Negatif kampanyanın gücü: Bush 15 puan geriden gelip Dukakis’i yenmişti

Siyasal iletişim tarihine ahlaki açıdan kara bir leke olarak vurulan 1988 ABD seçimlerinin bir benzerinin kıyısında dolaşıyoruz. Dolayısıyla bu pencereyi açmayı bir yurttaş sorumluluğu sayıyor; 1988 ABD seçimleri ile 2023 Türkiye seçimleri arasında negatif kampanya açısından kıyas yapmayı istiyorum

Demokrasilerde Propaganda Oyunu kitabının yazarı Jason Stanley çevirmen Başak Karal’ın aktarımıyla şöyle diyor: İçine kandırma ve hile karışmış tartışmaların sonucu olarak alınacak kararlar demokratik anlamda meşru değildir. Entrikanın hüküm sürdüğü bir tartışmada kendi görüşünü kabul ettirmeyen taraf, adil olmayan bir savaşta özgürlüğünü kaybeden insana benzer. Bu tip tartışmalardan çıkan kararlar doğrultusundaki bir devlet yönetimi, özerkliğin korunmasıyla değil nihayetinde bir tarafın üstünlüğü ve üstün tarafın etkisi altına girmesiyle sonuçlanır.

Noam Chomsky’nin de önemsediği Stanley’in, yaklaşımı Türkiye’de içinde bulunduğumuz durumu fazlasıyla özetliyor. Meşru ve demokratik bir zeminin olmadığı Türkiye seçimlerinde ana muhalefet partisinin siyasi ataklarını da belirli ölçülerde meşrulaştırıyor. Zira programında sosyal demokrasiye atıf yapılan bir partinin negatif kampanya öğelerinde bir makuliyet aranır. Ancak başta 1988 ABD seçimlerinde Demokratların adayı Dukakis'in ve 1997 İngiltere seçimlerinde Blair’in deneyimledikleri; Türkiye’nin içinde bulunduğu özgün durum Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’nu bu makuliyetten sıyırıyor ve daha saldırgan bir tutum içine itiyor.

DUKAKİS TEVAZUSU, BUSH SALDIRGANLIĞI

Massachusetts valisi Yunan göçmeni Michael Dukakis’in topladığı sempatiyle 1988 seçimleri öncesinde Demokrat Parti adayı olması bu seçimleri açık arayla kazanacağı yönünde bir algı oluşturur. Cumhuriyetçilerin adayı ise efsanevi Ronald Reagan’ın yardımcısı George H. W. Bush’tur. Zira bu tercih neo-con siyasetinin Sovyetler Birliği üzerinde kurduğu basıncın sürdürülmesinin talep edilmesidir. Dolayısıyla Amerikan toplumunda sert ve tutucu politikanın reel sosyalizmin çözülmesi konusunda sağladığı başarının sürdürülmesi mümkün olur. Ancak Bush’un önünde bir engel vardır: Amerikalıların sempatisini toplayan Dukakis. Demokrat aday seçim yazının ortalarında bazı kamuoyu araştırmalarına göre 49’a 34, bazılarına göre ise 52’ye 38’le öndedir. Rehavete kapılan ve Bush’un ataklarına karşılık vermeyen Dukakis kampanyası rakibinin kendisini yakalamasına göz yumar.

Bush kampanyası ise Dukakis’in yumuşak karnına oynamayı öngördü. Buna göre ılımlı demokrat valilik görevi sırasında mahkumların hafta sonu dışarı çıkmasına izin vermişti. Bu tavizin anlatıldığı reklam filmlerinde açıkça ırk kozu kullanıldı. Reklam filminde siyahi mahkum Horton’un görüntüleri kullanıldı. Amerikalılar TV’de yaygın şekilde yapılan propagandaya maruz bırakıldılar. Üstelik bu durum sadece Massaschusetts’te değil, pek çok eyalette kullanıyordu. Ayrıca mahkumlara hafta sonu iznini çıkaran Dukakis değil, ondan önceki Cumhuriyetçi Vali Frank Sargent’ti.

Dukakis’in tevazusu ve yeni Amerikan siyasetine göre zaafları bir propagandanın malzemesi olmuştu. Böylece insanların suç korkusu kaşındı. Bu kampanya o kadar etkili oldu ki Bush ve Dukakis’in tartıştığı ve 100 milyon Amerikalı’nın izlediği açık oturumda Bush psikolojik üstünlüğü ele geçirmişti. Dukakis’in soğuk ve sinik tavrı hiçbir iz bırakamadı. Dünyada ve Türkiye’de Siyasal İletişim kitabının yazarı Erol Çankaya’nın aktarımıyla 1988 kampanyası strateji, uygulama, güdüleme ve çarpıtma gibi pek çok bakımdan, televizyon çağının en seviyesiz başkanlık yarışıydı.

MUHAFAZAKAR TOPLUMLAR, BENZER SONUÇLAR

Bütün bunlara rağmen Bush, Dukakis’in önüne geçmeyi başardı. Neo-conların Amerikan yüzyılı projesi hem geçmişten getirilen başarılar hem de Dukakis’le ilişkili korkular yoluyla sürdürülmüş oldu. Sağcı Cumhuriyetçi kazanımları bir daha geriye döndürülemeyecek şekilde korunmuş oldu.

Siyasal iletişim tarihine ahlaki açıdan kara bir leke olarak vurulan 1988 ABD seçimlerinin bir benzerinin kıyısında dolaşıyoruz. Dolayısıyla bu pencereyi açmayı bir yurttaş sorumluluğu sayıyor; 1988 ABD seçimleri ile 2023 Türkiye seçimleri arasında negatif kampanya açısından bir kıyas yapmayı istiyorum.

14 Mayıs seçimlerinin milletvekili tablosu iki buçuk mahalleli toplumumuzun klasik sosyolojiyi koruduğu yönünde bize bazı fikirler veriyor. Buna göre AKP mahallesinin başını bekleyen MHP’nin artık çorbayı içmeye başladığı görüyoruz. Zira mahalleler arası geçişler yerine mahalle içinde partiler arası geçişler önem kazanıyor. İki buçuk mahallemizin buçuk mahallesinde Kürt siyasi hareketi halesiz bir çekirdek oy kazanıyor. CHP’nin belirleyici olduğu mahallede ise CHP ile İyi Parti arasındaki oy geçişkenlikleri de olmakla birlikte altılı masanın diğer dört partisinin hiçbir varlık gösteremediğini görüyoruz.

Bütün bunlar Kılıçdaroğlu kampanyasının ilk turda kendi içinde tutarlı ve başarılı kampanyalar olmasına rağmen karşı toplumsal mahalleyi etkilemek konusunda bir başarı sergilemediğini gösteriyor. Sempatinin son derece yüksek olduğu ve kendi mahallesinde mobilizasyon yaratan (tutarlılıktan ve başarıdan kastım budur) üç ayrı kampanya esas hedefi olan Cumhur İttifakı’nın altından oy çekmeyi başaramamış bir durumda. Buna karşılık ikinci tur kampanyası neredeyse ahlaki sınırları zorlayan ama bunu karşı mahallenin gayri ahlaki çizgisinden alan bir yerde konumlanıyor. Çünkü mahallenin reisinin ekranlarda gösterdiği, dolayısıyla bu yolla toplumu manipüle ettiği Karayılan montajına bir cevap üretmek aynı zamanda propaganda oyununun meşru zemininde kalmak demek. Esasen size atılan çamuru avucunuzun içinde toparlayıp karşı tarafa atmanız icap ediyor. Bunun heyecan verici tarafı ise tarih boyunca karşı hamlenin ilk kez yapılıyor olması.

HÜDA PAR VE YENİDEN REFAH ÜZERİNDEN ERDOĞAN'A ULAŞMAK

Buradan hareketle muhafazakar Türk ve Amerikan toplumlarında reaksiyonların benzer sonuçlar doğurabileceğinin altını çizelim. Ancak bunun için geç kalınıp kalınmadığı konusunda herkes gibi endişeler taşıyorum. Bu büyük riskin daha iyi sonuç verebileceği ama daha kötü sonuçlar doğurmayacağını belirtmek gerekiyor. Çünkü 2023 Türkiye kampanyası aynı zamanda çok büyük bir lekelenmeyi getirdiği gibi hedeflenen toplumsal kesimlerin ahlaki normlarının pek de altında bir yerde konumlanmıyor.

CHP’nin özellikle genç tabanını etkileme ve uzun vadede değiştirme riskini göze alarak yaptığı negatif kampanyaki strateji Hizbullah, domuz bağı, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 kodlarıyla Cumhuriyetin temel kazanımlarının Hüda Par ve Yeniden Refah gibi çağdışı siyasi odaklara karşı pozisyonu sağlamlaştırmak ve buradan Erdoğan’a ulaşmak. Son derece dolaylı ve sonuç alıp alamayacağı belli olmayan kampanya stratejisi giderek sertleşiyor. Dün gece ilk kez Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ı hedef alarak “sahtekar” demesi bir eşiğe doğru ilerlediğimizi göstermiş oldu. Bu eşiği aşmak, aşarken hiçbir sorun yaşamamak da mümkün. Ancak bir ince ayar gerekiyor. Dolayısıyla kampanyanın nerede duracağı kritik önem taşıyor. Bir çuval inciri berbat etmek de mümkün.

ERDOĞAN, DUKAKİS OLMAYA ÇOK YAKIN

Dukakis’in yenilgisinin arkasında doğru reaksiyonları geliştirmemek yatıyordu. Benzer bir şekilde Erdoğan istenen reaksiyonları geliştiremiyor. Dukakis kavga etmeyi hiç istememişti, Erdoğan’ın ise kavga etmeye gücü yok. Bütün bunlara rağmen Amerikan toplumu istikrarın sürmesini istemiş ve henüz tanımadığı Bush’un şahin yönünü görmüştü. Bu durum Bush’un geldiği öyküyle ilişkiliydi. Kılıçdaroğlu’nun sosyal demokrat kamptan geliyor olması yaptığı kampanya itibariyle onu ikna edici kılamayabilir. Kılıçdaroğlu masaya vurduğu zaman dahi acaba eli acımış mıdır diye düşünen binlerce yurttaş var. Onun hikayesi kampanyaya oturuyor mu emin değilim. Ancak bütün bunlara rağmen Erdoğan’ın Dukakis olmaya dünden çok daha yakın olduğunu düşünüyorum.

Etiketler
ABD seçimleri ABD Türkiye Seçim