İktidarı ne kazandırır: Soğan mı, finans merkezi mi?
Gazetelere bakarsanız iş dünyası sessiz. Ama kapalı kapılar ardında yapılan sohbetlerde yalnız hafta sonu yaptığım ve okuyacağınız sözlerin sahibi değil başkaları da yalnız ekonomik durumdan değil hukuki ve siyasi durumdan da mustarip.
Önceki gün eski mahallemdeki kasaba gittim. Bir önceki alışverişte beyaz tahtaya eliyle yazdığı et fiyatlarını silmişti. Baktım yeniden yazmış. Daha iki yıl önce 50, 60 lira olan kıyma 330 liraydı, pirzola ise sıkı durun; 620 lira. Galiba fiyatlarla gerçeklik ilişkimizi yitirdik. “Enflasyondaki yükseliş durdu, hatta geriliyor” sözlerinin ne kadar isabetli (1) olduğu gün gibi fiyat listesinde görünüyordu. -Her ne kadar ENAG arttığını verilerle ortaya koysa da TÜİK enflasyonun gerilediğini söylüyor ya bir de belki hayat pahalılığı endeksi hazırlamalı. Zira fiyatlar cepleri yangın yerine çevirdi.
Neyse, kasap arkadaşıma dönüyorum. “Fiyatları yeniden yazdığınıza göre artık sabitlenecek, burada kalacak diye düşünebilir miyiz?” Yanıt verirken bir saniye bile tereddüt etmiyor. “Nerede… Gelecek hafta bile 10 lira artış olabilir. Kurban Bayramı sonrasına kadar bir hafta zam olmazsa öteki hafta muhakkak olur. Zaten besici hayvanı saklamaya çalışıyor. Talep edilen miktarda et çıkmıyor. Fiyatlar böyle artmaya devam eder. Piyasadaki hava bu.”
YOKSULLAR, DAR GELİRLİLER ZORLANIYOR, GEÇİNEMİYOR DA İŞ DÜNYASININ KEYFİ YERİNDE Mİ?
Seçime giden bir hükümetin en son isteyeceği şey herhalde ekonomideki kontrolsüz fiyat artışlarıdır. Yalnız et fiyatları değil ki sebze meyvede de durum aynı. Soğan fiyatlarındaki artış bir yandan, yaza ramak kalmışken uçan domates fiyatları öte yandan. Tarım ülkesi, seracılık ülkesi Türkiye’de en kolay erişilmesi beklenen yiyecekler bile ateş pahası. Kiradaki artışlar da farklı değil. Kira tespit davaları için mahkemeler altı ay ile dokuz ay sonraya gün veriyor. Yoksullar, dar gelirliler zorlanıyor hatta geçinemiyor da iş dünyasının keyfi yerinde mi?
Uzun zamandır yollarımızın kesişmediği, iş dünyasının önemli bir ismi ile hafta sonu görüşme fırsatı bulduk. Oturur oturmaz ilk sorusu, “Nasıl görüyorsun seçimi?” oldu. Hem gördüğüm bütün seçim araştırmaları hem de sahada gördüğüm üzerinden düşüncelerimi açıklıkla söyledim. “Kılıçdaroğlu 3 ila 4 puan önde. 47-43 gibi görünüyor. Muharrem İnce’nin en az yedi hatta sekiz puanı var. İnce gençleri etkileyen bu performansını korursa Kılıçdaroğlu ikinci turda kazanabiliyor. Ama bayram sonrasındaki hafta durum daha da belirgin olur” dedim.
“EKONOMİK KRİZİN SANILANDAN DAHA BÜYÜK OY KAYBI GETİRECEĞİ MUHAKKAK”
Hemen itiraz etti. 2001 Krizi’nin en yakın tanıklarından biriydi:
“2001 Krizi, birikmiş, ötelenmiş bir ekonomik krizdi. Türkiye’yi, Türk ekonomisini çok tahrip etti. DSP-ANAP-MHP koalisyonun krizi gibi görünse de Çiller’in, Erbakan’ın da rolü vardı. Ama sonra iş dünyasının da katılımıyla hızla toparlanmaya başlarken seçim kararı alındı. AK Parti’nin gelişini görüyordum ama Mesut Yılmaz’ı severdim. ANAP’a oy verdim. Bir gerileme bekliyordum ama bir yıkım oldu. Hepsi için. Yüzde 21 alan DSP yüzde 1,5 oy aldı. Keza ANAP da çok düştü. MHP de baraj altı kaldı. Hatta Çiller’in Doğru Yol Partisi de. Dolayısıyla yaşanan ekonomik krizin bugün de sanılandan daha büyük oy kaybı getireceği muhakkak. O gün de seçim araştırmaları sonuçları tam ölçememişti. Bence 14 Mayıs’ta da anketlerin durumu tam ölçemediğini göreceğiz.”
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun kazanacağından emin. İyi tanıdığı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu kez şapkadan tavşan çıkarmasının pek mümkün olmadığını söylüyor. Nedenini şöyle açıklıyor:
“Türkiye son dönemde uluslararası piyasalarda güvenilirliğini yitirdi. Kimse, hiçbir banka kredi vermek istemiyor, istemez. Serbest piyasa diye bir şey kalmadı. Türkiye’deki bankalar üzerinde baskı çok. Neden Cumhurbaşkanı ısrarla Mehmet Şimşek’le bir temas kurmaya çalışıyor? Çünkü kendisi de farkında. Elinde dışarda etki üretecek kimse yok. Ama ne yaptıysa onu bile ikna edemedi. Bakma sessiz kaldıklarına, iş dünyası her şeyin farkında. Halk da bunu görüyor.”
“ULUSLARARASI FİNANS OYUNCULARI İÇİNDE BU YÖNETİME İNANAN KALMADI”
Dün açılan İstanbul Finans Merkezi için “Bir cazibe yaratmaz mı?” diyorum. O köprünün altından çok sular akmış. “Erdoğan kesinlikle kazanamaz mı?” diye üsteliyorum, “Kazanamaz ama velev ki kıl payı kazandı. Bu ekonomik durum yönetilemez. Çünkü bu yönetime inanan kimse yok uluslararası finans oyuncuları içinde, kalmadı. Dolar seçim sonrası hızla 40 liraya çıkar. Ha Kılıçdaroğlu kazanınca dolar yukarı yönlü hareket eder. Önce 25 liraya gelir sonra zaman içinde, bir buçuk sene içinde 15 liraya geriler.”
“İyi de ihracatçı, üretici 25 liradan 15 liraya inen kura nasıl dayanacak” diye soruyorum hemen. Gülümsüyor. “Yahu, bizim ihracatımız zaten ithalat ağırlıklı. Dolarla aldıklarımız da fiyat kaybedecek. Merak etme, güven olursa üretici de ihracatçı da duruma adapte olur.”
Medyanın ekonomi sayfalarına bakarsanız iş dünyası büyük ölçüde sessiz ya da renksiz. Açıktan konuşanlar ağırlıklı olarak hükümetin yanında mesajlar veriyor. Belki de vermek zorundalar. Ama kapalı kapılar ardında yapılan sohbetlerde, yalnız hafta sonu yaptığım ve yukarıda okuduğunuz sözlerin sahibi değil başkaları da yalnız ekonomik durumdan değil, hukuki ve siyasi durumdan da mustarip. Şunu da ilave etmekte fayda var. İktidara yakın görünenler bu grubun dışında sanıyorsanız, yanılıyorsunuz.