5 yıl sonra Aladağ
900 rakımda yağmur mu, nem mi anlaşılmayan, ama ciğerlerimize mis gibi otların, ağaçların, dağ köylerinin kokusunu çektiğimiz sarp bir coğrafyada yerleşik...
900 rakımda yağmur mu, nem mi anlaşılmayan, ama ciğerlerimize mis gibi otların, ağaçların, dağ köylerinin kokusunu çektiğimiz sarp bir coğrafyada yerleşik evlerin, kümeslerin, küçük bahçelerin arasından Ahmet Yetim'in evine geldik. Adana sıcaklarında gitmeye alışık olduğumuz Köprücük Köyü, kış dolayısıyla biraz daha ıssızlaşmıştı. Bazı haneler kış için Adana'ya gitmişti.
Köylerde yaptığımız yaz okullarına pandemi nedeni ile ara vermiştik. En son da 2019'un Temmuz ayında duruşmanın da olduğu gün ailelerle görüşebilmiştik. Aradan geçen iki buçuk yılda çocuklar büyümüş, kederler geçmese de küllenmişti. Kavuşma faslının ardından eve girdik. Elektrik kesikti. Uzun zamandır böyle sık sık kesinti oluyormuş. Kış günü elektriksizlik zor. Konuyu Ankara'ya iletme sözü verdik.
Kendi öğüttükleri katıksız buğdaydan yapılmış sıkmalar, bahçelerindeki narlarıyla yaptıkları nar ekşili salata, nar suyu... Odun ateşinde çay içtik.
Birer birer geldi aileler. Buluşma nedenimiz ertesi günkü Aladağ yurt katliamı 5. yıl anması ve bu hafta sonu Sosyal Haklar Derneği (SHD) olarak İstanbul'da yapacağımız Sosyal Cinayetler Forumu idi. Köprücük'ten ve çocuklarını kaybeden bir diğer köy Kışlak'tan aileler bu hafta sonu İstanbul'a gelip adalet arayışlarını anlatacaklar.
Bir not: Benim "köy" yazdığımı siz "mahalle" okuyun. "Bütünşehir"e karşı olduğumdandır.
Neler değişti?
5 yıl önce köylerin pek çok sorunu vardı. Aladağ davasına adalet aramak için defalarca ailelerle birlikte Ankara'ya gitmiş, siyasi parti grupları ve bakanlıklarla görüştürmeye çalışmıştık. Bu ziyaretler esnasında diğer sorunlarını da iletiyorlardı. Yoksullaştırılmanın ve yerinden edilmenin pençesindeki bu köylerin insanları, bir yandan doğup büyüdükleri yurtlarını bırakmak istemezken; diğer yandan da çocuklarının eğitimi ve ekonomik nedenlerle Adana'ya göç ediyorlar. Örneğin Köprücük Köyü 2013'te 433 kişi imiş, 2020 verilerine göre 335 kişilik nüfusa sahip. Kışlak da aynı tarihler arasında 326 kişiden 196 kişiye düşmüş.
Peki bu süre zarfında yaşam koşullarında değişiklik, iyileşme ya da kötüleşme olmuş muydu? Aileler bu 5 yılı nasıl geçirdi? Neleri Ankara'ya taşımak gerek. Bir bakalım:
Yollar ne durumda?
2016 Kasım sonu, yani çocukların cenazelerinin köye nasıl zar zor çıkarıldığını hatırlarsınız. Yol bile denemeyecek daracık gevşek taşlı zeminde,araçlar çamura bata çıka gidiyordu. Kışlak'a göre Köprücük'ün yolu biraz daha sıkıntılı. Yolların yapılması ilk günden beri ailelerin talebiydi. Zaten yollar düzgün olsaydı, yani köylerin ulaşım hakkı ihlal edilmeseydi, çocukların yurtta kalması gerekmeyecekti. 2019'da SHD Çukurova Temsilciliğimizin Adana Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Zeydan Karalar'ın masasına koyduğu en acil sorun da buydu köylerle ilgili. O günden bugüne bir hayli yol kat edilmiş, ancak hala zorlanılan bölümler var. Ağustos ayında köyleri ziyaret eden Karalar yol yapımına devam ettiklerini söylemişti. Bugün itibarıyla Karahan - Kışlak köylerinin Kozan ilçesine bağlantı yollarının tamamı asfaltlandı. Daha zorlu olan Köprücük -Urganağzı köylerinin yolları da %60 oranında asfaltlandı. Adana Büyükşehir Belediyesi'nden alınan bilgiye göre mezarlık, çeşme gibi alanların düzenlemeleri de yapılıyor.
Eğitim bildiğiniz gibi
Hem Kışlak hem de Köprücük'te aslında ilkokul var, ancak kullanılmıyor. Köprücük girişindeki ilkokulun önü hala moloz kaplı. Öğrenci sayısı, öğretmensizlik gibi bahanelerle okullar çalışmıyor. Kışlak da aynı şekilde. MEB sitesinde Kışlak'a ait en son 2014-2015 öğretim yılı bilgileri var. Sonrasında aileler çocuklarını Aladağ'daki ilkokula yazdırmak durumunda kalmış ve kalmaları için hiç gönüllü olmamalarına rağmen Süleymancı cemaatin yurduna vermişlerdi. Şu an Köpürcük'teki az sayıda ilkokul öğrencisinin zaten pandemi nedeniyle 2 yıl uzak kaldığı eğitimlerine devam etmeleri çok zor görünüyor. Aladağ'da yanan kız yurdundan başka bir yurt yok. Süleymancıların erkek öğrenci yurdu ise faaliyetini sürdürüyor.
Buradaki en güzel haber onca felaket arasından çıkan kız çocuklarının okumaya hevesleri. Yanından sağ çıkan, ancak kardeşini kaybeden bir kız öğrenci Mersin Ulaştırma ve Lojistik okulunu kazandı 2 yıl önce, orada okuyor. Hukuk fakültesine gidip savcı ya da hakim olmak isteyenler var. Aladağ'ın kız çocuklarının çalışkanlıkları ailelerinin, özellikle de babalarının yüzünde gururlu bir gülümseyiş. Bunlar iyi haberler, ama yalnızca ailelerin gayreti ile... Zira bu köyler MEB'in ilgi alanında değil.
Ya diğer hizmetler?
Pek çoğu yok... Her iki köyde de sağlık ocağı, sağlık hizmeti yok. Postane vb iletişim hizmeti yok. Elektrik kesintileri sürekli olarak ve tüm köylerde var. Hemen aşağıda akan Seyhan Nehri üzerinde 8 adet baraj ve/veya HES bulunuyor. Ama enerji piyasalarının elektrik dağıtım yöntemi gereği üretilen hidroelektrik ortak havuza gittiği için, Seyhan'ın hidroelektriği Beştepe'yi ışıl ışıl aydınlatırken, civar köyler ışıksız ve ıssız kalıyor. Su ve kanalizasyon hizmeti de yok. Baraja 500 metre mesafedeki Urganağzı köyünde de hala su ve elektrik sıkıntısı var. Yağmur sularını biriktirip banyo,temizlik ve hayvanlarınasu temini için özel bir düzenek kuruyorlar.
Köylerde bakkal dahi yok. İlçelere inenlere sipariş veriyorlar. Ulaştırma hizmeti de yok. Bazı ailelerin çocukları Adana'da okuyor ve kamusal bir ulaşım imkanı olmadığı için aileleri ile sıklıkla görüşme imkanları yok. Yalnızca sömestr ve yaz tatilinde köye gidip ailelerini görebilen çocuklar var. Ailelerin imkanı varsa ve dolmuşa denk gelirlerse arada gidip görebiliyorlar. Bu minibüsler özel tutulabiliyor. Bu nedenle düzenli bir toplu taşıma ihtiyacı var.
Köylere kesintisiz sağlanan tek kamu hizmeti camiler. Yaz okulu dönemimizden de hatırlıyorum, her zaman imam vardı. Yaz okulu yaptığımız ilk sene cami imamı çok memnun kalmış ve çocukları yaz okulu alanına toplamak için köyün camisinden anons bile yapmıştı. Ama sonraki yıllarda nasıl bir talimat geldiyse, yaz okulu dönemine ve saatine Kuran kursu koyuyorlar, çocuklar yaz okuluna gelebilmek için önce Kuran kursuna gitmek durumunda kalıyorlardı.
Sağlık Ocağı ve Futbol Sahası
SHD 2019 Yaz Okulu'nda Kışlak'taki lise seviyesi öğrencilerle "Köylerinizin sorunlarını Ankara'ya nasıl iletebilirsiniz" konulu bir atölye çalışması yapıyorduk. Onlara, bu konularda bölge milletvekillerinden nasıl yararlanabileceklerini, yerel idareleri nasıl kullanmaları gerektiklerini anlattım. Dilekçe hakkı üzerine konuştuk. Sonra hepsinden köylerinde eksik buldukları bir konuda dilekçe yazmasını istedim. Erkekler ortak dilekçe yazdılar: Köydeki tek uygun zeminin düzeltilerek bir futbol sahasına dönüştürülmesini istiyorlardı. Atölyenin tek kız öğrencisi ise sağlık ocağı istiyordu.
Hedef: Köysüz şehirler
Aslında eğitimden sağlığa, ulaşımdan enerjiye tüm alanlarda kamu hizmetlerinin bitirilmesinin tek hedefi var: Köyleri ıssız bırakmak. Sosyal devleti yok sayan iktidarlar için köy pahalı bir yerleşim. Özellikle de coğrafya nedenli dağınıklık varsa, kamu hizmetlerini sağlamak yeterince "fizible" değilse köyü ıssızlaştırmak amaçlanıyor. Her bir köy için 1 okul, 1 sağlık ocağı, 1 postane, hanelere yol-su-elektrik hizmeti, oy potansiyeli "değmeyecek" bir seçmen sayısı için fazla pahalıya çıkıyor. 10'ar çocuğa 5 okul yapmak yerine şehirde 50 çocuğa 1 okul yapmak, ya da dağlara tepelere köy yolu yapmak yerine, bu insanları evlerini yurtlarını bırakıp şehre gelmeye zorlamak, onun yerine lüks otoyol yapımını tercih etmek daha karlı. Köylülerin köyde tutunabilmelerinin bütün imkanları yok ediliyor.
Kışlak ve Köprücük tarım ve hayvancılıkla geçiniyor. Özellikle dağlık arazi olması nedeniyle keçi en çok yetiştirilen hayvan. Doğanın bu kadar bereketli olduğu, doğal su kaynaklarının da bol bulunduğu bu köylerde keçi sütü ya da peyniri üretimini teşvik eden bir program uygulansa köylülere burada bir yaşam motivasyonu sağlanır. Çok çeşitli meyve ağaçlarının olduğu, hemen her tür sebze ve meyvenin üretilebildiği bu köylerde organik tarım desteklenebilir.
Kadrolu kurtlar
2019 Yaz Okulunda yaşı üniversite seviyesine yakın gençlerle sohbet ederken eğitim konusu, ne olmak istedikleri gibi konularda sohbet ediyorduk. Birçoğunun üniversite hayali yoktu. Ben de köylerinin çok bereketli olduğu, neden tarım, ziraat konulu bir okula gitmek istemediklerini sormuştum. Örneğin bölgede keçi sütünden ürünler geliştirilebilirdi. Gençlerden biri keçileri "canavarların" yediğini söylemişti. Kastettiği ormanda yaşayan vahşi köpek ya da kurtlardı. Ama iddia oydu ki, bu vahşi hayvanları, orman bitki örtüsünü yiyen keçilerin popülasyonunu azaltmak için Orman ve Su İşleri Bakanlığı bırakıyordu. Bu bilgiyi yerel idarelerden aldıklarını iddia ediyorlardı. "Kayseri'de bir çiftlikte yetiştiriliyormuş" diyorlardı.
Doğrusu o günlerde böyle bir bilgiye ulaşamadım. Ancak bu son seyahatimde aynı konuyu sorduğumda bunun doğru olduğu, ancak buna karşı yapılacak bir şey olmadığını söylediler. Esas olan yaban hayatı akışına bırakıp, yaşamları tarım ve hayvancılığa bağlı bu köylülerin, çok değerli olan keçi sütü ürünlerinin değerlendirilmesine dönük bir çalışmanın yapılması.
Yaraları sarmak
Bu yaz Aladağ'da orman yangınları da oldu. Bunu dikkate alan Adana Büyükşehir Belediyesi, 26 Kasım 2021 tarihinde bir karar aldı. Buna göre belediyenin yetki ve sorumluluk alanlarında kalan yerlerde meydana gelecek deprem, yangın, sel gibi doğal afetlerle taşınmazları zarar görenlere yapım, onarım, tadilat ve tamirat desteği verilecek. Yerel yönetimlerin vatandaşları şefkatle sarıp sarmalaması gerekiyor. Onların yaşam koşullarını iyileştirmeleri gerekiyor. Aladağ'da evlatlarını kaybeden köylülerin sırtlarını dayadığı bir cemaat yoktu. Ama mücadelelerine 80 milyon sahip çıktı. Onlar 5 yıl sonra ellerinde evlatlarının dövizleriyle yıkık yurda doğru yürürken, Aladağ'ın ana caddesinde başlar önde, utanç dolu bir sessizlik hakimdi. Köyün aydınlığı cemaatin karanlığını yenmişti. Böyle de devam edecek.
Yaz okulu sırasında gönüllü arkadaşlarımızı durduran bir baba "Çocuklara evde laf edemiyoruz, tutturmuşlar bir: Hakkımız var, hakkımız var" diyerek sitem etmiş. "İyi ya işte haklarını öğretiyoruz" deyince gönüllüler, baba gülmüş "doğru" söylüyorsunuz demiş.