Sevgi Özel yazdı: Dil kiri el kiridir!
"Devletin ağzı yoktur; kendini devlet yerine koyanların değil, devleti temsil edenlerin ağzı önemlidir. İktidarla ortağı MHP’nin önde gelen üyelerinin ağzından en ağır aşağılama sözcükleri çıkıyor, karşıtları da bağımsızlığı sorgulanan yargının önüne atılıyor"
Dilci - Yazar Sevgi Özel Gerçek Gündem için yazdı:
Bir çocuk ya da ruh sağlığı yerinde olmayan biri akılla, mantıkla, bilimle, sanatla ilişkisi olmayan saçmalıklar yapabilir; kendine ve çevresine zarar verebilir. Yükseldiği makama nasıl, hangi olanakları kullanarak geldiğini unutan ya da yükselmek için her yolu kullanarak yerini sağlamlaştırdığını sanan devletli geçmişini unuttuğunda, her şeyi hak ettiği yanılgısıyla esrikleşir. Yükseldiği noktada körleşir; elinin ve dilinin ölçüsü yoktur, “ben”ine balıklama dalmıştır. Tarih ve yaşam, yükselişin ruh sağlığını bozduğu devletli öyküleriyle doludur; ne ki tarih ve yaşam, doğru okumasını bilenler için anlamlıdır. Çok uzun zamandır siyasette tek söz sahibi olma gücüne erişen devletliler eliyle tarihin ve yaşamın tersyüz edildiği bir sürece saplanmış bulunuyoruz.
14 Mayıs genel seçimlerine hangi koşullarda, nasıl bir ruh durumuyla gidiyoruz? Ekonomist, psikolog, ruh hekimi değilim; ama yaşananlar, benim gibi çoklarını bu konularda da konuşur yaptı. Seçime sayılı gün var; 21 yılın 16-17 yılını kapsayan bölümünde meclisi etkisizleştirerek tek başına; 2018’deki rejim değişikliğinden sonra da meclisi devre dışı bırakarak tek kişinin iktidar olduğu bir dönem kapanacak mı, sürecek mi, bu duruma halk karar verecek.
Çok iktidar, çok cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, milletvekili gördüm; kimisiyle yüz yüze konuştum, tartıştım; 50 yılı aşan süredir işim gücüm dil. Siyasetçilerin kullandığı dille ilgili yazılar, kitaplar yazdım. Bir zamanlar bir siyasetçi argo, sövgü, senlibenli dil kullandığında sıkça aranan, değerlendirmeleri gazetelerde yer alan dilcilerden biriydim. AKP iktidarının ilk yıllarında da böyleydi; 2007’den sonra basının büyük bölümü gözünü kulağını salt iktidara çevirince, “yandaş basın, havuz medyası” olmayı kabullenince iktidarın kullandığı dil, yandaş basının yağlama yıkama alanına giremedi.
14 Mayısa yürürken çoğumuz ülkenin en büyük sorununun ekonomi olduğunu düşünüyoruz; kilosu 3-5 liradan 30’a yükselen soğanla, iktidarın “yerli ve milli” olarak ulusallaştırdığı TOGG adı verilen araba karşılaştırmaları gündemin ana korusu. Muhalefet ve halk soğan dedi, tepki TOGG’la sokaklarda hava atan AKP’li atanmış bakanlardan geldi. AKP Mersin milletvekili adayı, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati gürledi: “Şimdi onlar mevsimsel şartlardan dolayı oynayan fiyatlarla soğanı konuşurlar. (…) Soğan şu fiyata bu fiyata gitti diyorlar…ben de onlara diyorum ki git cücüğü ile oynayın biraz cücüğü ile…”
Bakanların, bakanlık yapmış ya da AKP’nin tanınmış adlarının dili, seçim öncesi ortamı tel gibi geriyor. Bu kişilerin, sosyal medyaya yansıyan sözleri, içinde oldukları iktidarın nasıl bir ruh içinde olduğunu gösteriyor. TOGG’u da sıklıkla anan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ bir yerde, "Millet İttifakı'na giden her oy teröre nefes olur, büyük Türkiye'nin yürüyüşüne sekte vurulur. Türkiye'nin son 20 yılda kazandığı bu büyük değişime gerçekten zarar verecektir” diyor. F. Gülen’e övgüleri unutulmayan Bozdağ, “14 Mayıs’ın akşamı Türkiye’de iki fotoğraftan biriyle karşılaşılır. Ya şampanya patlatıp bunu sabaha kadar kutlayanlar olacak ya da temiz alnını şükür için secdeye koyup Rabb’ine hamdedenler olacak. Bu ikisinden birini oluşturmak bizim, aziz milletimizin elindedir. O gece kimi sevindireceğimize iyi karar verelim. Ya Kandil sevinecek ya Şanlıurfa’nın asil insanları sevinecek. Ya FETÖ sevinecek ya bu milletin temiz evlatları sevinecek” diyor.
Tepki aldıkları nazik dönemlerde Atatürk’e, Kuvayımilliyeye, cumhuriyete göndermeler yapan başka AKP’liler gibi AKP’nin Genel Başkan Vekili Binali Yıldırım da Kuvayımilliyeye sığınmış, seçim çalışmasında, “Bu seçim, işgalcilere karşı istiklal mücadelesi seçimidir. Kuvayı Milliye ruhunu içinde barındıran Yozgat, yüz yıl önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının bize emanet ettiği bu Cumhuriyet'i, terör örgütlerine pazarlayanlara, onun arkasındakilere vermeyeceksiniz değil mi? O halde söz verin" diyor.
Bu iki kişiyi özellikle andım. 2018’de başlayan cumhurbaşkanlığı yönetiminin son birkaç yılında 17 bakanı vardı; yangınlarda, sel ve deprem yıkımlarında “Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla” diyerek yola çıkıyorlar, zamanında derde deva olup olmadıklarını kameralar saptıyor, yürekli kalemler yazıyordu. Bu 17 bakanın 15’i, ilginç bir hukuk uygulamasıyla milletvekili adayı oldular. Konuşurken çizgiyi aşanlara, “Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?” diye sorduğumuz olur. Milletvekili adayı bakanların her birinin ve sistemin en tepesinde olanların kullandığı dil, 2019 yerel seçimlerinde şirazesinden çıkmıştı; 2023’te daha da bozuldu. Devletin ağzı yoktur; kendini devlet yerine koyanların değil, devleti temsil edenlerin ağzı önemlidir. İktidarla ortağı MHP’nin önde gelen üyelerinin ağzından en ağır aşağılama sözcükleri çıkıyor, karşıtları da bağımsızlığı sorgulanan yargının önüne atılıyor.
Milliyetçi muhafazakârlıkla savunulan siyasanın, düşünsel ve eylemsel açıdan göstermelik olduğu ortada. 2019 Martındaki yerel seçimler öncesinde AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı sanıyla alanlara çıkan Recep Tayyip Erdoğan ve onu 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde kayıtsız koşulsuz destekleyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli el ele verip “Cumhur İttifakı”nı oluşturdu. CHP ile İyi Parti de “Millet İttifakı”nda birleşti; 2023 genel seçimi öncesinde dünya görüşleri ayrı olan 6 parti ittifakı genişletti; mecliste üyesi olan olmayan partiler de destekledi.
Namık Kemallerden bu yana sözlüklerimizde yer alan “cumhur”un “tek” ve “değişmez” temsilcisi olduğu sanısına kapılan “Cumhur İttifakı” sözcüleri, “Millet İttifakı”ndaki millet yerine “hor görülme, alçalma” anlamlı “zillet” ile “hastalık; bozukluk” gibi türlü anlamları olan “illet”i yerleştirdiler; ara ara da millet yerine, cumhuriyetin düş dünyamızdan çıkardığı “ümmet”i özellikle kullanır oldular. Başbakanken Midyat’taki bir törende, “Biz her türlü milliyetçiliği, ayaklarının altına almış bir iktidarız. Kuru milliyetçilik yok” diyen Erdoğan ile birçok kez ters düşen ve milliyetçiliği tekelinde sanan Devlet Bahçeli’nin milliyetçi muhafazakârlığı, kavram ve eylem açısından mı yoksa çıkarda mı örtüşüyordu? Dil kullanımı açısından bakınca AKP ve MHP ittifakı, oy isterken millet ile aralarına duvar örüyor, 1940’lardan beri sakız edilen, “Söz milletindir!” savsözü havada kalıyordu. Daha da şaşırtıcı bir şey oldu. “Cumhur İttifakı” cumhuriyetin bütün değerlerini, bayrağını, dilini reddeden, karanlık kanlı eylemlerle anılan, kadınları toplumsal yaşamın dışında sayan HÜDA PAR ile kadınlarla sorunu olan Yeniden Refah Partisini yanına aldı; bu iki partinin üyeleri milletvekili adayı oldu. Bu ittifaka daha önce katılanlar bu durumdan pek hoşnut olmadı; ne ki kabullenemeyişi gösteren güçlü bir tepki de veremediler. Devlet ağzı şu sıralar yine milletin yerine “cumhur”u geçirdi. Sözlük anlamı “halk” ya da “topluluk” olan, hatta Osmanlıca sözlüklerde “başıboş topluluk” anlamı da bulunan “cumhur” bu 14 Mayıstan önce de iktidar ağzında milletten uzaklaşıyor. Milliyetçi muhafazakâr, tamlamasındaki iki kavramı dinle, köken farkıyla harmanlayarak koltuk, makam yitirme kaygısına düşenler, öncelikle dini araç yaparak sözlükleri utandıran söz ve eylemlerine her dakika daha beterini ekliyorlar. Üstelik dünyayı sarsan salgında, binlerce can alan, kurtulanların acısına ilaç olamadıkları deprem günlerinde bile…
Sayın Cumhurbaşkanının, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, Maliye Bakanı Nebati’nin ve öteki bakanların kullandığı dil, ayrı araştırma konularıdır. AKP, 2018’den önceki 16 yıllık iktidarında din ve ırk siyasasıyla nereye yürüdüğünü göstermişti. Parti öncüleri Atatürk ve İnönü için ağır sözcükler kullanıyor; cumhuriyet ve devrimlerle hesaplaşmayı hızlandırıyor, 1923’ten AKP’ye dek gelen döneme reklam arası diyenler yandaş medyanın öznesi yapılıyordu. 2007’de “İktidar Benim Ne İstersem Söylerim” adlı kitabımda özellikle AKP’nin üst düzeyinin kullandığı dili örneklemiştim. 21 yıllık AKP iktidarının dili 14 Mayıs seçimi öncesinde iyice ağırlaştı. Ekonomi başta, birçok yaşamsal sorundan daha ağırı iktidarın dilidir. Kullanılan dil, enflasyonu sollamaktadır.
Dedelerimiz işgalcileri ve içerideki işbirlikçilerini kovdular; bizlere bıraktıkları bu varsıl topraklarda bir zamanlar dört mevsimi aynı anda yaşıyor, yılda üç kez ürün veren ovalarında köylüsü kentlisi zeytini, parkları, dağları, suyu için nöbet tutmuyor; “ithal” leblebi nohudunu beklenmiyordu. Adı, siyasaya bakışı farklı olmasına karşın aynı dilde buluşan muhalefet yokluk, yolsuzluk diyor, belgeler açıklıyor, iktidar TOGG’la geziyor. Düne dek günü kurtarmak dışında Atatürk’ü, Kuvayımilliyeyi ağzına almayan AKP’nin aksakallılarından Binali Yıldırım’a göre Millet İttifakına oy verecek olanlar işgalciymiş? Alnı secdede, dili adalet yerine kin saçan Adalet Bakanı Bozdağ’a göre de Millet İttifakına verilen her oy, Kandil’i ya da FETÖ’yü sevindirecekmiş öyle mi? Baylar bayanlar, aynalarınız pas mı tuttu? Yüzünüz size kalsın, düşünceyi yansıtan dil aynanız çok kirlenmiş durumda. 2000’in başında “Dil Kiri El Kiri”dir diye yazmıştım. 21 yılda yaşadıklarımız dil kiriyle el kirinin bütünleştiğini kanıtladı. Her zorluğun, sıkıntının, baskı döneminin sonu vardır. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında laik, sosyal hukuk devletini için oy kullanacağız!