Gıda Fiyatları Artacak, Gıda Kalitesi Düşecek

"İki doğru cümle onlarca yanlışı düzeltmiyor."

Gıda-tarım alanında ciddi verimlilik sorunları yaşıyoruz. Çok ciddi altyapı ve insan kaynağı sorunumuz var. İklim değişikliğiyle mücadele edilmiyor. Rant ve inşaat temel öncelik. Bunun gibi onlarca sorunu taşıyan AKP’nin vasat politikaları gıda enflasyonunda dünyadan ayrışmamızı sağlıyor. Gıda fiyatları daha da artacak. Gıda kalitesi de aynı oranda düşmeye devam edecek. Ta ki bu sorunlar çözülünceye kadar.

ÇİFTÇİ GİDERLERLE BAŞ ETMEYE ÇALIŞIYOR

Tarım ve Orman Bakanı doğru söylüyor. Türkiye, dünyada fındık, kayısı, incir ve kiraz üretiminde ilk sırada. Ama bu doğru yanlışların hiçbirini düzeltmiyor. Tarım ve Orman Bakanı, reklam yapmak ve kendini kurtarmak için yalanlanamayacak bilgiyi veriyor. Arkası sorgulanmıyor. Türkiye, Avrupa’nın en büyük yüzölçümüne ve nüfusuna sahip ülkesi. Avrupa’da belirli ülkelerde üretilebilen tüm tarımsal ürünleri Türkiye tek başına üretebiliyor.

Dünya fındık üretiminin yüzde 70’ini Türkiye tek başına karşılıyor. Fakat verimlilik ve kalite çok düşük. Türkiye’de dekar başına ortalama verim 100 kilogram civarında. İtalya ve Amerika’da 300 kilogramın üzerinde. Türkiye’deki fındık ağaçlarının büyük bir kısmı 50 yaşın üzerinde. Ağaç yaşlandıkça verimi düşüyor. Bir fındık ağacının verimliliği 60 yıl civarında. Çiftçiler geleneksel yöntemlerle fındık topluyor. İklim de değişiyor.

Aynı sorun buğdayda da var. Tarım ve Orman Bakanı zaman zaman çıkıp “Buğday üretimimiz her yıl katlanarak artıyor ama nüfusa yetmiyor. İthalatın nedeni bu” diye bir açıklama yapar. Türkiye’nin buğdayda ortalama verimi hektar başına 3 ton civarında. Avrupa Birliği ortalaması 5.5 ton. Fransa’nın tek başına ortalama verimi 7.5 ton. Avrupa bizden daha az ekip 2-3 kat daha fazla verim alıyor. Mısır’da da durum aynı. Türkiye’nin mısırda ortalama verimi hektar başına 9 ton civarında. Amerika’da 12 ton, Hollanda da 15 ton hektar başına verimlilik.

Türkiye incir, kiraz ve kayısı üretiminde de ilk sırada. Yüksek kaliteli Napolyon kirazı üretiyoruz. Kirazın çapı, rengi ve şekli belirleyici kriter. Çoğu çiftçi bu kriterleri tutturamıyor. Ağaçlar bir yıl yüksek verim veriyor, ertesi yıl düşük verim verebiliyor. Hasat döneminde nitelikli emekçi bulunamıyor. Türkiye’nin gıda lojistiği ve depolama altyapısı yetersiz olduğu için de önemli bir kısmı bozuluyor. İncir denilince akla Türkiye geliyor. Çiftçi, incir bahçesinde sinek ve mantar hastalıklarıyla mücadele ediyor. İklim krizi inciri de vuruyor, verim düşüyor. Kayısıda da yine aynı noktadayız. İklim değişikliği nedeniyle erken çiçek açma ve ilkbaharda geç don yapma nedeniyle verim ciddi oranda düşüyor.

Sadece verim düşmüyor. Üretilen ürünün kalitesi de ciddi anlamda zarar görüyor. Türkiye, tarımsal verimlilikte dünya ortalamasının üzerinde. Bu bir gerçek. Fakat ortalamanın üzerinde olmasına rağmen ilk 50 ülke arasında bile değil. Hollanda 1 hektardan Türkiye’nin 5 katı kadar gelir elde ediyor. Çiftçi bu sorunlarla mücadele etmek için Tarım ve Orman Bakanlığı’na ulaşamıyor. Bütünşehir Yasası’yla köylerden kent merkezlerine gitti Bakanlık mühendisleri. İş yükleri oldukça arttı, sayıları azaldı. Bakanlık emekli olan personellerin yerine yeterince istihdam sağlamıyor. Öte yandan üretim artıyor. Çiftçi tarım ilacı ve tohum satan sermaye sahiplerinin önüne itiliyor.

Verimliliği yükseltmek ve zararlılarla mücadele etmek için tarım ilacı kullanıyor çiftçi. Bir ürün için tek bir tarım ilacı kullanmıyor. Aynı sorun için birden fazla tarım ilacı kullanıyor. Maddi, manevi emek veriyor. Geçimini sağlamak ve masraf ettiği parayı geri kazanmak zorunda. Bütün tuşlara basıyor. Tarım ilacı ve gıda katkı maddesi gibi ürünlerin kullanımına izin verilmeden önce toksikoloji çalışması yapılır. Tek bir etken maddesinin insan vücudunda yaratabileceği toksik sınır ve etkileri belirlenir. O sınırın çok altında bir kullanım dozuna izin verilir. Birden fazla etken maddesinin birbiriyle etkileşimleri, insan vücudunda yarattığı tahribat değerlendirilmez. Çünkü bu sınırsız olasılık. Türkiye’de bu olasılık, bu nedenlerden ötürü canlı canlı uygulanıyor. Gıdalarda tek bir tarım ilacı yok. Tarım ilacı bombası var. Aynı şey katkı maddeleri için de geçerli.

Türkiye, kendi ata tohumlarını da geliştiremiyor. Ata tohum, dededen kalma tohumları bularak bunları ekmek değil. Ata tohumlar, Türkiye’nin iklimine, toprak yapısına ve sulama koşullarına uyum sağlamak üzere doğal olarak mutasyona uğramış tohumlar. Bir anda bu tohumların yerine hibrit tohumların kullanılmasına karar veriyor Tarım ve Orman Bakanlığı. Türkiye’nin iklimine, toprak yapısına ve sulama koşullarına hiç uyum sağlamamış, her şeye sıfırdan başlayan tohumlar. Çünkü tohumların bilimsel olarak doğrulanması ve sertifikalanması lazım. Türkiye’nin böyle bir altyapısı yok. Tohumların gen dizilimini göremiyor, tohumları onaramıyor ve bir bilgi bankasına işleyemiyor.

Avrupa bunu yapabiliyor. Avrupa’da bu süreci tamamlamış sertifikalı tohum kullanım orası yüzde doksanın üzerinde. Türkiye’de bu oran yüzde 30.

ÜRETİM HATALARI VE İSRAF ÖNLENEMİYOR

Türkiye, son 22 yılda 3,5 milyon hektar tarım arazisi kaybetti. Elde kalan tarım arazilerinin yüzde 25’i de erozyon riski altında. Tarımsal sulamanın yüzde 75’i vahşi sulama. Modern damla sulama yüzde 10 seviyesinde. Anadolu’nun orta yerinde obruklar oluşuyor bu yüzden. Maraş Depremleri’yle 11 ilde binlerce yurttaşımızla birlikte tarım altyapısını da kaybettik. Önlenebilir bir şey rant için önlenmedi.

Gübre maliyeti yüzde 300, mazot maliyeti yüzde 200 arttı. Verimlilik sorunlarının yanı sıra yaş meyve ve sebzenin gıda lojistiği aşamasındaki kaybı yüzde 50’ye ulaşıyor. Üretilen gıdaların yüzde 30’u üretim hataları, kalite kaybı ve lojistik aşamalardaki sorunlar nedeniyle kaybediliyor.

Perakende sektöründe stok yönetimi yetersiz olduğu için market raflarında satılamayan ürünler çöpe gidiyor. Restoran ve otellerde porsiyon yönetimi ve tüketim tahmini doğru yapılamıyor. Çünkü gıda alanında nitelikli mühendis, tekniker ve uzman eksikliği yaşıyoruz. Gıda mühendisi istihdamı yeterli olmadığı ve istihdam edilen mühendislerin görevini yapmasına yeterince müsaade edilmediği için üretim hataları, kalite kayıpları düşürülemiyor, verimlilik yükseltilemiyor. Gıda alanının yüzde 80’ini küçük ve orta birimdeki gıda işletmeleri oluşturuyor. Bu işletmelerin yaklaşık yüzde 90’ı eski üretim sistemleri ve manuel evraklama yöntemleriyle çalışıyor.

İki doğru cümle onlarca yanlışı düzeltmiyor.