Sofrada 'Hile' Var! Gıda Sahteciliği Nasıl Meslek Haline Geldi?

"Gıda güvenliği kültürsüzlüğünün yarattığı bir gıda güvensizliği kültürü aslında olan."

Taklit-Tağşiş Listesi’nin vahameti her geçen gün artıyor. Gıda sahteciliğinin Türkiye’de bir meslek haline gelmesinin birkaç ana sebebi var. Hukuken görev, yetki, sorumluluk halkasının ortadan kalkması, ulusal boyutta gıda güvenliği kültürünün inşa edilememesi ve vasat gıda politikaları.

GIDA GÜVENLİĞİ KÜLTÜRÜ İNŞA EDİLMELİ

Türkiye, gıda alanın mevcut sosyolojik ve kültürel yapısıyla beraber gıda sermayesini oluşturan işletmelerin büyüklüğü bakımından gıda güvenliğinde geri kalmış bir ülke. Gıda sermayesini oluşturan işletmelerin yüzde 80’i küçük ve orta büyüklükte işletmeler. Bu işletmeler 10 personelden az çalışana ve 30 beygir motor gücünden az ekipmana sahip. Mahalledeki fırın, manav, kasap ve mahallenizdeki sosyo-çevresel ortamı oluşturan çoğu gıda işletmesinin neredeyse tamamı bu kategori içerisinde.

Başta fırınınız, manavınız, kasabınız ve bu kategori içerisindeki günlük rutin hayatınızın bir parçası olan diğer gıda işletmelerinin yasal olarak gıda mühendisi çalıştırma zorunluluğu yok. Bu kategori içerisine giren toplu yemek işletmesinde gıda mühendisi çalıştırmak yasal zorunluluk. Fakat zorunlu olarak çalışan tek meslek gıda mühendisi değil. Gıda güvenliği ve gıda hijyeninde bilgi birikimi olmayan ev ekonomisti, kimyager, kimya mühendisi çalıştırabiliyor.

Yasada böyle bir açık bulununca gıda sermayesi sahibi de işleri aksamasın, kar marjı düşmesin, gıda güvenliği masraf yaratmasın diye bu meslek mensuplarını tercih ediyor. Çünkü gıda alanında yaptığı işin öneminin ve yurttaşa verebileceği zararın farkında kalifiye ara eleman çok az. Mahalledeki kasabınız en iyi eti kullandığını söyler. Tüm Türkiye’deki kasapların eti birinci sınıftır. Mahalledeki fırınınız en hijyenik üretime sahip olduğunu söyler. Tüm Türkiye’deki fırınlar en iyi ekmeği üretir. Mahalledeki manavınız en taze ve ilaçsız meyve-sebzeyi satar. Tüm Türkiye’deki manavlar zirai ilaç kullanımına karşıdır.

Hiç kimse size gelen etin nasıl taşındığını, nasıl depolandığını, hangi unun ve katkı maddesinin kullanıldığını, meyve-sebzenin pestisit kalıntı analiz sonuçlarını söylemez. Kendileri de bilmez, dikkat etmez, önemsemez genelde. İyi yetişmiş eleman bulunamadığını söyler, işini iyi yapana iş vermez, kayıt dışı emekçi de çalıştırır. Gıda güvenliği kültürsüzlüğünün yarattığı bir gıda güvensizliği kültürü aslında olan.

Böyle bir ortamda düzen baştan yanlışken, kimse hesap vermiyorken, kurumlar sorumluluklarını yerine getirmiyorken gıda sahteciliğinin olmayacağını ya da çok düşük seviyelerde yapılacağını söyleyemez. İktidarın politikaları ve ekonomi yönetimi bu ateşe benzin döker.

GIDA GÜVENLİĞİ EĞİTİM MERKEZİ KURULMALI

Üstüne basa basa tekrar söylemek gerekiyor. Türkiye’nin Ulusal Gıda Güvenliği Kurumu’na ihtiyacı var. Bu kurum bünyesinde Gıda Güvenliği Eğitim Merkezi oluşturulmalı. Gıda alanında çalışan ya da çalışacak yurttaşların gıda alanındaki eğitim seviyeleri takip edilmeli. Sermayesi olan herkesin gıda alanına yatırım yapamamalı, yatırım belirli kriterlere bağlanmalı.

Sosyologlar, gıda mühendisleri, eğitimciler, veri analistleri, tıp doktorları ve psikologlardan oluşan bir ekip oluşturulmalı. Bu ekip ulusal düzeyde gıda güvenliği verilerini toplamalı, analiz etmeli ve değerlendirmeli. Riskleri görselleştirmeli, güvensiz davranışların sonuçlarını ve nedenlerini belirlemeli. Gıda alanındaki çalışanların gıda alanındaki sürekli eğitimlerini sağlamalı ve atölye çalışmaları hazırlamalı.

Türkiye’nin gıda alanındaki sosyolojik ve kültürel yapısını güçlendirilmesi gerekiyor. Tüm bunları yaparken de gıda hukuku, çalışması zorunlu personel sistemi ve denetim mekanizmasını da değiştirmek, oluşturmak gerekiyor. Türkiye, gıda güvenliğinde en iyi ülkelerden biri olabilir fakat bu gıda sistemi ve iktidarla değil.