Asla yalnız yürümeyecekler

Fidan Ataselim ile tanışalı 10 yıl olmuş.

2012 senesiydi, 24. Dönem Milletvekiliydim. Yanılmıyorsam Şişli'de kadın kollarının bir panelindeydim; panel sonunda yanıma geldi ve bana Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'ndan söz etti. 2010'da kurulmuş yeni bir platformdu. Tek hedef koymuşlardı: Kadın cinayetlerini durdurmak. Bu konuda siyasetten, siyasetçilerden bir eylem, bir hareket bekliyorlardı. Ülkede kadına yönelik şiddet artık iyice hissedilir bir hal almıştı o günlerde. 2009 yılındaki Münevver Karabulut vahşi cinayeti kanları dondurmuştu. Ama sadece kan donduran cinayet değildi; dönemin iktidar cenahından gelen "aile kızına sahip çıksaymış" türevi kadını hedefe koyan ifadeler de dehşet veriyordu.

KIYAMET 2010'DA KOPTU

Ama esas büyük kıyameti kopartan 2010 senesinde, dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in kendisine TBMM'de yöneltilen bir soru önergesine vermiş olduğu yanıttı: Ergin’in açıkladığı istatistikler, kadın cinayetlerinin 2002’den 2009’a kadar yüzde 1400 oranında arttığını ortaya koyuyordu. 2002’de 66 kadın öldürülürken, bu sayı 2009’un ilk 7 ayında 953 olmuştu. Bu rakamlar ülkede soğuk duş etkisi yarattı. Evet kadına yönelik şiddette bir artış görünüyordu ama rakama vurunca kimsenin böyle bir sonuç beklemediği ortaya çıktı.

Ergin'in bu açıklamaları Türkiye'de yeni dönemi başlattı ve kadına şiddete dönük mücadele saflarını da sıkılaştırdı. O güne değin doğru dürüst bir istatistik tutmamış olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da ilk kez bu rakamlarla yüz yüze kalmıştı. Öyle ki günler, aylar, yıllar geçti, bu rakamların üzerine yeni ölüm kayıtları geldi ama, insanlar hala yüzde 1400 artışı veri alıyorlardı. Öylesine toplumun hafızasına kazınmıştı.

"KADIN CİNAYETLERİNİ DURDURACAĞIZ"

İşte öyle günlerden birinde Fidan'ı ve ardından Gülsüm'ü ve bir grup inatçı genç kadını tanıdım. "Ne gerekiyorsa yapalım" dedim ve böyle doğdu yoldaşlığımız. Fidan'ın elinde megafon, "Kadın Cinayetlerini Durduracağız" haykırışıyla biten basın açıklamalarında, yürüyüşlerde hep 6284 Sayılı Koruma Kanununun etkin uygulanmasını istedik. Gülsüm'le TBMM'de komisyon komisyon gezdik, tüm parti gruplarını ziyaret ettik, basın açıklamaları, basın toplantıları yaptık. Ceza kanununda değişiklik için birlikte kanun teklifi hazırladık.

Kısa bir sürede herkes "Kadın Cinayetlerini Durduracağız" der oldu. Artık basın açıklamalarına öldürülen kadınların aileleri, anneleri, kız kardeşleri ve hatta babaları, erkek kardeşleri de gelir oldu.

KAR KIŞ DEMEDEN, YOL UZAK DEMEDEN

Birkaç kez onlarda takip ettikleri davaların duruşmalarına katıldım. Bunlarda bir tanesi Siirt'te özel güvenlik görevlisi kocası tarafından uçuruma itilerek öldürülen öğretmen Esin Güneş davası idi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu kadınları 2013'ün Ocak ayında kar kış demeden kendi imkanlarıyla, otobüslerle gelmiş, Siirt Adliye binasının önüne doluşmuşlardı. Neredeyse tipi altında yapılan basın açıklamasının ardından Esin Güneş'in ailesini sarıp sarmalamaları beni çok etkilemişti. Davanın onuncu duruşması idi ve cinayete intihar süsü verilmişti; katil koca tutuksuzdu. Ama o gün ailenin sahiplenmesi ve avukatların inanılmaz çabalarıyla davanın yönü değişti. Daha sonra da zaten Güneş'i öldürdüğü hükmedilen kocaya müebbet verildi.

TEHDİDE KARŞI NÖBET

Daha birçok davanın seyrini değiştirdiler, Türkiye'nin dört bir yanındaki acılı ailelere kız kardeş, evlat oldular; tehdit altındaki birçok kadına kalkan oldular. Çok iyi hatırlarım, 2014 yazıydı. Çekmeköy'de Hasret isimli bir kadın kocası tarafından ölümle tehdit ediliyordu. Mahalleli ile birlikte kadını korumak için Çekmeköy'de nöbet tutmaya gitmiştik. Türkiye'nin her yerindeki cinayetin kaydını tutuyorlar, soru ya da araştırma önergesi için bizleri sürekli veri bombardımanına tutuyorlardı. Her yerde onlar vardı.

3 ÖNEMLİ GÖREV

Kendilerine 3 görev tanımlamışlardı.

1- Cinayet, şiddet ya da tehdit durumunda hemen kadının ya da ailenin yanına gitmek, yanlarında olmak.

2- Aileye ya da kadına hukuki destek vermek, avukatlığını yapmak.

3- Cinayetleri unutturmamak, anma etkinlikleriyle takipçisi olmak, farkındalığı yükseltmek.

Daha güçlü ses çıkarttıkça Ankara tarafından da muhatap alınır oldular. Zira cinayetlerin çetelesini tutup veri üreten tek kurumdu. Dönemin Bakanı Fatma Şahin'e bakanlığın elinde ölüm kayıtları olup olmadığı sorulduğunda, olmadığını söyleyip, Adalet Bakanlığı’nı işaret etmişti. Öyle ya, kadının ölümü ya adaletin ya içişlerinin işiydi! Kadın ölünce, bakanlığın sorumluluğundan da çıkıyordu demek. Zaten bugün de kadın cinayetleri ile ilgili konuşan tek bakan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. Aile Bakanlarının tek ilgi alanları şehit aileleri.

PLATFORM NEDEN HEDEF OLDU

Platformun kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesi, ya da tecavüzcüsü ile evlendirilmesi, imamların nikah kıyabilmelerine yol verilmesi ve İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasına yönelik sert tepkisi, toplumun her kesiminde kadınlar arasında karşılık buldu. Platformun aktif üyelerinin sol/sosyalist kesimden gelen kadınlar olmalarına karşın toplumun her kesiminin elinden tutarak mağduriyette yanlarında olmaları, kimsesiz kadınların kimsesi, çaresiz ailelerin çaresi olmaları da, iktidarın kadını içine hapsetmek istediği alanı zorluyordu. Kadına yönelik baskıcı politikaların açığa çıkmasında 10 yıldır çok etkili saha çalışması yapan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformundan kurtulmak iktidar ve onun kafasındakilerin en çok isteyeceği şey olurdu.

ANCAK BÖYLE OLMAYACAK

KCDP'nu kapatmayı aklına getirmiş olmak bile akıl tutulması. Biliyoruz ki böyle bir davanın duruşmalarına evlatlarını, annelerini, kız kardeşlerini kaybetmiş aileler, anneler, babalar, kardeşler çocuklar gelecek ve mahkeme heyetinin karşısına oturacak. Onlar kendilerini savunan, Kadın Cinayetlerini Durdurmak isteyen kadınlarla dayanışırken, kadın cinayetleri sürsün isteyenler her bir duruşmada afişe olacak.

Tıpkı yürüyüşlerde haykırdıkları gibi onlar da asla yalnız yürümeyecekler