Bir bakan gıda güvenliğini sağlayabilir mi?
Böyle bir kurum da gıda hukuku, kurumlararası gıda güvenliği iletişimi, beslenme gibi alanların gelişmesini sağlayacak. O bir kişi çok önemli.
Milletvekili aday adaylığı başvuruları sürerken, bazı aday adayları belki bana da düşer diye Bakanlık niyetlerini açıklıyor. En çok talep edilen Bakanlıkların başında Tarım Bakanlığı geliyor. Öyle ki Muharrem İnce bile Ekrem İmamoğlu’nun adaylığı durumunda Tarım Bakanı olabilmek için bir takım siyasi hamlelerde bulunmuştu. Şimdi hedefini Kemal Kılıçdaroğlu’na çevirmesinin sebebi de bu yüzden. Hamlelerini de bana Tarım Bakanlığı’nı verirseniz ben susarım stratejisiyle yapıyor.
Tarım Bakanlığı’na bu kadar rağbetin olmasının sebebiyse mevzuatlarının, yapısının ve gıda-tarım sisteminin derme çatma olması. Bakan olacak kişinin yerden yere vurulması için Bakanlık’ı yakması gerekiyor. O derece ilkel bir yapısı var.
Gıda güvenliği kimin sorumluluğu?
Bakanlık yapısının ilkel kalmasının sebebi aslında bu çatışma. Bu yapıda görev alan üç temel akademik disiplin var. Bunlardan en eski tarihi olan veteriner hekimlik. Sonrasında ziraat mühendisliği geliyor. En yenisi ise gıda mühendisliği. Yeni dediğime bakmayın 30 yıldan fazla bir tarihi var gıda mühendisliğinin. Bu üç disiplin de gıda güvenliğini kendilerine ait bir alan sanıyor. Bakanlık yapısında veteriner hekimlerin sayısal olarak bir üstünlüğü ve lobisi var. Bunu meslek tarihine bağlı olarak ziraat ve gıda mühendisliği takip ediyor. Veteriner hekimler bütün yetkilerin kendilerinde kalması için uğraşıyor. Ziraat mühendisleri de aynısını yapıyor. Gıda mühendisleri de aynısını yapıyor.
Halbuki gıdanın temas ettiği 15 akademik disiplin var. Bir yerde gıdayla ilgili karar verilecekse burada bu üç akademik disiplinin haricinde hukukçuların da tıp doktorlarının da öğretmenlerin de hatta gazetecilerin de olması gerekiyor. Çıkarılacak yetersiz bir mevzuat topluluk kültürünün olumsuz şekillenmesine, antibiyotik kullanımının artmasına, gettolaşmanın oluşmasına zemin hazırlayabilir. Bu akademik disiplinlerin birbiriyle uyum içerisinde çalışmayı öğrenmesi gerekiyor.
Tek başına Bakan ne yapabilir?
Bakanlığı yöneten bir kişinin tek başına gıda güvenliğini sağlayabileceğine inanmak hayalcilik olur. Eski parlamenter sistemde Bakanlıkların yönetim ve çalışmaları Bakan’ın görüş ve kararlarıyla sağlanıyordu. Başbakan kamu kurumları arasındaki koordinasyonu sağlayan ve Bakanların görevlerini yasalara uygun olarak yapıp yapmadığını denetleyen bir konumdaydı. Başbakan herhangi bir Bakanlıkla ilgili bir karar ve tasarrufta bulunamaz ancak Bakan’a tavsiye verebilirdi. AKP iktidarı ve getirdiği sistemle bu yıkıldı. Bakanların istifa etme hakkı dahi ellerinden alındı. Bütün görüş ve kararlar Cumhurbaşkanı tarafından alınıyor, Bakanlar da bunların denetleyicisi olarak görev yapıyor.
Bu durum zaten ilkel halde olan Tarım Bakanlığı yapısının o haliyle kalmasını garanti ediyor. Kendi kendini denetleyemeyen bir sistem, artan mesleki ve sanayi lobileri ve dağ gibi gıda güvenliği sorunları. Parlamenter sisteme geri dönüldüğünde göreve getirilecek Bakan’ın mesleki ve entelektüel bilgi birikimi bu ilkelliğin aşılması için çok belirleyici olacak. Böyle bir Bakan multidisipliner çalışmayı ve liyakatli ekiplerin oluşturulmasını sağlayabilir. Popülist bir Bakan olursa en fazla tweet atar.
Yeni bir gıda sisteminin önünü kim açabilir?
En kritik nokta burası. Yeni bir gıda sisteminin önünü mesleki ve entelektüel bilgi birikimi olan bir Bakan açabilir. Bu Bakanlık yapısı yoluna Tarım ve Gıda Güvenliği Bakanlığı olarak devam edecek. İsim değişikliğinin hiçbir önemi yok. Önemli olan yapısal organizasyonu ve zihniyeti değiştirmek, multidisipliner iletişimi artırmak olmalı. Eğer bunu başarabilirsek Bakanlık yapısı gelişecek ve gıda güvenliği özerk bir kamu kurumu çatısı altında devam etme başarısını gösterecek. Böyle bir kurum da gıda hukuku, kurumlararası gıda güvenliği iletişimi, beslenme gibi alanların gelişmesini sağlayacak. O bir kişi çok önemli.