Bir sonraki afette ne yiyeceğiz?

İstanbul’daki gıda işletmeleri, su üretim tesisleri, gıda takviyesi üreten işletmeler merkez ofisleriyle beraber şehrin dışına çıkartılmalı. Tedarik zincirinde her şeyi tek bir yere toplamanın bedeli ağır olur.

Maraş depremlerinin üzerinden koskoca 17 gün geçti. Bu 17 gün içerisinde afetzede yurttaşlarımız bölgede temiz içme suyu ve güvenilir gıdaya erişimde sorunlar yaşadı. Kızılay bölgede 375 mobil mutfak ve 22 sahra mutfağı kurduğunu iddia ediyor. AFAD’ın kurum olarak böyle bir hazırlığı da yok.

Kızılay’ın için paylaştıkları veriler iddianın ötesine geçemiyor diyorum çünkü hem sahadan gelen bilgiler hem de geleneksel ve sosyal medyaya yansıyanlar paylaşılan verilerle örtüşmüyor. Örtüştüğünü varsayalım, Kızılay’ın paylaştığı bilgilere göre mobil mutfakların her biri 3 bin, sahra mutfaklarının her biri 5 bin kişilik hizmet verebiliyor. Bu verilere göre Kızılay sadece 1,24 milyon yurttaşın beslenme ihtiyacını karşılayabiliyor. 10 ilde 13,5 milyon yurttaşımız afetten etkilendi. Ciddi bir kısmı kentlerini terk etmedi. Üstüne bir de arama-kurtarma ekipleri, kamu personelleri ve gönüllüler de var bölgede.

KIZILAY PR KURUMUNA DÖNMÜŞ

Koskoca Kızılay’ın bünyesinde kadrolu gıda mühendisi de yok. Tarım ve Orman Bakanlığı 266 personelle sahada. Bu ekibin büyük bir kısmı gıda mühendisi değil. TMMOB Gıda Mühendisleri Odası’nın görev alma talebine 12 gün geçmesine rağmen hala yanıt verilmedi. Kızılay kendine ait bir web sitesi üzerinden gönüllü gıda mühendisi aramaya başladı. Deprem2023 diye bir isim bile vermişler gönüllü kampanyasına. Görev başına puan da topluyorsunuz.

Gönüllü gıda mühendisinin kim olacağına da kendileri karar veriyor. Sorunların maskeleneceği, PR yapabilecekleri bir durum yaratmaya çalışıyorlar. Afetzede yurttaşlarımıza son tüketim tarihi geçmiş gıdalar dağıtıldığını tespit ettik. Dağıtılan gıda tedarik zincirinin başından sonuna kadar hiç kimseye takılmadan yurttaşlara ulaşmış. Oradaki yurttaşlarımız bir travma yaşıyor, bağışıklıkları da oldukça düşük. Her türlü salgına açık bir alan. Burada gıda güvenliği seviyesi normalin üzerine çıkarılması gerekirken gıda güvenliği bile sağlanamıyor. Bölgede tuvalet de bir sorun değil, artık bir kriz.

DAHA ŞİMDİDEN BİR SONRAKİ DEPREME GÖREVLENDİRMELER YAPILIYOR?

Bölgeden dönen bir sağlık çalışanımızı dinleme şansım oldu. Epey bir zaman önce yaşanabilecek bir afet için görevlendirilmişler. O an için insanları kurtaracaklarını düşünerek psikolojik olarak güçlü hissetmiş. Maraş Depremi’nde bölgeye ulaşmışlar. Yaralılara müdahale ederken bir beyefendi arabada yaralı bebeğim var diye geliyor. Yaralı olduğunu söylediği bebeğini bagaja koymuş. Kontrol ediyorlar, hayatını kaybetmiş. Bari eşime bakın o da yaralı diyor, arabanın arka kapısını açıyor. Kontrol ediyorlar, hayatını kaybetmiş. Psikolojik olarak çalışamayacak duruma geliyorlar.

Ortada bir eğitim planı yok, özel yetiştirilmiş personel yok, acil durum stratejisi yok. Ama görev alacaklar belli. Afeti yaşıyoruz hala. Hala ciddi sorunlarımız var ama edindiğim bilgilere göre Tarım ve Orman Bakanlığı’nda ne zaman ve nerede gerçekleşeceği belli olmayan bir afet için belirsiz süreli görevlendirmeler yapılmaya başlanmış. Bir sonraki afette gıda güvenliğini yine böyle mi sağlayacağız? Yine aynı şekilde mi müdahale edeceğiz?

GIDA GÜVENLİĞİ NASIL SAĞLANMALIYDI?

Bir afette gıda güvenliği dışarıdan temiz içme suyu ve gıda taşınarak, önceden personel görevlendirerek, normal gıda dağıtarak sağlanmaz. Bizzat tecrübe ettik, afetin ardından gönderilen yardım tırları, kendi başına yola çıkan kişiler trafiği kilitledi. Trafiğin kilitleneceği yol bile kalmadı bazı yerlerde.

Bütün ülkenin her yerinde, aynı anda bir afet yaşanacakmış gibi bir hazırlık yapılmalı. Tespit edilecek sayıda sahra mutfağı hazır tutulmalı. Her sokağın başına, o sokakta yaşayan yurttaş sayısının yüzde 20 fazlasına yetecek kadar acil durum gıdası ve acil durum içme suyu içeren konteyner yerleştirilmeli. Bu acil durum gıdalarını üretemiyoruz, ithal de etmiyoruz. Böyle bir gıdanın varlığından haberdar bile değiliz. Bu gıdaların ve içme sularının 25 yıl raf ömrü var ve acil durumlarda beslenme ihtiyacını karşılayacak şekilde tasarlanıyor. Kutusu bir kişiye bir ay boyunca yetiyor. Bunun duyulmasıyla beraber burada bir rant oluşacak, bunun önlenmesi lazım. Bu gıdaların kamu tarafından üretiminin planlanması, üretilmesi ve stoklanması gerekiyor. Toplanma alanlarının hassasiyetle belirlenmesi lazım. Her toplanma alanına kanalizasyon altyapısı kurulmalı ve acil durumlarda tuvalet, duş haline getirilebilmeli.

Silahlı Kuvvetler’in Gıda Müfreze Komutanlıkları eski yapısına kavuşturulmalı ve ortak akılla yapısı daha da geliştirilmeli. Kızılay’da acil durumlar için özel yetişmiş gıda mühendisi kadrosu oluşturulmalı.

İSTANBUL’DA NELER YAPILMALI?

Maraş Depremi’yle beraber 20 yılda çevrilmeyen bütün dikkatler bir anda İstanbul’a çevrildi. İBB bu hafta sonu İstanbul Depremi’ne hazırlıkları hızlandırmak için geniş katılımlı bilim kurulunu topluyor. İstanbul üç tarafı denizlerle çevrili iki kıtadan oluşuyor. Son 30 yılda kentin nüfusu günlük giriş-çıkışlarla beraber 3,5 milyondan 25 milyona çıkartılmış. Kentin gıda altyapısının yerinde binalar, gökdelenler yükseliyor. Gıda fabrikalarının yanı sıra fabrikası ülkenin başka bölgelerinde olan çoğu gıda işletmesinin merkez ofisleri de İstanbul’da. Burada yaşanacak bir afette bu kenti besleyebilmek pek mümkün görünmüyor.

İstanbul’daki gıda işletmeleri, su üretim tesisleri, gıda takviyesi üreten işletmeler merkez ofisleriyle beraber şehrin dışına çıkartılmalı. Tedarik zincirinde her şeyi tek bir yere toplamanın bedeli ağır olur. Bu işletmeler büyükşehir olmayan Bilecik, Kütahya, Afyon, Isparta hattıyla Sinop, Çorum, Yozgat, Sivas hattındaki bu kentlere stratejik olarak ikiye bölünerek yerleştirilmeli. Ama önce bu kentlerin altyapısı ve üstyapısı ortak akılla tasarlanmalı. Bunları yaparken bir yandan da her sokağa konteyner yerleştirip, toplanma alanlarına da kanalizasyon altyapısı inşa edilmeli. En öncelikli yapılacak iş bu olmalı.

Etiketler
İstanbul