Bir sahne: La Grande Bellezza
Sorrentino’nun çok katmanlı, çok derinlikli başyapıtı.Fimin final sekansının başında da ,açılışndaki gibi Roma’yı görürüz.Parantez kapanır.Filmin iki...
Sorrentino’nun çok katmanlı, çok derinlikli başyapıtı.
Fimin final sekansının başında da ,açılışndaki gibi Roma’yı görürüz.
Parantez kapanır.
Filmin iki başrolünden biridir Roma.
“La Citte Eterna/ Ebedi Şehir".
Ve Roma’ya hayat veren Tiber nehri ...
Film boyunca tekrar eden su ve arınma sembolizmi devam eder.
Sonra kamera masmavi bir denize keser .
Jepp’in film boyunca evinin tavanına bakarken hayalini gördüğü gibi.
Ve Jep artık o denizde, beyazlar giymiş bir halde bir teknenin güvertesinde yolculuktadır.
Düşünceli ve sakindir
Önü bir halatla kesilmiştir.
Ancak plan değiştiğinde kafasının içine baktığımızda , onu özgür ve engelsiz görürüz.
“Engeller de, özgürlük de bakış açısıyla alakalıdır “ der film.
Sonra , düşünceli gözleri bir deniz fenerine takılır.
Fener , hem yol göstericidir ,hem de koruyucu.
İlk ve büyük aşkı, kayıp cenneti Elisa gibi.
Paralel kurguda Scala Sancta’nın merdivenlerini sürünerek tırmanmakta olan çok yaşlı Azize’yi görürüz.
Meselenin niyet, çaba ve kararlılık olduğunu anlatır bu sahne.
Hayat çıkılması gereken binlerce basamaktan ibarettir.
Rahibe Maria insanın yapabileceklerinin sınırına kadar gitme kapasitesini sembolize eder.
Bu bağlamda Spinoza'cıdır.
Doğada, bir şeyin gücü, onun kökünde yatar.
O kökte saklı olan güç ortaya çıkar.
Azize o yüzden sadece kök yemektedir.
Kökler önemlidir.
Azize tam son basamağa ulaştığında Elisa’nın yüzüne keseriz.
Jep’in erişmek istediği kurtarıcısı da Elisa’dır.
O aşk Jep’in baktığı fenerde yaşanmıştır.
Fener o aşktır.
Fenerin yanıp sönerek aydınlatan ışığı, rüzgar, mavi , yakamozlar ve dalga sesleri...
Kamera bizi geçmişe götürür.
ilk sevişmelerine...
Ve Jep’in yüzünde onu aydınlatan Elisa’nın ışığını görürüz.
Kahramanımızın önünde tırmanılacak bir başka merdiven ve bir başka kutsallık vardır
Elisa’nın ışığı olmadan çok karanlık bir hayat yolculuğu olacaktır artık.
Elisa’nın hayali bile Jep’i aydınlatır.
Yokluğu zifiri karanlıktır.
Aşk ve ölüm. Eros ve Thanatos. Her şey bundan ibarettir.
“Önce hayat vardı.
Sonra onca gevezelik ve gürültünün altında kaldı “ der film.
Rahibe bir irade timsali,gururlu ve mutlu yüzü ile güçlü bir hayvan gibi yerden yükselir son basamakta.
Ve varoluşçu felsefeye bağlanırız.
Hayatın gelip geçiciliği ve dünyaya fırlatılmışlık.
Heidegger, “Geworfenheit.”
Biz dünyayla olan ilişkimizden bağımsız varolamayız ve bu ilişki de temelde bir haleti ruhiye meselesidir.
Tekrar yazmaya başlar Jep.
Yaşamaya başlar.
ve Jep gülümseyerek gözlerini açar
Doğarken ağlayarak doğarız.
Ama yeniden doğarken gülümsemek mümkündür.
Bizim için de mümkündür.
Yeter ki bir fenerimiz olsun.
Artık varolmayan bir feneri,içimizden yeniden doğurmamız gerekse de...
Ve işte La Grande belleza...
Muhteşem güzellik , yeniden doğuşumuzdur.
Mutluluk köklerimizdedir.
Köklerimiz içimizdedir.
Yolculuk ..
yavaşça süzülmektir,
Ve bu muhteşem bir güzelliktir !
Vakit akşam da olsa...
Yaşama uzanan bir köprü ..
Hep vardır!