Anketler ne diyor, saha ne gösteriyor: Seçim ikinci tura kalır mı?
"Bağlayayım dedim bağlayamadım. Demem o ki belki de seçim araştırmacılarının göremediği bir dip dalga almış yürümüştür. Belkiden devam. Belki bu dip dalganın seçim araştırmalarına yansıması için bir “hayde” bekleniyordur."
İki Pazar sonra, siz bu yazıyı okuduğunuz saatlerde tüm Türkiye’deki 192 bin sandıkta oy kullanımı başlamış olacak. Ve 4,9 milyonu yeni olmak üzere 60,6 milyon seçmen çok partili sisteme geçildiği 1946 yılından bu yana -21 yıl aralıksız- en uzun süre iş başında kalan Adalet ve Kalkınma Partisi için “tamam mı” yoksa “devam mı” kararını verecek.
Türkiye’de hiçbir partiye nasip olmayan bu uzun dönemin aslında son 10 yılı ciddi kaoslarla geçti. 2013 yazındaki Gezi direnişinde ilk kez toplumsal muhalefet ayağa kalktı, sonrasında 17/25 Aralık hadisesi meydana geldi ve AKP -şimdi ağzına almak istemediği- Ergenekon, Balyoz, Odatv, KCK, 3 Temmuz davaları ile 2010 Anayasa Referandumu dönemindeki en büyük müttefiki Fetullah Gülen cemaati ile işbirliğine son verdi. Haziran 2015 Seçimleri’nde hükümet kuramadı ama seçim öncesinden başlayarak devam eden şiddet dalgasında Kasım seçimlerinde yeniden oylarını arttırdı. Ama artık yanında Devlet Bahçeli vardı.
15 Temmuz Darbe girişimi sonrası MHP liderinin de büyük katkısıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildi, 2017 Referandumu’ndaki Hayır Kampanyası iktidar karşısında şekillenen muhalefeti belirginleştirdi, 2018 Seçimleri’nde Cumhur İttifakı kazandı ama ne denli güçsüz bir iktidar olduğu Rahip Brunson krizinin tetiklediği adı konmamış devalüasyonla derhal açığa çıktı, 2019’da büyük şehirleri kaybetti, sonrası pandemi, türlü cambazlıklarla makyajlanmaya çalışılan ekonomik kriz iklimi. Tabii bu son 10 yılda kadın hareketinin toplumsal muhalefetin lokomotifi olduğunu not düşelim. LGBT hareketinin de türlü baskılara rağmen sokak muhalefetinin bir parçası olmaktan vazgeçmediğini de.
HAFIZALARDA 2003 BEKLENTİLERDE 2023
Böyle bir siyasi iklimde beklenti, iktidarın tıpkı 2001 krizi sonrası gerçekleşen 3 Kasım 2002 Seçimlerinde dönemin koalisyon ortakları gibi silinip gitmesi.
Aslında krizin etkilerini büyük ölçüde silen, enflasyonu yüzde 33’e düşüren -bugün yüzde 50,5-, yeniden güçlü büyüme koridoruna giren DSP-MHP-ANAP koalisyonu yaklaşan ABD’nin Irak’ı işgali hazırlıkları sırasında hükümetin ortanca üyesi Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla seçimlere giderek AKP’ye iktidar yolunu açmıştı. O dönem kurduğu oyun amacına hasıl oldu mu bilinmez ama yalnız kendi partisi değil koalisyon ortakları Demokratik Sol Parti ile Anavatan Partisi’ni baraj altında bırakmakla kalmamış, Doğru Yol Partisi’ni baraj altında bırakan bir yolu açmıştı. (Sonrasında diğer siyasi partilerin siyaset sahnesinden silindiğini de hatırlamak ve hatırlatmak gerekir.)
Ve evet bugün yine Devlet Bahçeli’nin kurucu oyuncu olarak göründüğü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi beşinci yılında en büyük sınama ile karşı karşıya.
Bu sınamanın en azından kısa vadede DSP-MHP-ANAP’ın başına gelenle sonuçlanmayacağı açık. Ama anketlerde görülen durum sandığa benzer bir şekilde yansıyacak mı? İşte orası tam bir kara delik. Dün Habertürk internet sitesinde Nagehan Alçı’nın kaleme alarak kamusallaştırdığı 15-16 Nisan tarihi KONDA Barometre sonuçlarının muhalefet ve muhalif seçmen bakımından hayal kırıklığı yarattığı muhakkak.
KILIÇDAROĞLU İKİNCİ TURDA MI KAZANACAK?
KONDA her ay düzenli yaptığı ve Nisan ayında da iki kez düzenlediği Barometre araştırmasında, “Mevcut bulgular seçimin ikinci tura gitme ihtimalinin oldukça yüksek olduğunu, ikinci turda kazanmaya Kılıçdaroğlu’nun daha yakın durduğunu gösteriyor” diyor. Bekir Ağırdır imzasıyla yayınlanan yorumda tahmin edebileceğiniz gibi asıl hayal kırıklığı yaratan bölüm o kısım değil ama şu bölüm:
“Son üç aydır Cumhur İttifakı’nın oyları yüzde 45 bandında iken Millet İttifakı’nın oyları 36-38 bandında hareket ediyor. Millet İttifakı Şubat ayındaki oy oranına henüz ulaşamıyor. Gördüğümüz tablonun iki nedeni var. Birincisi İYİ Parti 4-5 Mart krizinin ürettiği güven bunalımını hâlâ aşabilmiş ve daha önceki aylardaki bulgularımıza denk yüzde 17-18 bandına geri dönebilmiş değil. İkincisi de Millet İttifakı’nın diğer dört partisi kendilerinden beklenen katkıyı sağlayabiliyor görünmedikleri gibi, daha da gerilemiş durumdalar. Muhalefetin handikapları sürdükçe de Ak Parti kaybettiği seçmenlerinin bir kısmını geri kazanmaya başlamış görünüyor.”
Konda Araştırması’nda ay başındaki sonuçlar üzerinden yapılan simülasyonda 284 olarak görülen Cumhur İttifakı milletvekili sayısının artık 300’e yaklaştığı da vurgulanıyor. Tüm bunlar bir yana asıl ilginç olan Ekim ayında 25,4 olan CHP oyu, 1-2 Nisan’da 24,9 iken 15-16 Nisan’da 24 olarak ölçülmüş. Üstelik kararsızlar dağıtıldıktan sonra. 2018 Seçimleri’nde CHP’nin oy oranı yüzde 25,32 idi, sonrasında 2019 Seçimleri’nde İstanbul Ankara, Mersin, Adana, Antalya gibi özellikle genç seçmenlerin yoğun olduğu kentler ana muhalefet partisine geçti. Daha kampanya sürecine gelmeden dahi oy oranının beş sene öncesinin gerisine düşmesi mümkün mü?
2014’deki Cumhurbaşkanlığı Seçimi öncesi Erdoğan’ın yüzde 57 bulduğu ve çok sevgili Tarhan Erdem’in seçim sonrasında özür dilediği bir anket dönemi dışında Konda pek yanılmadı. Ne öncesinde ne sonrasında. Hep seçim sonuçlarına en yakın sonuç bulan araştırma şirketlerden biriydi. Bu yüzden de en itibarlı seçim araştırması yapan şirket olarak kabul edilegeliyor. Son Barometre’nin 141. Barometre adıyla çıktığının altını çizerek ne kadar düzenli olarak bu çalışmaların yapıldığını da vurgulamış olayım.
BENİM SAHADA GÖRDÜKLERİM NASIL BİR TABLO ORTAYA KOYUYOR?
Ben de son üç haftada Trabzon, Balıkesir, Osmaniye, Adana’da bulundum. Seçimlerle ilgili nabız tuttum. Sahada gördüğüm tablonun anketle uyumlu olmadığını gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Gazeteci olarak 1999 yılından bu yana her seçimde sahadaydım. 2007 Seçimleri’ni bir kenara koyarsak alanda gördüğüm tablo ve seçim sonucunun genelde uyumlu olduğunu söyleyebilirim. Bugün de sokağın sözüne, meydanların diline itimat ediyorum. Milli Görüş tabanından da Ülkücü tabandan da “Oyumuz elbette Kılıçdaroğlu”na cümlesini duyuyorum. Hemen söyleyeyim sandığınızdan daha sık…
Balıkesir’de en son seçimde AKP beş milletvekili kazanmıştı, “Ben Ocak’ta büyümeyim, hayatımda hiç CHP’ye oy vermedim. Geçen seçimde de MHP’ye oy verdim. Bugün bu alanda en az 20 eski Ocak arkadaşımı gördüm. 2018’in tersi olur CHP bu kez beş vekil alır, AKP belki üç. Çünkü çok yanlıştan bir doğru çıkmaz” diyordu kendini “Ülkücü” olarak tanımlayan kamu görevlisi bir Balıkesirli.
Diyeceksiniz ki bunlar tekil örnek. Pek öyle değil. Miting meydanına yakın bir yerde tost yerken kafeterya görevlisi “Hayatımda ilk kez bir CHP mitingi bu kadar kalabalık oluyor” sözleriyle şaşkınlığını dile getiriyordu. Balıkesir denince akla Ayvalık, Küçükkuyu, Edremit, Bandırma gibi sahil kısımları gelse de merkeziyle, Bigadiç’iyle, Savaştepe’siyle güçlü bir sağ damarın da hüküm sürdüğü bir şehir Balıkesir.
Aynı şekilde Çanakkale de çok CHP’li bilinir. Ama hakikat pek öyle değil. Son seçimlerde İl Genel Meclisi oyları hep yarı yarıya. Biga ve Çan gibi sağ seçmenin ağırlıklı olduğu yerlerde CHP daha atak. Ekrem İmamoğlu mesela Biga’da muazzam bir miting yaptı. Ben baktığım seçim araştırmalarında mesela İmamoğlu ve Yavaş etkisini görmüyorum. Kılıçdaroğlu dışında İmamoğlu kendi mitingleriyle Anadolu’nun kılcal damarlarına gidiyor. Bunların etkisi il bazında sonuçlara yansımaması mümkün değil. Şunu da söylemeden geçmeyeyim büyük şehirlerde İnce gençlerde karşılık üretiyor. Ama saydığım şehirlerde Muharrem İnce faktörünün bir fonksiyon olmaktan çıktığını söyleyebilirim
SEÇİMDE DİP DALGA, DALGANIYOR MU?
Yazı uzadı bağlayayım. Benim gözlemlerime göre seçimin ilk turda bitme olasılığı hala var. Özellikle Alevi videosunun muhalif seçmene güven verdiğini söyleyebilirim. Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçirdiği rahatsızlık sonrası dün ilk kez İzmir’deydi. Ama akılda kalan pek fazla bir şey söylemedi. Onun seçim dönemlerinde ürettiği güç, taraflı tarafsız kimse tarafından yadsınamaz. Sonuçta onca darbeye rağmen her seferinde kazanmış bir liderden bahsediyoruz. Ancak bu son seçime oldukça yorgun giriyor. Akkuyu töreninde sözlerini bitirirken “Bu Millet İttifakı'nın bir kazaya gitmesine tahammülümüz yoktur" diyor. Fuat Oktay hemen müdahale edince- ne dediğini anlayamıyoruz- “Ne dedim ben” diyor, sonra Bahçeli'ye dönüyor, “Bir sürç-i lisan ettik galiba, Cumhur İttifakı” gibi bir şey diyor, Bahçeli de "Yoook" diye kafasını iki yana sallıyor. O sırada sesi alıyorlar.
Bu yaşanan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın pek sık rastladığımız bir dil sürçmesi değil. Zaten eski seçim dönemlerinde Erdoğan için hazırlanan çoklu programlardan vazgeçildiğinin duyurusu temponun düşeceğinin de bir işareti. İktidar cephesinden Erdoğan’ı çıkardığımızda 14 Mayıs seçimlerini “darbe girişimi” olarak tanımlayan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Bu seçim işgalcilerle İstiklal Savaşı verenler arasında yapılacak bir seçim” diyen AKP Genel Başkan Vekili Binali Yıldırım ve “14 Mayıs akşamı ya şampanya patlatıp kutlayanlar olacak ya da alnını secdeye koyup hamdedenler olacak” yorumunda bulunan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ kalıyor. (Bu arada seçimler öncesi adalet, içişleri ve ulaştırma bakanlarının istifasını öngören eski düzenleme ne kutlu bir düzenlemeymiş.)
Bağlayayım dedim bağlayamadım. Demem o ki belki de seçim araştırmacılarının göremediği bir dip dalga almış yürümüştür.
Belkiden devam. Belki bu dip dalganın seçim araştırmalarına yansıması için bir “hayde” bekleniyordur.