Vatan topraklarının canlı değerleri, gerçek istilacılar ve Descartes’ın Otomatik Kızı
Bu fantastik hikaye, "Düşünüyorum o halde varım" sözünün sahibi matematikçi-filozof Rene Descartes tarafından yapıldığı iddia edilen bir otomatik kız çocuğuna ait. Anlatılardan günümüze kalanlara göre, bu otomatik kızın öyküsü, filozofun 5 yaşında hastalanarak öldüğü bilinen kızının öyküsü ile birbirine biraz karışmış. 323 yıllık bu hikaye günümüze gelene dek, dönem ilişkilerini ve ahlak anlayışını, bilime inananlarla hurafelerde kalanları, bir evlat acısı ile bir Frankenstein bebek efsanesini beraberinde sürüklemiş. Bu hikaye ile ilgili anlatılanları, söylenceleri toparlayan bir makale var. Avrupa tarihçisi Minsoo Kang tarafından hazırlanan makaleden alıntılarla ve ulaşabildiğim kaynaklardan (Türkçe kaynaklarda pek rastlamadığım) bu ilginç fantastik hikayeyi özetlemeye çalışacağım.
Hikayenin kısa özeti
Descartes'ın otomatik kızının hikayesi ile ilgili ilk kaynak 1699 yılına ait: Vigneul-Marville takma adıyla yazan Bonaventure d'Argonne isimli bir Descartes'çı (metinlerde Kartezyen olarak tanımlanıyor) keşişin Tarih ve edebiyat karışımı (Mélanges d'histoire et de literature'de) adlı kitabında yer alıyor. Kang, buradaki anlatımın yıllar boyunca yoğrula yoğrula çeşitli şekillere dönüştüğünü örnekleriyle vermiş.
Mekaniğe meraklı matematikçi filozof Rene Descartes, kız çocuğu görünümünde otomatik bir makine yapmıştır. Bu otomatik kız çocuğunun tıpkı gerçek insan gibi mekanik hareketleri vardır. Descartes, bir gemi seyahatine çıktığında, bu otomatik kızı da bir sandığa koyarak yanında götürür. Ancak geminin kaptanı bu sandıktan şüphelenir ve açılmasını ister. Sandığın içinden çıkan hareketli bu yaratıktan çok korkar ve otomatik kızı fırlatıp denize atar.
Efsanenin etki alanı
Kang, makalesinde, erken modern dönemin bu fantastik hikayesinin, 1990'lardan beri tarih, felsefe, psikoloji, siyaset bilimi, eğitim, fizik, matematik, robotik, sibernetik, edebiyat eleştirisi dahil olmak üzere çeşitli alanlarda, hem akademik hem de popüler yazılarda dikkat çekici bir sıklıkta yeniden ortaya çıktığını belirtiyor. Ve tabii film çalışmalarında da... Anlatının modern versiyonlarında da sayısız farklılıklar bulunuyor. Descartes'ın bu otomatik kız çocuğunu neden yapmış olabileceği yorumları değişiyor. Kimi yazarlara göre Descartes, otomatı bedenin bir makine gibi işlediğini göstermek için yaptı. Yani tamamen bilim amaçlı, deneysel bir çalışmaydı. Bazıları ise, daha insani gerekçeler arıyor. Örneğin otomatik kızı, 5 yaşında ölen kızı Francine'in yerine koyduğu yorumları var. Kızının suretinde yaptığı bir oyuncak bebekle kendini teselli etmeye çalışan kederli bir baba profili çiziliyor. Hatta Kang'a göre tüm bu yorumlar arasında eser miktarda cinsellik iması olanlar da var.
Hikayenin detayları
Bu olayın Descartes'ın hangi seyahati esnasında olduğuna dair de kesin bir bilgi yok. Çünkü Descartes ömrünün 20 yılını geçirdiği Hollanda'da çok seyahat ediyor. Zaten sözü edilen kızı Francine de, Hollanda'da yaşadığı evin hizmetçisi olan Helena Jans ile ilişkisinden doğuyor. Öte yandan Descartes'a dönemin entelektüel ve bilime ilgi duyan kadınları da hayran ve bazılarıyla mektuplaşıyor. İsveç Kraliçesi Christine de, ünü Avrupa'ya nam salan bu matematikçi filozofu kendisine ders vermesi için Stockholm'e, sarayına davet ediyor. Anılan gemi yolculuğun bu olduğu yorumları da var. Bir bilgi olarak verelim; Descartes Stockholm'e, Kraliçe'nin sarayına gidiyor. Ancak kuzeyin havası da filozofa iyi gelmiyor ve Descartes, bir yıl sonra 1650'de İsveç'te ölüyor.
Biz otomatik kızımıza dönersek; bu mekanik oyuncak gemide acaba nasıl bulunmuş? Bir rivayete göre yolcular şüpheye düşüyor ve kaptana haber veriyor. Bir rivayete göre de geminin kaptanı Descartes'ın eşyalarını gözden geçiriyor ve adam kaçırdığından şüphe ediyor. Otomatik bebeği bulunca da bir canavar ya da şeytani bir sihirden, bir büyüden şüphe ediyor. Hatta belki o sırada geminin içinde bocaladığı fırtınaya bile neden olduğunu düşünüyor. Hikayenin bir versiyonunda kaptanın nesneyi “ruhu olan bir kadın gibi" gördüğü ve bu durumun gemi için uğursuz olacağı için oyuncağı denize attığı yorumu yapılıyor.
Efsanenin anlatıcısı
Filozofun ilk kapsamlı biyografisini 1691 yılında Adrien Baillet, Descartes'in Hayatı (la Vie de Descartes) adıyla yazıyor. Burada verdiği bilgilerden Descartes'ın Amsterdam'da geçirdiği süre boyunca, kaldığı evin hizmetçisi Helena Jans ile birlikte olduğunu, bu birliktelikten 1635'te Francine adında evlilik dışı bir kızının olduğunu, Descartes babalığı kabul ettiğini ve Leiden'de Helena ve Francine ile birlikte yaşamaya başladığını öğreniyoruz. Hatta Descartes, 1640 Eylül'ünde, kızının eğitim görmesi için Fransa'ya gönderilmesini ayarlarken, Francine kızıl hastalığına yakalanıp 5 yaşında ölüyor.
1699 yılında yazılan Tarih ve edebiyat karışımı adlı kitabında ise Argonne kendisine aktarılan başka bir hikaye anlatıyor. Baillet'in biyografisinde filozofun Hollanda'da gayrimeşru bir kızının olduğu bilgisini vermesi, dönemin ateşli bir Descartes savunucusunu, filozofun itibarını kurtarmaya sevk ediyor. Bu kişi Argonne'a bu gayrimeşru kız çocuğu hikayesinin Descartes'ın düşmanları tarafından uydurulduğu; oysa o sırada filozofun büyük bir mekanik otomat yaptığını anlatıyor. Yani Descartes (bilinen felsefesinde olduğu gibi) hayvanların ruhları olmadığı ve onların yabancı cisimler çarptığında hareket eden ve hareketlerinin bir kısmını onlara ileten son derece karmaşık makinelerden başka bir şey olmadığını kanıtlamak için bir mekanik alet yapıyor. Descartes'ın bu makineyi bir gemi yolculuğunda yanına aldığını, ancak meraklı kaptanın otomatın bulunduğu kasayı açtığını, canlandırılmış gibi hareket eden bu makineyi görüp şaşırdığını, şeytan olduğunu düşünerek denize attığını belirtiyor.
Dönemin ahlakçılığı
Kang, bu hikayenin gerçekten var olup olmadığını, Argonne'nun kendisine aktarılan bu hikayeyi yazarken ne kadar doğru aktardığını bilmenin imkansız olduğunu belirtiyor. Öte yandan "Argonne'un Descartes'çı anlatıcıyı, "un Cartesian fort zélé" yani "ateşli bir Kartezyen" olarak tanımlaması, hikayeye eğlenceli bir anekdottan başka bir anlam yüklemememiz gerektiği hissini veriyor" diyor.
Kang dikkatini çeken esas konuyu da şöyle ifade ediyor:
"Bu iki cümlelik hikayenin amacı açıktır. Baillet'in Descartes'ın gayri meşru kızıyla ilgili açıklamasını skandal olarak gören bir Kartezyen, bunun filozofun bir otomatik makine yapmasından kaynaklanan bir iftira olduğunu iddia ediyor. Gayrimeşru kızının doğruluğunu inkar ederek, filozofun itibarını kurtarmaya çalışıyor. Anlatı ciddiye alınırsa, bu hikaye filozofun alt sınıftan bir hizmetçinin şehvetine yenik düşmesi ve ardından evlilik dışı bir çocuk babası olması nedeniyle ahlaki itibarında bir leke olarak algılanan şeyi ortadan kaldırma girişimi olarak okunmalıdır. Kız çocuğu şeklinde bir otomat yapma fikri ne kadar tuhaf olsa da, bu filozofun entelektüel çalışmasının bir parçası olabilir. Dolayısıyla Descartes'ın ahlaki zafiyeti, mekanik yaratıcılığının saygınlığıyla örtülür."
Francine'in adı
Öte yandan Descartes bir canlının bedenini, mekanik ilkeler altında çalışan bir cihaz, Tanrı tarafından yapılmış bir otomat olarak görüyordu. Bunu kanıtlamak üzere deneyler yaptığı da biliniyordu. 1670'de Descartes'ın seçilmiş eserlerinin ilk editörlerinden Nicolas-Joseph Poisson, filozofun yazılarında, ip üzerinde mıknatısla çalışan bir adam, uçan bir güvercin ve birbirini kovalayan iki sülün de dahil olmak üzere çeşitli otomatları nasıl yaptığını anlattığını iddia etmişti; ancak kendisinin cihazları görmediğini itiraf ediyordu. Öte yandan Descartes, 1589-1609 yılları arasında Medici bahçeleri için hareketli, dönen, müzik çalan heykeller yapan İtalyan mühendis kardeşler Tommaso ve Alessandro Francini hayranıydı. Hatta kızına Francine adını bu nedenle koyduğuna dair bir iddia bile var.
Tahta mıydı yoksa semender mi?
Descartes'ın otomat kızının fantastik hikayesi bir asır sonra sonra 1791'de İngiltere'de anlatıldı. İngiltere başbakanlarından Benjamin Disraeli'nin babası, edebiyat bilgini Isaac D'Israeli beş ciltlik Edebiyat Merakları adlı eserinin ilk cildinde bu hikayeyi "Descartes'in Ahşap Kızı" diye anlattı. Israeli, otomatın yapıldığı malzemeyi ahşap olarak tanımlamıştı, oysa Argonne bundan hiç bahsetmiyordu. Fransız yazar Anatole France ise 1892'de Descartes'ın otomatik objesini bambaşka şekilde yeniden gündeme aldı:
"Bay Descartes'a seyahatlerinde eşlik eden mucizeyi hiç şüphesiz duymuşsunuzdur. Bazıları onun, her yere yanında götürdüğü öz kızı olduğunu söylüyor; diğerleri onun eşsiz bir sanatla yapılmış bir otomat olduğunu düşünüyor. Aslında o akıllı adamın yakın arkadaş olarak aldığı bir Semenderdi. Yanından hiç ayrılmadı. Hollanda Denizi'nde bir yolculuk sırasında, onu gemiye aldı, değerli ahşaptan yapılmış ve içi saten kaplı bir kutuya kapattı. Bu kutunun görünümü ve Descartes'ın ona ne kadar özen gösterdiği kaptanın dikkatini çekti. Filozof uykudayken kapağı kaldırdı ve Semender'i keşfetti. Bu cahil ve kaba adam, böyle harika bir yaratığın şeytanın işi olduğunu zannetti. Korkarak denize attı."
Descartes'ın iade-i itibarı
Efsaneye yirminci yüzyılda farklı kaynaklarda ve esinlenmelerde rastlıyoruz. Psikologlar hikayeye bambaşka anlamlar katıyorlar. Descartes'in felsefesinden yola çıkarak çocukluğun saflığı, insanın ruhlara sahip olmadığı, maddeden ibaret olduğu vs vs. "Hepimiz Descartes'ın bebekleriyiz" diyorlar.
Kang'ın ifadesi ile, Descartes modern felsefede temel bir düşünür olarak süregelen konumuna rağmen, fikirleri yirminci yüzyılda Heidegger, Wittgenstein, Quine gibi düşünürler tarafından saldırılara uğradı. "Kartezyen" sıfatı insanların araçsallığı, insanlıktan çıkarılmışlık, doğal çevrenin ve hayvanların sınırsız sömürüsü ve hatta totaliter politikalarla eş görüldü. Modernitenin sorunlu alanlarından ve Aydınlanma rasyonelliğinin aşırılıklarından sorumlu tutuldu. Bununla birlikte, 1990'lardan itibaren, Descartes'ın modern düşünceye katkısı yeniden değerlendirilmeye başlandı. Bu fantastik hikayenin 1990'lardan itibaren popüler hale geldiğini belirten Kang, bu konuda en az otuz dokuz İngilizce ve Fransızca eser bulduğunu belirtiyor. Hikâyenin popülerleşmesindeki önemli faktörün ise bilimkurgunun yaygın kültürel etkisi olduğunun altını çiziyor.
Aklın uyuması canavarlar yaratır
Tarihin dedikodu ve efsane kısmına meraklı biri olarak Descartes'ın otomatik kızını araştırırken Kathryn Nuernberger imzalı bir şiire rastladım. Adı Rene Descartes ve Otomatik Kız. Descartes'in bedeni ruhsuz bir makine gibi görmesini inceden eleştiriyor, kızı öldüğünde ise çok acı çektiği için kendisine otomatik bir evlat yaptığından ama onu da kaybettiğinden söz eden dramatik bir şiir.
Descartes Aydınlanmanın önemli bir ismiydi. Dönemine aykırı yaşamış, hayatını bilime adamış, çok tartışılmış bir isim. 31 Mart'ta felsefesiyle 426 yaşına bastı. Ondan bir gün önce 30 Mart da bir başka ünlü isim, İspanyol Ressam Francisco Goya'nın doğum günüydü. O da sanatıyla 276 yaşına bastı. "Aklın uyuması canavarlar yaratır" temalı gravürleri, Aydınlanma felsefesinin sembolleri oldu.
Descartes'in matematiğine, Goya'nın sanatına ve hayatını, bu evrensel değerleri gelecek nesillere aktarmaya adamış Sabahattin Ali'lere sıkı sıkı tutunalım ki; sırtlanların, akbabaların, yılanların bu vatan topraklarının canlı değerleri olduğunu bilelim, gerçek istilacılardan gözlerimizi ayırmayalım.