koruyalım.

Sağlıklı günler dilerim.

Sorularınız için Instagram: dr.bayramyildiz