Bakanlıklar Veri Paylaşmıyor: Gıda Kaynaklı Kanser Çetesi

Türkiye’de yaşamak, beslenmek, sağlığını korumak yurttaş için her gün daha da güçleşiyor.

Ticari kaygılar, devleti bir anonim şirket gibi yönetmek, kamu denetimini ortadan kaldırmak anne karnındaki bebekten, ölüm döşeğindeki yaşlıya kadar her birimizin hayatını tehdit ediyor. Ortaya çıkan hastane skandalı karşısında hepimizin nutku tutuldu. Bir de ortaya çıkmayan skandallar var. Üstelik AKP’nin gıda sistemi ve gıda politikaları da buna çanak tutuyor.

PESTİSİT KALINTISI VE TOKSİN MİKTARI İNANILMAZ BOYUTTA

Avrupa’da denetimler çok sıkı. Pestisit ve toksinlerin doğrudan kanserojen etkileri nedeniyle çok sıkı denetleniyor. Gıda katkı maddelerini de yine aynı sebepten ötürü limit üzeri kullanabilmek mümkün değil. Dolayısıyla bu alandaki pazarın boyutu da belli, öngörülebilir. Türkiye’de gıda sistemi ulusal ve uluslararası sermaye sahiplerinin elinde olması, kamu denetiminin niteliğinin yok edilmesi bu alandaki pazarın boyutunu tamamen belirsizleştiriyor.

Türkiye’de pestisit ve gıda katkı maddeleri pazarı oldukça büyük ve bu alanlarda dışa bağımlıyız. Gıdalarda bulunan pestisit kalıntısı ve toksin miktarını Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan öğrenemiyoruz. Tarım ve Orman Bakanlığı gerçekleştirdiği denetimlerde pestisit, toksin ve gıda katkı maddelerinde limit üstü kullanım tespiti için numune de almıyor. Bu alanların sıkı denetlenmesi uluslararası sermaye sahiplerinin Türkiye’deki pazarının küçülmesi demek.

Hangi çiftçinin ne kadar pestisit alıp kullandığı, hangi gıda işletmesinin ne kadar sürede ne kadar gıda katkı maddesi harcadığı Tarım ve Orman Bakanlığı’nın umurunda değil. Gıda üretiminin gıda biliminden uzaklaşması, gıda emekçilerine mesleki eğitimler verilmemesi, ulusal bir gıda güvenliği kültürü yerleştirilememesi de gıdalarda toksin oluşmasına, toksin oranının katlanmasına neden oluyor. Bakanlık kendine iş çıkartmamak için toksinleri de görmezden geliyor.

Sermaye sahibi yurtdışına gıda ihraç edecekse ürettiğini ürünü analize gönderiyor. Pestisit, toksin, gıda katkı maddeleri ya da gıda bileşenleri yönünden bir olumsuzluk olursa ürün Türkiye’de yurttaşın sofrasına geliyor. Analiz sonuçlarını kimse bilmiyor, kimse hukuken bir şey yapamıyor. Çünkü Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yönetmeliğine göre analiz raporlarında gizlilik esas ve özel istek analiz raporları adli ve idari işlemler için kullanılamaz.

BAKANLIKLAR VERİ PAYLAŞMAYI REDDEDİYOR

Pestisit, toksin, limit üstü gıda katkı maddesi kullanılan gıdalara uzun süreli maruz kalmanın bir bedeli var. Bu bedel de kanser, karaciğer hasarı ya da organ yetmezliği. Sadece bu üç durum gıda kaynaklı kansere yol açmıyor. Uygunsuz ısıl işlem sonucu gıdalarda HMF oluşması, kızartma yağlarının uzun süre kullanımı sonucu ortaya çıkan yüksek toplam polar madde miktarı ve daha nicesi.

Bunların hepsi ölçülebilen, fark edilebilen, önlenebilen şeyler. Önlenmediğinde topluma ve sağlık sistemine nasıl bir etkisi olduğu da çok net bir biçimde biliniyor. Bunların gıda kaynaklı olup olmadığı da olguları, delilleri, gözlemleri bir araya getirerek çok net bir biçimde tespit edilebilir. Önlemek için yeni bir gıda sistemi kurmak, yeni bir gıda denetim mekanizması oluşturmak, doğru gıda politikaları inşa etmek ve ortak aklı kullanmak gerekiyor.

Kısaca politik olarak yurttaş için çalışmak gerekiyor. Bu çalışmanın mali bedeli de bu durumları önlememekten kaynaklı sağlık sistemi üzerine getirdiği mali yükten çok daha az. Tarım ve Orman Bakanlığı analiz sonuçlarını yurttaşla paylaşmıyor, etkin bir biçimde çalışmıyor. Sağlık Bakanlığı da elindeki verileri paylaşmıyor. Paylaşmamasının nedeni de şu hüküm: “Kurum ve kuruluşlar, ayrı veya özel bir çalışma, araştırma, inceleme ya da analiz neticesinde oluşturulabilecek türden bir bilgi veya belge için yapılacak başvurulara olumsuz cevap verebilirler." hükmü yer almaktadır. Cevaplandırılması ilave bir çalışma gerektirdiğinden, yukarıdaki hüküm uyarınca değerlendirilememektedir.”

Türkiye’de yaşamak, beslenmek, sağlığını korumak yurttaş için her gün daha da güçleşiyor.