Sandıktan çıkanlar: Seçimi kim kazandı kim kaybetti?
Gençlerin ve kadınlar sayesinde Türkiye çok daha demokratik, çok daha özgür, çok daha adil bir ülke olacak. Er ya da geç. Çünkü Pandora’nın kutusu açıldı, değişimin gücü durdurulamaz.
Huyumuz kurusun ama “biz” böyleyiz. Ya kendimizi dev aynasında görürüz ya da yer yarılsın içinde kaybolalım isteriz. Sevinince “enginlere sığmaz taşarız”, üzülünce “korkak bir karanlık içinde akrep gibi” kalırız. Yoktur birbirimizden belirgin bir farkımız aslında bu bahiste. Böyledir memleketin sağcısı da solcusu da; aynıdır laiki de muhafazakarı da. Özetle, Atatürk’ün -farklı bir bağlamda olsa bile- pek isabetli tanımlamasıyla “Biz bize benzeriz”.
Bendeniz cennet kuşu ne demekte, nereye varmaktayımdır? Hemen dökeyim eteklerimde bir haftadır biriktirdiğim taşları. Öncelikle kazananın olmadığı bir Cumhurbaşkanlığı Seçimi yaşandı. Tabelaya bakalım hep birlikte ne görüyorsunuz? Seçimler ikinci tura kaldı. Yani, yani şu: Recep Tayyip Erdoğan kazanmadı, Kemal Kılıçdaroğlu kaybetmedi.
ERDOĞAN’DAKİ OY KAYBI SINIRLI KALDI
Doğrudur birçok kamuoyu araştırmasında Kemal Kılıçdaroğlu önde görünüyordu. Benim gezdiğim kentlerin dili de Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı olan CHP Genel Başkanı’nın önde olduğunu söylüyordu. Aslında bu kısmı daha doğru ifade etmeliyim. Yayınlarımda söyledim mesela Ordu’da Erdoğan kesinlikle daha büyük bir kalabalık toplamıştı. Ama CHP de çok uzun yıllar sonra İmamoğlu’nun da destek verdiği mitingle büyük bir umut yaratmıştı. Sonuç mu? Ordu’da Erdoğan, 2018’e göre sadece üç puan kaybetti ve Karadeniz’deki gücünü -memleketi Rize’de CHP’ye bir milletvekilliği kaybetse de korudu. İç Anadolu ile birlikte en güçlü olduğu bölge olan Doğu Karadeniz’de her ilde 3 ila 4 puan kaybetse de büyük bir sarsıntıya uğramadı.
Dönelim Kılıçdaroğlu’nun önde çıktığı kentlere bakalım. İstanbul’dan başlayarak Doğu Marmara, Ege ve Akdeniz kıyılarında Millet İttifakı adayı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı geride bıraktı. Ve asıl büyük sürpriz bu illerde meydana geldi. Özellikle yerel seçimlerdeki büyük başarının ardından Kılıçdaroğlu’nun burada arayı daha fazla açması bekleniyordu. Ancak Erdoğan’ın bu kentlerdeki kayıpları puan olarak Doğu Karadeniz’den daha az oldu. İlginçtir Cumhurbaşkanı’nın yaşadığı en ciddi kayıplar Ankara, İstanbul ve Eskişehir’de meydana geldi. 2019 yerel seçimlerinde AKP’nin yüzde 50,5 oy aldığı Denizli’deki yedi puanlık kayıbı da dikkat çekici bulduğumu dikkatlerinize sunmak isterim.
ÇOK PARTİLİ HAYATTA EN YÜKSEK CHP OYUNA KILIÇDAROĞLU ULAŞTI
“E güzel kardeşim, iyi diyorsun hoş diyorsun da ‘Reis’, dört buçuk puandan fazla oy topladı Kılıçdaroğlu’ndan, yüzde 50 artı 1’e ramak kalmış ikinci turda kazanmasına ne anlatıyorsun bize?” Öncelikle şunu diyorum güzel kardeşim. Hiçbir şey (sen bunu ‘değişim’ olarak okuyabilirsin) bir günde olmuyor. Buyurun Türkiye seçimler tarihine bakalım. Bu konunun en sevdiğim konulardan biri olduğunu itiraf etmeliyim.
Demokrat Parti’nin birçok ilde aday göstermediği, bir adayın bazen üç farklı seçim bölgesinden aday olduğu, aleni bazı hilelerin yapıldığı 1946 Seçimlerini saymazsak Cumhuriyet Halk Partisi 1950 yılından beri geçen 73 senede bundan önce sadece iki kez yüzde 40 oy oranını aştı. Biri siyaset bilimcilerimizin üzerine konuşmayı nedense çok sevmediği 1957 Seçimleri. İsmet İnönü’nün liderliğindeki CHP’nin oy oranı yüzde 41,35’ti ve son anda bozulan Hürriyet Partisi işbirliği sağlansaydı bugünkü oy oranını geçebilirdi.
İkincisi de “dağa taşa Karaoğlan” yazılan 1977 Seçimleri. Kıbrıs Fatihi Ecevit o seçimlere giderken Türkiye’de sosyalistler hiç olmadığı kadar güçlü. Öğrenci gençlik ayakta, işçi sendikaları grev üstüne grev yapacak güçte. Toplumsal muhalefet, dünyadaki siyasi eğilim Bülent Ecevit’in ve CHP’nin arkasında, bu büyük devinim döneminde ulaşılan oy yüzde 41,38. Cumhuriyet Halk Partisi Tunceli’yi (yüzde 66) saymazsak en yüksek oya yüzde 58 ile Türkiye’nin en büyük kentinde ulaşıyor ama bu bile hükümeti kurmaya yetecek 226’yı bulmasına izin vermiyor. Bu veriler bugün yerden yere vurulan Kılıçdaroğlu’nun çok partili hayatta CHP’nin en yüksek oyunu alan isim olarak tarihe geçtiği gösteriyor.
MUHAFAZAKAR, MİLLİYETÇİ VE KÜRT SEÇMEN UZUN ZAMAN SONRA CHP’Lİ ADAYA MÜHÜR VURDU
Kimilerinin son cümleleri okurken dişlerini sıktığını hatta “yuh artık” dediğini duyabiliyorum. Nedeni basit. Kılıçdaroğlu’nun oyu kendi partisinin aldığı oy değil, onun çok ötesinde bir toplamın “evet” tercihi var bunun içinde. Yeşil Sol ve Kürtler orada, İyi Parti ve milliyetçiler hatta bir kısım ülkücüler orada, Saadet Partisi’nin motive ettiği Milli Görüş seçmeni de orada. Demokrat Parti ile Deva ve Gelecek partilerini de saymazsak olmaz. Türkiye İşçi Partisi ve sosyalistlerin emeğini de gözardı etmiyorum. Eeee? E’si şu. Kılıçdaroğlu’nun CHP’si 12 Eylül’den sonra belki de ilk kez bu kadar geniş kesimlere hitap etti ve bünyesinde topladı.
Ne 1983’te Halkçı Parti, ne sonrasında SODEP ve SHP, ne 90’larda DSP ve sonrasında Baykal’ın ya da Kılıçdaroğlu’nun CHP’si böyle bir yelpazeyi bünyesinde toplamayı başaramadı. Hatta denemedi bile diyebiliriz. Aslında devleti kuran parti olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin içinde bunların hepsi vardı. Milliyetçilikse Recep Peker’in Genel Sekreter, Mahmut Esat Bozkurt’un ideolog ve Adalet Bakanı olduğu bir partiydi CHP. 1950 öncesi CHP’nin son başbakanı Şemsettin Günaltay’ın gayet mütedeyyin bir alim ve politikacı olduğu da tartışılmaz. Kürtler de 1991 Seçimleri’ne kadar CHP’yle bütünüyle iç içe demesek de dirsek teması içindeydi. Ama işte bu kesimlerle bağlar yitirilince CHP ağırlıklı olarak batı sahillerine hapsolmuş bir muhalefet partisi hüviyetindeydi.
Doğrudur, Millet İttifakı’ndaki diğer partilerin Kılıçdaroğlu’na ver diği katkı belki ancak Yeşil Sol Parti ve Türkiye İşçi Partisi kadardır. Hatta İyi Parti dışındakilerin 35’ten fazla vekil almalarına rağmen üstlendiği seçmen yükünün Türkiye İşçi Partisi kadar olmadığı kanaatindeyim. Ancak az ya da çok CHP’nin uzak kaldığı veya uzak durduğu seçmenle çok uzun zaman sonrasında ilişki kuruldu ve o seçmen mührü Kılıçdaroğlu’na vurdu. Bu kısa vadede değilse bile orta ve uzun vadede akılcı, istikrarlı ve sürdürülebilir bir siyaset izlenmesi halinde büyük bir kazançtır.
PANDORA’NIN KUTUSU AÇILDI, DEĞİŞİMİN GÜCÜ DURDURULAMAZ
Bu yazı bir hasar tespiti yazısı değil, “kaybettik mi” duygusunu taşıyan muhalefet partileri ya da muhalefet seçmeninin kazanç hanesine projektör tutma niyetini taşıyan bir yazıdır. İktidar kazanmış olsa bu kadar sıkı bir ikinci kampanya peşinde koşmazdı. Seçimi çantada keklik gören Erdoğan’ın Sinan Oğan’la görüşmek istemesi de mevzu bahis olamazdı herhalde ya da partinin ikinci adamı Numan Kurtulmuş’un yarın Ümit Özdağ’la görüşmek istemesi. Yarış sürüyor. İlk tur birçok beklentinin aksine gayet aklıselim geçti. Elbette 21 yıllık iktidarın iktidar partisine sağladığı muhalefetin aleyhine işleyen çeşitli avantajlar var, ama muhalefet de ilk kez bu kadar örgütlü, ilk kez bu kadar geniş bir yelpazede bir yarışa giriyor. Dahası Erdoğan, ilk defa bizzat girdiği bir seçimi ilk turda bitiremedi. Bunlar hiç de az şeyler değil. Gençlerin ve kadınlar sayesinde Türkiye çok daha demokratik, çok daha özgür, çok daha adil bir ülke olacak. Er ya da geç. Çünkü Pandora’nın kutusu açıldı, değişimin gücü durdurulamaz.