'Büyük Ortadoğu Projesi' Türkiye’yi Gıda Krizine Sürüklüyor
"Diplomatik açıdan yurttaşın gıda hakkının ihlal edilmesinin iki temel nedeni var. Birincisi otoriter ve baskıcı bir yönetim rejimi. İkincisi de temel gıda maddelerinde dışa bağımlı bir pozisyona gelmek. Bunların herhangi biri diplomatik olarak kötü bir duruma düşmenin anahtarı. Türkiye, bu iki durumun ikisini de taşıyor."
“Amerika, dünyadaki en iyi yönetim sistemine sahiptir. İnsanlığın Amerika dışında kalan bölümü ancak geleneksel diplomasiyi terk edip Amerika’nın hukuk ve demokrasiye karşı saygısını kabul ederse barış ve refaha kavuşabilir.” Dünyadaki krizlerin, savaşların, iç çatışmaların temel argümanı bu Amerikan doktrini.
KİMİN İÇİN GIDA POLİTİKALARI?
II. Dünya Savaşı son bulduğunda Amerika, bütün dünya üretiminin yüzde 35’ini gerçekleştiriyordu. Bu da kendi tercihlerine göre dünyayı şekillendirebileceği bir yolu açıyordu. Bir dış politikaya sahip değiller. Güç kullanmanın normal sonuçlarına katlanmadan stratejik olarak büyük bir güç olma güdüsüyle hareket ediyorlar. Menfaat neyi gerektiriyorsa ona uyum sağlıyorlar.
Büyük Ortadoğu Projesi ya da İnisiyatifi bunun son örneği. Ortadoğu, Kuzey Afrika, Batı Asya ülkeleri ve Türkiye’den oluşuyor. Türkiye, bu projeye dahil olan tek Avrupa ülkesi. Avrupa ülkesi olduğu unutturulan bir Ortadoğu ülkesi. Bu haritanın da en güçlü, en gelişmiş ülkesi. Siyaseten söylenmiş sözlere, görev dağılımlarına hiç girmeyeceğim. Hepiniz biliyorsunuz.
Projenin temel çıkışı terörle mücadele. Peşinden demokratikleşme, sivil toplumun güçlendirilmesi, insan haklarının iyileştirilmesi, kadın hakları ve eğitim reformları geliyor. Bir de serbest piyasa ekonomisinin geliştirilmesi. Buranın altını kalın bir şekilde çizmek gerekiyor.
Esas amaç Amerika’nın jeostratejik çıkarları, enerji kaynaklarının kontrolü, ticaret yollarının denetimi ve İsrail’in güvenliği. Etnik ve mezhepsel bölünme yaratarak bölgeleri istikrarsız hale getirme ve yöneterek uluslararası güç dengesindeki rolünü korumaya çalışması da bunun yöntemi. Şimdi diyeceksiniz bu projenin gıda politikalarıyla ne ilgisi var?
Proje 2000’li yılların başında ortaya konuldu ama buna giden yollar 1950’lerde döşendi. Türkiye, Marshall Planı ve gıda yardımlarıyla birlikte Amerika’nın egemen olduğu gıda rejimine dahil oldu. Gıda-tarım alanında üretim yapan kamu kurumlarını 2002’ye kadar yavaş yavaş 2002’den sonra jet hızıyla özelleştirdi. Gıda-tarım alanındaki destekler azaltıldı, desteklerin yapıları değiştirildi. Gıda ticareti liberalleştirildi.
Türkiye, gıda rejimine tam entegrasyonu sağlamaya çalıştı. Küresel gıda sermayesi Türkiye’ye girdi. Gıda-tarım üretim kalıpları değişti. Tarımda yerel kaynakların yerini ithal kaynaklar aldı. Türkiye’nin bugün gıda alanında geldiği nokta bu projenin ve bu projeye giden yolların eseri.
KRİZ DERİNLEŞECEK
Diplomatik açıdan yurttaşın gıda hakkının ihlal edilmesinin iki temel nedeni var. Birincisi otoriter ve baskıcı bir yönetim rejimi. İkincisi de temel gıda maddelerinde dışa bağımlı bir pozisyona gelmek. Bunların herhangi biri diplomatik olarak kötü bir duruma düşmenin anahtarı. Türkiye, bu iki durumun ikisini de taşıyor.
Suriye’nin tarım altyapısı tahrip edildi. Tarımsal üretim alanları ya kaybedildi ya da atıl kaldı. Gıda sistemi yok. Gıda üretiminin de ne durumda olduğu malum artık bu tabloda. Türkiye, ekonomik olarak sıkıştı. Yeni inşaatlar, yeni ihaleler, yeni kaynaklar gerekiyor. AKP iktidarı ellerini ovuştura ovuştura bu görevi üstlenmeyi bekliyor. Güç kullanmadan güçlü olma. Elbette birinin gücü kullanılacak. Gıda yardımı yapılacak, gıda sistemi kurulacak, tarım alanları tekrar kullanıma alınacak, gıda üretim tesisleri yapılacak.
Bunun böyle olacağı ayan beyan görülüyor. Bu da Türkiye’de gıda güvensizliğinin, yoksulluk ve açlığın büyümesine, gıda fiyatlarının artmasına yol açacak.