Tarlayla Market Arasındaki Makas Açıldı: Gıda Krizinden Çıkışın Anahtarı
"Çiftçi ve besicinin pratik olarak deneyimleyebileceği alanların olduğu, akademik destek alabildiği, analiz ve bilimsel taleplerin karşılandığı, yeni bilimsel sistemlerin test edildiği alanların yaratılması kaçınılmaz."
Dünyanın aksine gıda fiyatları Türkiye’de sürekli artmaya devam ediyor. Gıdanın tarladaki fiyatıyla market ya da pazardaki fiyatı arasındaki makas açılıyor. Buna mevcut gıda sistemi, mevcut gıda sisteminin spekülasyonlar, fırsatçılığı önleyememesi ve kamusal denetimi sağlayamaması neden oluyor. Türkiye’nin doğru gıda politikalarının yanında yeni bir gıda sistemine ihtiyacı var.
KOOPERATİFLEŞMENİN ÖNÜ AÇILMALI
Türkiye’nin gıda alanında dayanışma ekonomisini benimsemesi gerekiyor. Dayanışma ekonomisi mevcut olarak uygulanan neoliberal ekonomi politikalarının ve politikaların sonucu kapitalist ekonomik sistemin karşıtı. Bakıldığında Türkiye’ye en uygun sistem de dayanışma ekonomisi.
Türkiye’nin Kooperatif ve Kalkınma Bakanlığı’na ihtiyacı var. Kooperatifleşmeyle ilgili yasal mevzuatlar büyük bir karmaşa oluşturuyor. Mevzuatların çoğu birbiriyle çakışıyor, birbirinin tam tersi şeyler söylüyor. Kooperatifleşme tüm çiftçi ve besicileri kapsamıyor. Küçük ölçekli çiftçilik ya da besicilik yapan, ekonomik zorluk yaşayan, kasabaya uzak olanlar dışlanıyor.
Kooperatif yönetimleri sermaye sahipleri, bölge ağaları ya da tüccarlar tarafından 'Siz yönetme, hesap-kitap bilmezsiniz' diyerek çiftçi ve besicilerin elinden alınıyor. Çiftçinin ve besicinin kooperatiflerdeki sesi yok ediliyor. Dolayısıyla çiftçi ve besici bir pazar aracılığıyla yurttaşla doğrudan bir araya gelemiyor. Gıda toplulukları gelişemiyor. Bunların sonucunda ekonomik ve ekonomik olmayan gıda alışverişi, ulusal ve bölgesel çapta paylaşım, koordinasyon gelişemiyor. Bölgelere has yaşam dinamikleri, gıdalar ve tüketim alışkanlıkları ulusa yayılamıyor.
GIDA ALANINA ÖZGÜ EĞİTİM SİSTEMİ UYGULANMALI
Gıda alanındaki büyük sorunlardan biri kendine özgü bir eğitim sisteminin olmayışı. Çiftçi ve besici kendi haline terk edilmiş, atadan dededen gördüklerini uygular halde. Gıda alanında akademik eğitim yozlaştırılmış, gıda sanayisinin olmadığı kentlere bile akademik bölümler açılmış durumda. Gıda alanında yetişmiş ara eleman bulmak çok zorlaşıyor. Var olan ara elemanın temel mesleği gıda alanı değil. Yarın ekonomik olarak güvenlik alanından daha iyi iş bulur oraya gider.
Bu sorunlara bilerek müdahale edilmiyor. Çiftçiler ve besiciler üretimi bırakarak kentlere göçüyor. İthalatın önü açılıyor. Akademik eğitimde bölüm sayısı fazlalaştırılıyor, kontenjanlar artırılıyor. TMMOB’a bağlı odaların yönetimleri ele geçirilmeye çalışılıyor, mühendis maaşı en tabana düşürülerek sermayenin kârı artırılıyor. Gıda alanında ara eleman yetiştirilmiyor. Gıda güvenliği ve gıda politikalarıyla ilgili beklentiler düşürülüyor dolayısıyla siyasi kaygılar azaltılıyor.
Türkiye’nin gıda alanına özgü enstitü ve akademiye ihtiyacı var. Enstitüler ortaokuldan üniversiteye kadar olan dönemi, akademiler üniversite dönemini kapsamalı. Gıda makinaları, gıda makinaları elektronik sistemleri, gıda lojistiği, gıda teknolojisi, gıda güvenliği, tarım ve hayvancılık, aşçılık, gıda hizmeti, mühendislik alanında çağın ötesinde eğitim sisteminin hazırlanması şart. Eğer Türkiye çağın ötesine taşınmak isteniyorsa.
GIDA ALANINA ÖZGÜ İHTİSAS BÖLGELERİ KURULMALI
Çiftçi ve besici köylerde bir başına. Köyler mahalle oldu, köydeki kamu teşkilatları terk etti kente gitti. Çiftçiyi, besiciyi arayan soran yok. Onlar ararsa da sermaye sahibine yönlendiriliyorlar. Çiftçi ve besiciyi, gıda alanında çalışan yurttaşı ömrünün sonuna kadar bilgiyle donatmak, altyapıyı sunmak gerekiyor. Bunun içinde gıda alanına özgü ihtisas bölgelerine Gıdapark’lara ihtiyaç var.
Çiftçi ve besicinin pratik olarak deneyimleyebileceği alanların olduğu, akademik destek alabildiği, analiz ve bilimsel taleplerin karşılandığı, yeni bilimsel sistemlerin test edildiği alanların yaratılması kaçınılmaz. Böyle alanlar son dönemlerde gündemde ama içerik olarak hiçbir alakası yok. Gündemde olan şeyler sermayeye sunulan, devlet eliyle vergi muafiyeti ve teşviklerle yaptırılan ticaret merkezlerinden başka bir şey değil.
Türkiye’nin çağı yakalaması, yurttaşın refaha kavuşması saçma sapan ekonomik modeller denemekle, sonucunda saçma sapan tasarruf tedbirleri ve vergi paketleri uygulamakla olmayacak.