12 yıl sonra görünen hukuk ışığı

Bu büyük dramı aslında duymayan yoktur. Ama ülkede o kadar çok şey yaşanıyor ki, hele ki ölümler 10 kişiden azsa neredeyse haber bile sayılmıyor.

Adı Ezgi Sevgi Can... Kendisiyle dün akşam online bir bağlantı yoluyla tanıştım.

Zor zamanlardan geçerken, cezasızlığın bizi yoldaş ettiği insanlar var; mahkemelerde, basın açıklamalarında, anmalarda, mezar başlarında buluştuğumuz insanlar. Yaşadıkları acıların, kayıpların, bunların hesabını soramamanın, adaletsizlik yüzünden iç huzur bulamamanın yükünü sırtlanmış tonlarca ağırlıkla yol yürürken, bütün ülkenin tanımaya başladığı, davalarının yüzleri olan insanlar.

Ezgi de onlardan biri. Mısra gibi, Zeliha gibi, Mervenur gibi...

Bu büyük dramı aslında duymayan yoktur. Ama ülkede o kadar çok şey yaşanıyor ki, hele ki ölümler 10 kişiden azsa neredeyse haber bile sayılmıyor. Kadın cinayetlerinin birer birer bu kadar gündeme gelebilmesi, bu uğurda canla başla, özgürlükleri pahasına mücadele eden kadınlar, kadın örgütleri sayesindedir. Yoksa her bir kadın üçüncü sayfada ya bir çılgın aşık ya bir kıskanç koca romantizminin gölgesinde unutulur giderlerdi.

Aileye çöken kara bulut

Ezgi de narkotik polisinin "psikolojik sorunları vardı" savunmasıyla değersizleştirmeye çalıştığı hukuk mücadelesini, ağabeyi Onur Yaser Can için ve yine bu uğurda kaybettiği anne ve babası adına sürdürmeye çalışıyor. 12 buçuk yıl önce daha 28 yaşında gencecik bir mimarken, narkotik polisinin esrar satın aldığı iddiasıyla gözaltına aldığı Onur, çıplak arama, aşağılama, tehdit ve muhbirliğe zorlanma işkencelerine dayanamayarak yaşamına son vermişti. Ezgi ise ailesinin yürüttüğü hukuk mücadelesi içinde büyüdü. Neredeyse avukat gibi oldu ama o bir müzisyen.

Evladını kaybeden annenin kalan hayatında tutunduğu tek şey adalet ve oğluna bunu yapanları işkence suçundan yargılatmak oldu. Ancak yalnızca evrakta sahtecilikten dava açılan polislerin cezasızlığına daha fazla dayanamayarak oğlunun yanına, onun seçtiği yoldan gitti. Sonra babası da yorgun düştüğü bu hayata 2019'da veda etti.

"Keşke babam görseydi"

Ezgi'nin anne ve babasının mücadelesini sürdürmesi sonucunda ise dava genişletildi. Mahkemenin 4 polis ve 1 bilirkişi hakkında suç duyurusunda bulunulması kararına karşı, İstanbul Valiliği soruşturma izni vermeye direndi ama yapılan itirazlar sonucu polisler hakkında dava açıldı. Üstelik bu polislerden biri FETÖ soruşturması sonucu ihraç edilmişti.

Diğerleri ise hala meslekte. Bu 5 kişi kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’, bir bilirkişi ise ‘gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık yapma, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’ suçlarından yargılanıyorlar.

Ezgi, "Çok üzülüyorum, hiç olmazsa babam görseydi bu davanın açıldığını" diyor. Bu süreci ailenin kalan tek ferdi olarak yalnız başına yürütürken anne ve babasının o yıllardaki hukuk mücadelesinin izlerini sürmüş. "Elleriyle, el yazılarıyla yazdıkları o dilekçeleri gördükçe kahroluyorum. Ne büyük mücadele verdiler ve adaleti göremeden kaybettim onları" diyor.

Üçüncü duruşma bugün Çağlayan'da

Bugün 14:00'te Çağlayan'da üçüncü duruşma olacak. Geçtiğimiz duruşmada avukatların bunun bir işkence suçu olduğuna dair sözleri mahkemece dinlendi. Ayrıca görevli polislerle ilgili ‘ağırlaştırılmış işkence’ ve ‘görevi kötüye kullanma’ suçlamalarıyla yapılan şikayetlerin soruşturma dosyasının istenmesine hükmetti. Sanıkların duruşmaya katılmama talepleri reddedilerek bir sonraki duruşmada SEGBİS'ile savunma yapmalarına karar verdi.

Ezgi'yi şu anda en çok umutlandıran avukatlarıyla, arkadaşlarıyla, onu tanıyan, tanımayan ama hukuk mücadelesine destek veren insanlarla dayanışmayı büyütmesi. Tek mücadelesi dava konusunun evrakta sahtecilikten işkence suçuna dönüşebilmesi. Çünkü Onur Yaser Can'ın anlattıkları işkence suçunu gözler önüne seriyor.

Arkadaşları tanık

Bugünkü dava ile ilgili en önemli konu ise, geçen duruşmada mahkemenin bu duruşma için Onur'un arkadaşların tanık olarak dinlenmesine karar vermiş olması. Zira Onur gözaltından çıktıktan sonra yaşadıklarını arkadaşları ile paylaşmış olmalı ki arkadaşları neler yaşadığını yazmasını istemişler. O da neler yaşadığını bir nota el yazısıyla yazmıştı. “Gözaltında çırılçıplak soyulmuş, duvara yaslanmış, bir süre çömeltilerek bekletilmişti, tokatlanmıştı. Ağlayan, polislere yalvaran bir kişinin sesi dinletilmişti, sözlü olarak aşağılanmıştı. Daha sonra çağrıldığında ise ifadesinden farklı bir ifade imzalatılmış muhbirlik yapması istenmişti". Annesi bu notu cebinde bulduğunda işkenceden haberdar olmuşlardı.

Dün akşam sosyal medyada başlatılan #BuBirİşkenceDavasıdır hashtag'i ile büyütülmeye çalışılan dayanışma Ezgi'ye güç veriyor. Yaşadığı onca acıya rağmen yargı karşısında dimdik duruşu, mücadelesine hayran oluyorsunuz.

Hepsinin öyle. Bu zor yıllarda tanışıp yoldaşlık etmeye çalıştığımız, davalarının yüzü olmuş kadınları ve erkekleri her gördüğümde kendi halinde yaşayan insanların hayatlarının nasıl bir anda alt üst olabildiği, sevdiklerini geri getirmese de sorumluların cezalandırılması için nasıl yıllarını verdiklerini ve bunun bir gün hepimize, herhangi birimize olabileceğini irkilerek düşünürüm.

Bir de evlatlarını kaybetmiş ama sorumluların ceza aldığını görmüş Aladağ annelerinin bir nefeslik gülümsemeleri gelir gözümün önüne. Bir nefeslik mücadele...

Etiketler
Melda Onur