Türkiye'nin radikal solu ve Mahir
Tam 50 yıl geçmiş üzerinden. Yarım yüzyıl. Tarihçiler, sosyal bilimciler yakın tarih mi der, tarih mi bilemiyorum. Benim için dün ve bugün.
50 yıl önce Mahir Çayan ve 9 yoldaşı Niksar’ın Kızıldere köyünde katledildi.[1] ‘Etrafları sarılmış, silahları sınırlı devrimci militanlar (üstelik ellerinde üç batılı rehine var) sağ yakalanamaz mıydı’ tartışması ayrı. Çok yakın geçmişte bile çok ağır zalimlikler gördük, görüyoruz. Daha sonra çokçasını (aslında daha önce de) yaşadığımız katliamlardan biriydi.
Bu topraklarda bildiğimiz manada sol hareketin tarihi eski. Unutturulmaya çalışılan bir tarihle, ‘zararlı cemiyetler’ diye daha ilk okuldayken kafamıza nakşedilen. Ama buralara da girersem meseleden çok uzaklaşacağım.
68’İN DEVRİMCİ LİDERLERİ
50 yıl önce bu günlerde Mahir ve yoldaşları katledildi. Mahir’den 1.5 ay önce Ulaş Bardakçı, bir yıl önce de Hüseyin Cevahir öldürüldü. 1 ay sonra Hüseyin, Deniz ve Yusuf idam edilecek, bir yıl sonra İbrahim Kaypakkaya işkencede göz göre göre öldürülecek, babası bir çuvalın içinde götürecekti evladını toprağına.
1960’lar ikinci yarısında filizlenen sol hareketin neredeyse bütün gençlik liderleri öldürüldü. Hepsi önemliydi. Ve 50. yıldönümü birçok açıdan önemli ve hepsi anılmayı hakkediyor.
Mahir Çayan öldürüldüğünde 27 yaşındaydı. Bir gencin yazdıklarının doğruluğu, hala geçerli olup olmadığı tartışılır. Tartışılmalıdır da. Ama sanırım liderliği ve Türkiye soluna vurduğu damga tartışılamaz. Katlinden hemen sonra teorisini oluşturduğu “Kesintisizler” önce teksir ile çoğaltılıp devrimci gençlik içinde elden ele dolaşmaya başladı. Daha sonra çeşitli dergilere yazdığı makaleler de eklenerek “Bütün Yazılar” ya da “Toplu Yazılar” adıyla kitap olarak basıldı.
TÜRKİYE SOLUNUN ANA GÖVDESİ
1970’li yıllarda bölüne bölüne çoğalan Türkiye radikal solunun ana akımını Mahir’i izleyen hareketler oluşturdu. Devrimci Yol, onun içinden çıkan Devrimci Sol, Kurtuluş, Devrimci Kurtuluş’un toplamı 12 Eylül 1980 darbesiyle ezilmeye çalışılan sol hareketlerin büyük çoğunluğunu oluşturuyordu. Yine Mahir hareketinin içinden gelen Halkın Yolu’nun liderliği ve önemli bir bölümü ise Maoculuğa kayıp, Aydınlık ile birleşmişti. Rus edebiyatçıları için Dostoyevski’ye atfedilen (aslında sözün ona değil de Fransız yazar ve edebiyat eleştirmeni Eugene Melchior Vogüe’ye ait olduğunu sonradan öğrendiğimiz) “Hepimiz Gogol’un Palto’sundan çıktık” sözü gibi… Benzetme sevgili Ayşe Düzkan’a ait ( https://artigercek.com/yazarlar/ayse-duzkan/en-sekmez-luverin-namlusundan-firlayanlar ): 1970’li yıllarda görkemli bir güce sahip olan solun ezici çoğu Mahir’in izini taşıyordu.
Mahir’in Türkiye solu üzerindeki etkisi 80 sonrası da sürdü. Mitinglerde artık onun görüşlerini savunmayanlar bile fotoğraflarını taşıyordu.
50. yıl önemli bir yıldönümü. Bu tür yıldönümlerinde yazdıklarına ilgi olması beklenirdi. Mesela Bütün Yazılar’ın daha çok satması. Gerçi şöyle bir garabet de yaşanıyor ülkemizde, Mahir’in kitabını basmak serbest ama evinde bulundurunca bazı savcı ve hakimler bunu “örgütsel doküman” sayıyor. 50 yıl önce dağılan bir örgütün dokümanı…
ADLARI DOĞAN ÇOCUKLARIN İSİMLERİNDE YAŞIYOR
Beklerdim ki sempozyumlar, toplantılar yapılsın. Mahir’le ilgili anılar anlatılsın, görüşleri tartışılsın. Ama Mahir’in peşinden 50 yıl giden solun nefesi yetmedi belli ki bu tür anmalara.
Hala daha doğan çocuklara Mahir, Ulaş ismi veriliyorsa bu topraklara kök salmış demektir. Yeteri kadar anılmasa da Türkiye solunun önemli bir itici gücü.
Geçen gün Mahir’in doğum günüymüş, bir seveni twitter’da şöyle yazmış “15 Mart’ta doğdu, 30 Mart’ta öldü, sanki 15 günde yaptı her şeyi!”
Yazdıklarına, yaptıklarına, doğrularıyla yanlışlarıyla bize de saygı duymak düşer. Ki bence saygı lafı bile hafif kalıyor. ON’ları unutmayacağım.
[1] 1972’nin Mart ayında THKP-C’li Mahir Çayan, Ertuğrul Kürkçü, Ertan Saruhan, Saffet Alp, Sinan Kazım Özüdoğru, Nihat Yılmaz, Hüdai Arıkan, Ahmet Atasoy ile THKO’lu Ömer Ayna ve Cihan Alptekin Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamlarını engellemek için Ünye Radar Üssü’nde çalışan üç teknisyeni kaçırdı. Grup, biri Kanadalı, ikisi İngiliz üç rehine ile Niksar’a bağlı Kızıldere köyüne gitti. Kaldıkları ev 30 Mart 1972’de sarıldı ve 10 devrimci genç ile üç rehine katledildi. Katliamdan sadece Ertuğrul Kürkçü tesadüf eseri sağ kurtuldu.