AKP soğanın fiyatını neden düşüremez?
AKP popülist söylemlerde bulunarak, Millet İttifakı’nın vaatlerini vaat ederek, Türkiye’nin gerçeklerini kabullenmeyerek soğanın fiyatını düşüremez. Gıdayı görmeyip sadece soğandan bahsetmek, Nurettin Nebati’ye planlı tarım açıklaması yaptırmak bile başlı başına bir skandal.
14 Mayıs’a artık sayılı günler kaldı. Seçim yaklaştıkça AKP geriliyor. Artık ciddiye alınmadığını geç de olsa fark eden iktidar önce zekice eylemleriyle gıda fiyatlarına dikkat çeken Mahir Akkoyun’u gözaltına aldırdı. Gözaltı büyük tepki çekince ve Mahir Akkoyun’un eylemlerini halk devam ettirince de durumu görmezlikten gelmeye çalıştı.
Sonrasında soğan fiyatları sosyal medyanın gündemine oturdu. Kemal Kılıçdaroğlu’nun soğan fiyatlarıyla ilgili açıklamasının ardından gündemi TOGG ve TGC Anadolu’yla bertaraf etmeye çalıştı. Tutmayınca devreye Nureddin Nebati sokuldu, Tarım ve Orman Bakanlığı’na fiyat yükselişinin nedenlerinden bahsettirilmeden kaçamak bir açıklama yaptırıldı. Enflasyonun kaynağı olan AKP’nin gıda fiyatlarını düşürebilecek bir kabiliyeti yok.
AKP ULUSAL GIDA VE BESLENME STRATEJİSİYLE BİRLİKTE TARIMI YOK ETTİ
Devlet Planlama Teşkilatı’nın hazırladığı Ulusal Gıda ve Beslenme Stratejisi AKP iktidarı döneminde ortadan kaldırıldı. Yıl yıl nelerin ekileceğini, buna bağlı olarak gıda üretiminde nelere yoğunlaşılacağını kimse bilmiyor. Gıda üretimini de tek tip ve endüstriyel tarım sistemine dayalı hale getirdiler. Gıda sistemi ne istiyorsa onu ürettiriyor. Devlet yerel üreticiye satın alma kotası koyuyor ve yerel üreticinin hasadını yok pahasına endüstriyel üreticilere satmak zorunda bıraktırıyor. Yerel üretici tepki gösterip hasadını çöpe atarsa ya da bir yere döküp eylem yaparsa onu da vatan haini ilan ediyor.
Bir yandan da tarım arazilerini sistematik bir biçimde tahrip ediyor. Hidroelektrik-termik santraller, maden arama faaliyetleri ve konut inşaatlarıyla verimli tarım arazilerimizi kaybettik. Şimdi de deprem bölgesinde molozları tarım arazilerine dökerek yok ediyorlar. 2002’de 23,5 milyon olan köy nüfusu 5,3 milyona düştü. 20 milyon yurttaşımızı üretimden koparıp sadece tüketen insanlara dönüştürdüler.
YEREL ÜRETİCİ BAKANLIKTAN MUHATTAP BULAMIYOR
Yerel üreticinin ektiği tohumların verimliliği ve bitki zararlılarıyla mücadele için köylerimizde teknik eleman yok. Yerel üretici sorununu zirai ilaç firmalarıyla çözüyor. Sorununu anlatıyor, soruna uygun ilacı alıyor ve kontrolsüz ilaçlıyor. Ne kadar kontrolsüz ilaçlama o kadar ilaç satışı demek. Tohum, gübre ve ilaçta da dışa bağımlıyız. Bir de yerel üreticimizi periyodik olarak bilgilendiremiyoruz. Yerel üretici hala vahşi sulama yapmak zorunda kalıyor. Destekler ve teşvikler boşa harcanan kaynaklar durumunda. Üretimdeki bu bozulmalar arz-talep dengesizliği yaratarak gıda fiyatlarını yükseltiyor.
Kontrolsüz zirai ilaç kullanımı ihraç edilen gıdalarımızın geri çevrilmesine, yurt içinde satılan gıdalarımızın da uzun vadede ciddi sağlık sorunları yaratarak sağlık sistemi üzerinde baskı yaratmasına neden oluyor. Tarım sigortası sistemini de kurmayı beceremedikleri için yaygınlaştıramadılar. Yerel üreticinin ve tarım çalışanının bir güvencesi olmadığı için ne olursa olsun mahsulünü almak zorunda. Her şey birbirini tetikliyor.
ENFLASYON SADECE GIDA FİYATLARINI DEĞİL STOKÇULUĞU DA ARTIRIYOR
Enflasyon oranı yükseldikçe yurttaşın satın alma gücü düşüyor. Yurttaşın satın alma gücü azaldıkça gıda tüketimi düşüyor. Gıda tüketimi düştükçe de gıda üreticisi gıdaları depolarda tutmaya başlıyor. Tabii burada üretilen gıdaların ciddi bir bölümü de çöpe gidiyor. Stokçuluğu yaratan da AKP’nin kendisi ama bir yerde gıda stoklandığını görseler hücre evi gibi basıp stoklayana da terörist damgası yapıştırıyorlar.
İthal ettiğimiz gıdaların da ödemesini dövizle yapılıyor. Türk lirası değer kaybettikçe aynı gıdaya boş yere daha fazla para ödüyoruz. Bunu yurttaşlar olarak biz ödüyoruz. Hepimize fatura ediliyor bu fark.
GIDA SİSTEMİNİ ORTADAN KALDIRDILAR
Gıda sistemimizi dirençli ve sürdürülebilir hale getirmeyi tartışmamız gerekiyorken şimdi ortada bir gıda sistemi bırakmadılar. Gıda politikalarını çok esnek ve şoklara duyarlı hale getirmeyi başarabilecekleri bir stratejileri yok. Yıllarca iklim değişikliğini reddettiler, deprem için hazırlık yapmadılar, gıda lojistik ağı kurmadılar. Bunları yapabilecek liyakatli kadroları bile yok.
Türkiye’nin gıda üretiminin yoğun olduğu bölgelerden gıda tüketiminin yoğun olduğu bölgelere raylı sistem altyapısı kurması gerekiyor. Metroyu sen yaptın, ben yaptım, yok çivi çakamadın tartışmasıyla bu gerçekleri sulandırıyorlar. Gıda adaletini sağlamamız gerekiyor, gıda politikalarının hazırlanmasında ve uygulanmasında bütün paydaşların etkin rol alması gerekiyor. Ortak akla karşı çıkıyorlar. Gıda üretimi çeşitlendirmek, agroekolojik tarıma geçmek ve gıda üretimini yerelleştirmek gerekiyor. Kooperatifleşmenin önündeki sorunları çözemiyorlar, gıdayı çeşitlendirmek ve yerelleştirmek için strateji hazırlayamıyorlar.
AKP popülist söylemlerde bulunarak, Millet İttifakı’nın vaatlerini vaat ederek, Türkiye’nin gerçeklerini kabullenmeyerek soğanın fiyatını düşüremez. Gıdayı görmeyip sadece soğandan bahsetmek, Nurettin Nebati’ye planlı tarım açıklaması yaptırmak bile başlı başına bir skandal.