Denetimlerin ve Yasaların Açmazı! Cezalarla Gıda Güvenliği Sağlanabilir mi?
Gıdayla ilgili bir sorun yaşandığında, Tarım ve Orman Bakanlığı dışında herkes suçlu ilan ediliyor. Oysa yaşanan durumların asıl sorumlusu bakanlığın kendisi. Görev ve sorumluluklarından kaçıyor. Sorumluluğunu saptırıyor, yurttaşlara karşı algı yönetiyor.
Belirli bir sermayeye sahip olan, para kazanacağını gören herkes gıda işletmesi açabiliyor. Tarım ve Orman Bakanlığı, belediye ruhsatının olup olmadığını kontrol etmeden, ilk denetimi nitelikli biçimde gerçekleştirmeden, çalışacak emekçinin niteliğine bakmadan, gıda işletmesinin hijyenik tasarım ilkelerine uygunluğunu incelemeden çalışma iznini veriyor.
Türkiye’deki gıda işletmelerinin ortalama yüzde 85’i, 10 kişiden az personel çalıştırdığı veya 30 beygir motor gücünden düşük ekipmana sahip olduğu için, gıda bilimi eğitimi almış teknik personel çalıştırmak zorunda değil. İş başından hatalı başlıyor, öyle de devam ediyor.
Sermayesini ortaya koyan işletme sahiplerinin çoğu, gıdayla ilgili yeterli bilgi birikimine sahip değil. Tek amaçları yatırdıkları sermayeyi artırmak oluyor. Halk sağlığı onlar için ancak son sırada geliyor. Halk sağlığını önemsediklerinde bile gıda güvenliği ilkeleri gözetilmiyor; atadan dededen kalma yöntemlerle devam ediliyor. Öğrenmeye, eğitime, araştırmaya gerek bile duyulmuyor.
Çünkü gıda bilimi önemsenmediğinde, hangi yaptırımlarla karşılaşılacağı, bunun sonuçlarının ne olacağı bilinmiyor. Hala sağlam bir gıda hukuku altyapısına sahip değiliz. Tarım ve Orman Bakanlığı, gıda hakkı ihlallerini ve zehirlenmelere neden olabilecek durumları çoğu zaman tespit edemiyor. Ne yeterli altyapımız var ne doğru bir denetim sistemimiz ne de nitelikli gıda politikalarımız.
Bu ihlaller somut biçimde ortaya konulamadığı için hukuki süreç başlatılamıyor. Önleyici hukuk devreye giremiyor. Tespit edilen ihlallerin hukuken bir karşılığı olmadığı için de yaptırım uygulanmıyor. Taklit-Tağşiş tespit edilen ürünlerde bile sadece liste yayımlanıyor. Bu ürünlerden elde edilen kazancı suç geliri olarak değerlendirmiyor. Satışı bir yıl boyunca yasaklamıyoruz. İfşa edilen ürünlerin ambalajları standart, görselsiz ve uyarılı bir forma dönüştürülmüyor. Üzerlerine “Bu ürün daha önce taklit-tağşiş listesinde yer almıştır.” ifadesini yazılmıyor.
ULUSAL DÜZEYDE GIDA GÜVENLİĞİ KÜLTÜRÜ NASIL OLUŞUR?
Her sistemde gıda güvenliğini tehlikeye atacak, halk sağlığıyla oynayacak işletmeler çıkacaktır. Bu işletmelerin nelerle karşılaşacaklarını önceden bilmeleri gerekir. Denetimler yalnızca doğrulama aracıdır; sistemin çalışıp çalışmadığını, gıda güvenliği ilkelerinin uygulanıp uygulanmadığını ve mevzuatlara uyulup uyulmadığının tespit edilmesini sağlar. Denetimler sayesinde aksaklıkların kök nedenlerine ulaşılır, çözümün yolu açılır.
Bugün Türkiye’de gıda denetimleri, yurttaş tepkisinin yükseldiği anlarda sopa olarak, iktidarın sıkıştığı anlarda ise halkla ilişkiler malzemesi olarak kullanılıyor. Gıda alanında çalışan emekçileri düzenli olarak eğitilemiyor. İlk kez bu alanda çalışacak emekçilerin yeterliliğini belirlenemiyor. Ulusal düzeyde bir gıda güvenliği kültürü oluşturulamıyor, ihmallerin sonuçlarını anlatacak güçlü bir iletişim stratejisi kurulamıyor.
Cezayla, parmak sallamakla, açık aramakla gıda güvenliği sağlanmaz. Sorun; gıda politikalarında, iktidar anlayışında ve Bakanlık yapısında.