Kılıçdaroğlu – Gıda politikaları ve demiryolları
Gıda teknolojisi üreten, gıda bilimini takip eden, kendi gıda sistemini kuran ve çevresine de bu alanda yol gösteren bir ülke olmadıktan sonra Dünya’nın bütün savunma teknolojilerini tek başına üreten bir ülke de olsanız güçlü olamazsınız
Kemal Kılıçdaroğlu projelerini açıklamaya gıda politikalarından başladı. Bu bir tesadüf değil, çok önemli bir detay. Gıda politikaları, 1870’lerde İngiltere merkezli ilk gıda rejimiyle başlayan en yeni fakat önemi kavranamamış politik alanlardan biri. Ulus-devlet sistemi gıda politikalarının içine kök salmış vaziyette. Sistemin olgunlaşması ve ulus-devletin gelişmiş konuma gelmesi gıda politikalarının niteliği ve gıda ticaretindeki rolüyle doğrudan bağlantılı.
Türkiye, ikinci gıda rejimiyle birlikte İngiltere ve Amerika’nın şekillendirdiği gıda rejimine dahil oldu. Nedir bu ikinci gıda rejimi? Amerika’nın seçtiği üçüncü Dünya ülkelerinde ucuz gıda yardımı programı aracılığıyla komünizm karşıtı sadakatlerini garanti altına alması. Evet, Marshall yardımıyla gıda rejimi kapımızı çaldı.
Üçüncü gıda rejimiyle gıda tedarik zinciri farklılaştı, süpermarketler ortaya çıktı. Gıdalar kaliteli ve standartlaşmış olarak ikiye ayrıldı. Çok tanıdık geliyor değil mi? Türkiye’yi gelişmiş bir ulus-devlet olmasını sağlamanın tek bir yolu var, gıda rejiminin dışına çıkmak. O da yalnızca gıda bağımsızlığıyla mümkün olabilir.
DEMİRYOLU OLMADAN GIDA POLİTİKALARI ÇALIŞMAZ
Kemal Kılıçdaroğlu, 12 Özel Ekonomi Bölgesi planlandığını tahtasına yazdı. Gıda, Tarım-Hayvancılık Üsleri dışındaki alanları özel sektör işletecek. Tarihi bir hamle. Türkiye, gıda üretimini kendisi planlayacak, gıda politikalarını baskı olmadan hazırlayacak ve gıda bağımsızlığına giden yolu açacak ama söylendiği kadar kolay değil bu iş.
Afyon, Konya ve Erzurum’da Tarım ve Hayvancılık Özel Bölgeleri, Ordu ve Hatay’daysa Hayvancılık ve Tarım Ürünleri İhtisas Limanları kurulacak. İstanbul’a sıkışmış gıda sanayisinin de Anadolu’ya dağılmasını sağlayarak ayrı bir refah yaratacak bu alanlar. Bütün bu alanlar özel bir ulaşım ağıyla birbirine entegre olacak. Kurulacak ulaşım ağıysa demiryolu. Buraya kadar her şey çok güzel.
Türkiye’de 1938’den sonra kayda değer şekilde demiryolu ağı yapılmadı. 1938-2002 arasında yaşananları bir kenara bırakalım. 2002’den bugüne kadar sadece PR’ı yapılabilecek projeler gerçekleştirildi. Yeni demiryolları inşa edilmedi, önce hızlandırılmış tren diye bir şey icat ettiler. Yurttaşlarımızı tren kazalarında kaybedince mevcut hatları YHT hattına çevirdiler. Yüzlerce insanımızı kaybettik bu PR için. Bugün Antalya’ya, Ordu’ya, Bursa’ya hala trenle erişemiyoruz. Erişebildiğimiz şehirlerimiz de birbirine doğrudan bağlı değil.
AMERİKAN RÜYASI’NIN BEDELİ
Amerikan Rüyası, hayat herkes için daha iyi, daha zengin ve daha dolu olmalı, herkese yetenek veya başarıya göre fırsatlar sunulmalıdır. Amerika, yurttaşlarına bu fırsatları nasıl yaratıyor? İstihbarat ağıyla her yeri kontrol altında tutarak, savaşlar-çatışmalar çıkartıp silahlar satarak, üçüncü dünya ülkelerine demokrasi satarak. Bu tablodan ibret almalıyız.
2002’de Avrupa Birliği’ne tam üyelik ve dış politikalarda iş birliğine dayanan dostça ilişkiler vaadi verilen Türkiye, bugün komşularıyla kavgalı, gelişmiş ülkelere tavizler veren ve bütün yoğunluğunu savunma sanayisine vererek silah satmaya çalışan ve milliyetçilik PR’ı yapılan, küçük Amerika olma hayaliyle yol alan bir ülke konumuna getirildi. Bugün köylerimizde fiber internet altyapısı yok, birkaç gözde nokta haricinde 5G kullanılabilen alan yok, bilişim altyapısı yok. Elimizde TOGG var ama TOGG’un mobilite ekosistemini sağlayacak altyapı yok.
Tabii ki otomobil üreteceğiz, Silahlı Kuvvetler’in ihtiyaçlarını üreteceğiz ama bunları bir dengede gerçekleştirilmesi lazım. ASELSAN, TÜBİTAK ve diğer kurumlarımızın yapabilme becerisini Tarım-gıda makinelerinde, gıda altyapı, bilişim ve iletişim sistemlerinde kullanmalıyız. Gıda teknolojisi üreten, gıda bilimini takip eden, kendi gıda sistemini kuran ve çevresine de bu alanda yol gösteren bir ülke olmadıktan sonra Dünya’nın bütün savunma teknolojilerini tek başına üreten bir ülke de olsanız güçlü olamazsınız. Gıda fiyatlarınız artar, döviz kontrolden çıkar, savunma sanayi devam etsin diye dışarıdan döviz ararsınız. Amerikan rüyasına kapılmadan Türkiye’de çok şey değişecek, gıda politikaları değişecek.