Taklit-Tağşiş Ülkesi Türkiye! Yeni Bir Çağ Geliyor, Biz Bu Çağa Bile Ayak Uyduramadık

Türkiye, Avrupa Birliği’ne üyelik sürecini devam ettiriyor. Bu süreçte kendi yasalarını Avrupa Birliği yasalarına eşitlemekle yükümlü. Bu süreç özellikle gıda alanında çok problemli ilerliyor. Fakat bir başka sorun var. Türkiye kıtalar ülkesi. Bir tarafı Avrupa diğer tarafı Ortadoğu ve Kafkasya.

Türkiye’de Taklit-Tağşiş Önlenebilir mi?

Türkiye’nin gıda alanında yaşanmışlıklarının önemli bir kısmını Avrupa yaşamıyor. Dolayısıyla yasalarında, gıda hukukunda ve denetim sisteminde bu durumlarla ilgili açıklar bulunuyor. Türkiye’de bu yaşanmışlıklarından dersler alıp yasal boşluklarını gidermiyor. Avrupa’ya, diğer gelişmiş ülkelere ve gıda bilimine ilham vermiyor.

Devlet Çiftçisini Eğitmiyor, Yetiştirmiyor

Türkiye, gıda alanında özellikle Avrupa ve Amerika’da taklit-tağşiş ülkesi olarak anılıyor. Bunda baharat ve tıbbi aromatik bitkiler başı çekiyor. Bu durumun en büyük sebebi bilgisizlik. Türkiye’de iktidarlar on yıllardır çiftçiyi bir başına bıraktı. AKP hükümeti de köyleri mahalleye çevirdi, köylerdeki ziraat mühendislerini kentlere gönderdi. Çiftçiyle Tarım ve Orman Bakanlığı arasındaki bağı tamamen kesti.
Çiftçi atasından, dedesinden, çevresinden ne görüyorsa onu uyguluyor. Çözemediği sorunlarda da küresel sermaye sahiplerinin eline düşüyor. Bu halkaların herhangi bir yerinde Türkiye’nin endemik bitki örtüsüyle ilgili doğru ve tam bilgi bulunmuyor. Bunun sonucunda da Türkiye’nin adı kasti ya da kasti olmayan nedenlerden ötürü taklit-tağşişle özdeşleştiriliyor. Kasten taklit-tağşiş yapan gıda sahtekarları da bu durumdan cesaret alıyor. “Türkiye’de taklit-tağşiş önlenemez, önce önlesinler sonra bana gelip hesap sorsunlar.”

Gıda alanının temel lisanlarından biri Latince. Mikrobiyolojik isimlendirmeler, bitki türlerinin sınıflandırılması, aralarındaki bağlantısallıklar hepsi Latince. Yeni bir dil öğrenmekten bahsetmiyorum, ilgi duyan herkesin birkaç ayda ya da yılda öğrenebileceği şeyler bunlar. Kekik mesela, Latince ismi belli. Atasına kadar bütün her şeyi ortada. Türkiye’de 6 farklı bitki türüne kekik deniyor. Hepsinin Latince adı farklı, ama görünüşleri, dokusu, tadı çok benzer.

Reyhan da aynı şekilde. Özellikle mor reyhan. 2 farklı bitki türüne mor reyhan deniyor. İkisinin de Latince adı farklı. Çiftçi neyi yetiştiriyor bilmiyor, yerel üretici neyi işliyor bilmiyor, tüketiciye ne ulaşıyor bilinmiyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın çiftçiyi, gıda çalışanlarını sürekli eğitmesi, yetiştirmesi gerekirken kenardan sessizce iş çıkmasın bana diye izliyor.

Türkiye’nin Gıda Sisteminde Blokzincir Alt Yapısı Şart

Ispanak mesela. Fesleğenle Latince aynı sınıfta yer alan bitkiler. Bir sosun içerisinde birbirinin yerine kullanıldığında birbirinden ayırmak imkansıza yakın. Akredite bir analizi yok. PCR analiziyle DNA’sı tespit edilebilir. Onu da akredite bir şekilde yaptırmak için yurt dışında yapılması ve ciddi bir bedel ödenmesi gerekiyor. Akredite olmayan analizin sonucu ne olursa olsun sonucu hukuken doğru kabul edilmiyor.
Türkiye’de fesleğen pahalı. Fesleğenli soslar da gözde. Maliyetini düşürmek isteyen gıda işletmesi daha ucuz bir sos bulduğunda içinde fesleğen mi ıspanak mı olduğunu anlayamıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı, bu yaşanmışlıklardan ders almadığı için akredite analiz konusunda adım atmıyor. Avrupa’nın böyle bir sorunu olmadığı, fesleğen ulaşılabilir bir bitki olduğu için akredite analize de yasal bir düzenlemeye de ihtiyaç duymuyor.

Aynı sorun süt konusunda da var. Bu 80’li, 90’lı yılların en büyük sorunu. Süte kostik katılarak asitliğinin düşürülmesi sorunu. Yıllarca yaşandı bu sorun. Son yıllarda da tek tük gündeme geliyor hala. Yurttaşta hala bir tedirginlik konusu bu durum. Tedirginliğin temel noktası Tarım ve Orman Bakanlığı’nın bu yaşanmışlıktan ders alıp akredite bir analiz metodunu geliştirmemesi ve bunu kabul ettirmemesi. Aynı sorun Hindistan’da var. Bu yaşanmışlıktan ders alıp akredite bir analiz metodu geliştirmişler fakat sadece Hindistan sınırları içerisinde akredite bu analiz.

Avrupa’nın böyle sorunları olmadığı, gıdalara fiziksel ve ekonomik erişimin bulunduğu ve ahlaki yozlaşma çok daha az olduğu için önlem almaya ihtiyaç duymuyorlar. Türkiye’de yaşanmışlıklara önlem almadığı ve umursamadığı için Avrupa’ya herhangi bir bilgi transferi yapamıyor.

Tarım ve Orman Bakanlığı çiftçileri, besicileri, yerel üreticileri, gıda-tarım çalışanlarını sürekli olarak eğitmeye, yetiştirmeye, bilimsel veri anlatmaya, öğretmeye başlamalı artık. Gıda alanında neredeyse her işletmede kullanılan kurumsal kaynak planlama uygulamalarını blokzincir alt yapısıyla ülke genelinde uygulamaya koymalı. Üretilen ürünleri, tedarik zincirini, verilen eğitimleri bu alt yapı üzerinden takip etmeli. Yeni bir çağ geliyor, biz bu çağa bile ayak uyduramadık.