Sağlık tehdit eden gıdalar: Türkiye’de kayıt altına alınmayan vakalar
Denetim ekibi zehirlenme prosedürünü uygulamıyor, rutin denetimle geçiştiriliyor, konu kapanıyor. Çalışanlar, gün boyu diğer müşteriler karbonmonoksitten zehirlenmiyor ne hikmetse. Geldiğimiz durum böyle.
Sağlık tehdidi oluşturan gıdalar ya da gıda kaynaklı hastalıklar. Artık nasıl derseniz. Son dönemde Dünya’da epey adımızdan söz ettiriyoruz bu konuda. Beklenmedik bir şey de değil, gıda politikalarının çağ dışı kalması ve gıda sisteminin çökmesi bu sonuçları kaçınılmaz kılıyor. Geçtiğimiz günlerde Hong Kong’un bildirdiği dizanteri bu zincirin son halkası.
Gıda Kaynaklı Hastalıklar Düzgün Bir Şekilde Sisteme İşlenmiyor
Gıda zehirlenmeleri iki açıdan değerlendirilir. Birincisi, hayati fonksiyonları bozan, bazı durumlarda yaşamı da tehdit eden gıda kaynaklı mikroorganizmaların vücutta toksin üretmesiyle oluşan intoksik zehirlenme tablosu. İkincisi, gıda kaynaklı mikroorganizmaların vücutta hastalık meydana getirmesiyle oluşan enfeksiyöz zehirlenme tablosu.
İntoksik zehirlenme tablosuyla hastaneye kaldırıldığınızda yapılacak şey bellidir. Bu durum hastane kayıtlarına elzem olarak geçer çünkü artık yaşam söz konusu ve durum hukuki boyutlara varabilir. Fakat gıda zehirlenmeleri genellikle enfeksiyöz olarak görülür. Karın ağrısı, mide bulantısı gibi belirtilerin ya evde geçmesini beklersiniz ya da bu belirtiler arttıkça doktora gidersiniz.
Asıl mesele tam da bu noktada başlıyor. Hastaneye gittiğinizde bunların çok büyük bir kısmı gıda zehirlenmesi olarak değerlendirilmez. Sisteme enfektif hastalık, bulantı gibi tanılar girilir. Ne gıdadan numune alınır ne de durum değerlendirilir. Nedeni çok açık, AKP hükümeti buradan eleştirilmek istemiyor.
Türkiye’deki Gıda Kaynaklı Hastalıkları Artık Dünya’dan Öğreniyoruz
Türkiye’de, kendi ülkemizde, kendi ülkemizle ilgili durumları öğrenip, önlem alınmasını talep edemiyoruz. Geçtiğimiz Kasım ayında Avrupa Birliği, 2022 yılına ait Zoonoz Raporu’nu yayınladı. Bu rapor, Avrupa Birliği’nde görülen gıda kaynaklı hastalıkları ülke ve mikroorganizma bazlı olarak tek tek raporluyor.
Raporun ilginç bir tarafı var. Avrupa Birliği, Türkiye’nin adını sıklıkla geçirmiş. 4036 Avrupalı turistte Kamplobakteriyozis görüldüğü bildirilmiş. Bu vakalar İspanya, İtalya, Yunanistan ve Hırvatistan’dan iletilmiş. Turistlerin seyahat ettiği ülkeler; Türkiye, Tayland, Endonezya, Fas ve Hindistan.
Bildirim yapan ve seyahat edilen ülkeler pek değişmemekle beraber -Türkiye hepsinde geçiyor- Salmonellozis, Listeriozis, STEC enfeksiyonu, Ekinokkozis, Yersiniozis de bildirilmiş. Üstelik hepsinde ilk sırada Türkiye var. Şimdi de Hong Kong’un bildirimleri ekleniyor bu tabloya.
Mevcut Gıda Sistemi, Gıda Kaynaklı Hastalıkları Önlemiyor
Üyelik sürecinden ötürü Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne bu bildirimleri yapma zorunluluğu var. Fakat bildirimler yapılmadığı için raporda Türkiye, Avrupa Dışı Ülke kategorisine alınmış. İşin trajik tarafını şöyle anlatayım.
16 yurttaş bir restoranda tavuk yiyor. Yedikten sonra fenalaşıyorlar ve apar topar hastaneye kaldırılıyorlar. Olayla ilgili soruşturma açılıyor, hastaneye gıda denetim ekibi gidiyor. Zehirlenme vakası kayıtlara karbonmonoksit zehirlenmesi olarak geçiyor. Denetim ekibi zehirlenme prosedürünü uygulamıyor, rutin denetimle geçiştiriliyor, konu kapanıyor. Çalışanlar, gün boyu diğer müşteriler karbonmonoksitten zehirlenmiyor ne hikmetse. Geldiğimiz durum böyle.