Bu kalp sizi unutur mu Bay Kemal?
1 hafta kaldı…
1 hafta kaldı…
İktidarın dezenformasyon çıtasını iyice yükselttiği, muhalefetin ise yine bir klasik olarak ilk turda geçememenin faturasını birbirine kestiği bir haftayı geride bıraktık.
Ama Önemli olan önümüzdeki hafta. Zira oy sayımları, itirazlar, tartışmalar, suçlamalar, eleştirilerle ve şaşkın, kararsız, öfkeli, umutlu ruh halleriyle geçen haftada ikici tur için çalışmak zordu. Ancak bir eylem planı yapılabildi. Bu planda dil ve kampanya değişimi, dilde sertleşme, vaatlerde keskinlik öngörülüyor gibi. Bir de sandık güvenliğine iyice abanmak var.
İktidar tarafında ise yalanın malzemesi olarak depremzedelerden teröre, pek çok istismar başlığı var. Onların açık alanda ayar verecek, her kafadan bir ses çıkararak canlarını sıkacak bir seçmen kitleleri yok. Reis ne derse, o ne isterse öyle. Ülkenin dezenformasyon yasasının muhalifler için çıktığı zaten aşikardı. Bunun keyfini akla ziyan açıklamalar, kötü montajlı yalan videolarla sürdürecekler.
Akıl fırtınası
Kılıçdaroğlu bir haftadır verilen akıllardan dolayı, kişiliğine çok aykırı “masa yumruklayan otoriter erkek kişi” görünümünden sıyrılacak ve kendisine çok yakışan sakin, kararlı, sertlik derecesi şiddetinde değil sözünde olan lider profiline, yani özüne geri dönecektir diye umuyorum. Çünkü kamuoyuna mesajını ancak kendi olabilirse aktarır. Öyledir bu işler. Erdoğan’a kibar insan rolü yaptırıyorlar mı? Olmaz, çünkü çikolata ikram ederken bile azarlıyor karşısındakini.
Geçtiğimiz hafta boyunca hepimizin whatsapp yazışmaları, “şöyle yapsın, böyle desin, şöyle olur, böyle olmaz, şunla olur, bunla olmaz” mesajlarıyla şişti. Sosyal medyada ise tartışmalar bir yandan yorucu, yönlendirici, algı yaratıcı gibi göründü. Her gün yaşanan gelişmeler önerileri de eskitti, yenileri geldi. Bu hafta sonu fikirler yerine bulacak, taşlar yerine oturacaktır.
Bu kadar hızlı giden bir sürece dair bir şeyler söylemek güç çünkü sürekli eskiyen bir gündem var ama önümüzdeki haftaya ve sonrasına dair bir şeyler söylemek isterim:
Ben 28. Dönemden bir an önce kurtulmak, yepyeni ve umut veren kompozisyonuyla 29. Dönem için sabırsızlanıyorum.
Kadınlar için
Kadınlar için çok sıkıntılı bir parlamento profili ile karşı karşıyayız. Bırakın İstanbul Sözleşmesini, Medeni Kanun ile ilgili olumsuz emelleri olan çok sayıda kadın düşmanı erkek meclise girdi. Aralarında kadın katillerinin savunucuları da var. AKP iktidarıyla sistematik ve kollanır hale gelen kadına yönelik şiddet, bunlarla birlikte kurumsallaşmış hale gelir. Kadınların yalnızca Cumhurbaşkanlığı için değil, bir an önce TBMM çatısı altındaki bu kadının azınlıkta olduğu 28. Dönem parlamento profiline son verip yepyeni bir 29. Dönemi başlatmak adına da sandığa gitmesi gerekiyor.
Eğitim için
Eğitim hakkı büyük tehdit altında. Kız çocuklarının eğitiminden tutun da karma eğitimi hedef tahtasına koyan destekçileriyle şimdi Cumhur İttifakı “eğitimsiz” bir toplum için kadrolarını iyice tahkim etti. Bu daha çok beyin göçü, daha fazla kız çocuk evliliği, daha dinci eğitim, daha çok cemaat yapılanmasının eğitimin her alanına nüfuz etmesi demek. İyi eğitim almak artık “daha da” zenginlerin ulaşabileceği bir hak halini aldı. Yoksulların ise eğitim sınırları iyice daraltılsın isteniyor. Daraltılsın ki ülkenin çocukları, gençleri dünyadan koparılarak ülkedeki sermayenin büyük kısmını elinde tutanlara köle edilsin. Eğitim için önce cumhurbaşkanı sonra 28. Dönem değişmeli.
Emekçiler için
Çalışma hakkı ve güvenliği AKP döneminde en önemli sorunlardan biri oldu. Yalnızca büyük sermayenin kazancını kollayan düzenlemeler, ihale yasaları, sendikasızlaştırma, grev yasakları, iş güvenliğinin boş bırakılması, denetimsizlik, taşeronlaşma, her gün kayda geçen iş cinayetlerinin failleri, TBMM’deki bu profili bekliyorlardı. Daha çok insan bedeni üzerine inşa edilecek pahalı konutlar, temeline insan kanı karışacak denetimsiz çürük yapılar. İşçiler için de önce cumhurbaşkanı değişmeli, sonra 28. Dönem bir an önce son bulmalı.
Yaşam alanları için
Yaşam alanlarının yok edilmesi hızla sürüyor. Tarım topraklarının madenlere, taş ocaklarına, lüks yapılaşmalara, çıldırmış projelere peşkeş çekilmesi, köylerin ortadan kalkması son sürat devam ediyor. Köyünde özgür çalışan geçimlik üreticilerin işlerinin ellerinden alınmasıyla şehirde köleleşmeye gelmeleri, yaşamlarını tehdit ediyor. Köyünde bahçesini işleyerek özgürce yaşayıp, ailesinin geçimine katkı sağlayabilen kadınlar ve erkekler, büyük şehirde taşeronların elinde iş cinayetlerine kurban gidiyor. Onlar için de önce Cumhurbaşkanı sonra 28. Dönem değişmeli.
Ekonomiyi anlatmaya gerek bile yok. Gelir dağılımının tarihin en kötü döneminde olduğu bu günlerde ülkenin kitleleri yoksulluğa, açlığa kanaat ve sebat ettirme yönündeki telkinlere çok uygun bir 28. Dönem profili var. Sabır telkin eden, doymak ve mutlu olmak için ahireti işaret eden, insanlık sınavından bahsederek zenginleri yoksulların etleriyle doyuran bu anlayıştan bir an önce ve 2 adımda kurtulmak gerekiyor.
Gençler için
Bugün Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı. Elbette ülkenin bağımsızlığı için çok önemli tarihi bir gün olmakla birlikte, Atatürk bugünü gençlere emanet etti. O yüzden 19 Mayıs deyince gençlik ve spor akla geliyor.
2023 yılının, 19 Mayısının gençlerin yeniden umutlandığı, gidip de dönmek isteyenlerin hazırlıklarına başladığı, gidip de kalanların sık sık ülkelerine gelme, izinlerini burada geçirme arzularının depreştiği, çocukluktan gençliğe adım atanların dünya ile bütünleşik bir ülkede azarsız, tehditsiz huzur ve güvenle çalışıp, istedikleri hayatı yaşamayı planladıkları bir gün olmasını çok isterdim. Keşke o intihar mektubu hepimiz perişan etmeseydi…
Tüm bu nedenlerle önce kapatıldığımız mağaranın önündeki taşı kaldırmak şart, sonra yaşamın akışını değiştirmeliyiz.
Şu parmaktan kalp
Bu süre zarfında Kürtler ve sosyalistlerin, insan hakları savunucularının ülkedeki değişime desteği tam oldu. Şundan eminim ki, Kılıçdaroğlu’na salık verilen sert ve “üstün” milliyetçi söylem, onun güzel yüreğinden bir hayli süzülerek çıkacaktır ağzından.
Son olarak şu tatlı güzel kalp işaretine de değinmek isterim:
İlk tur öncesi herkesin çok benimsediği, çok paylaştığı, ama ilk şokun ardından küçümsenen kalp işareti. Karşı tarafta kılıç kuşanmış bir savaş lordu üzerimize doğru gelirken onu küçük kalpler yaparak karşılamak da neyin nesiydi. Kalbin zamanı mıydı? Aynı sertlik ve silahlarla karşılık verilmeliydi. Kalp işaretini benimsememiş ama ilk turu geçene kadar sessiz kalmış olanlar da kalplerin bir karşılığının olmadığını söylediler.
Oysa vardı, elbette vardı. Bu ülkenin yarısına kalp etki etmiyorsa da diğer yarısına ediyordu. Eğer onlar kalp yapabilselerdi, bu taraftan bir kitle çekebilmek için bunu yaparlardı. Kalp göstermek yürek ister. Karşı tarafta o yürek yoktu. Olmayan yüreğin yerine sürekli zehir gibi sözler fışkırtan bir öd kodu. Şimdi aynısı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan da bekleniyor.
Erkek olmanın masaya yumruk vurmakla eş tutulduğu algıda, toplumun bu kalbi sahiplemiş yüzde 45’i (ki eminim Sinan Oğan seçmeni içinde de vardır) yarı yolda bırakılıyor. Bırakılmasın. Kılıçdaroğlu masaya yumruk vurup iknasını “vallahi de billahi de” vurgularıyla yapacak kişi değil. Ekonomi ve sosyal politikalar üzerindeki engin tecrübesi ve rakam hakimiyeti, kararlı duruşu, sert ama sakin bir tarzla ve kendi cümleleriyle çok daha kolay ikna edici olacaktır.
Peki kalp yapmasın, onu biz yaparız ama yumruk da vurmasın. Çünkü kalem tutar onun eli.
Belki sizi kalp işaretiyle göremeyeceğiz bir süre, ama bu kalp sizi unutur mu Bay Kemal?