Türkiye’de Gıda Adaletsizliği: Yoksullar Çocuklarını Evde Bırakıp Ekmek Arıyor, Zenginler Ekmeği Baş Harfi Şeklinde Kestiriyor!

Zengin sınıf kalorisi düşük, besin öğeleri yüksek, işlenmemiş gıdaları tüketiyor. Yoksul sınıf kalorisi yüksek, besin öğeleri düşük, işlenmiş veya çok işlenmiş gıdaları tüketmek zorunda kalıyor. Üstelik yoksul sınıf her geçen gün büyüyor ve gıda hakkını ihlal eden gıdalara ulaşmak için bile daha fazla çalışmak zorunda kalıyor. Orta sınıf artık yok.

MEVCUT GIDA SİSTEMİ KENT MERKEZLERİNİ TEMEL ALIYOR

AKP hükümeti, gıda sisteminin temelini köylerden kentlere çevirdi. Zengin sınıfın sofrasına pestisit kalıntısı, toksin miktarı olmayan ya da limitlerin çok altında bulunan gıdalar giderken, yoksul sınıfın sofrasına pestisit kalıntısı, toksin miktarı, katkı maddesi limitleri defalarca aşılmış gıdalar ulaşıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı gıdaları pestisit kalıntısı, toksin miktarı ve katkı maddelerinin limit aşımı yönünden denetlemiyor.

Zengin sınıfın gıda hakkı ihlal edilmiyor. Gıda hakkını ihlal etmeyen gıdalara çok daha rahat ulaşıyor. Ekmeği adının baş harfi şeklinde kesilmiş ekmeğiyle hikayeler paylaşıyor. Ortağı olduğu bir gökdelenin iki katında kurduğu işletmeyi bir ilçede bulunan apartman dairesinde başlayan hikayemiz global seviyeye uzandı diye anlatıyor.

O sırada yoksul sınıf evde bırakılmayacak kadar küçük çocuklarını tek başlarına bırakıp para kazanmaya, yiyecek aramaya çıkmak zorunda kalıyor. Bütün çocuklarını yangında kaybediyor. Çocuklarını doyurmak -beslemek değil- için kendisi öğün atlamak mecburiyetinde kalıyor.

Köylerde, kentlerin çeper mahallelerinde, mahallelerin çeperlerinde yurttaşın gıda hakkı önemsenmiyor. En merkezi noktada her şey yolundaysa sorun olmadığı var sayılıyor. Zaten kusurlu olan gıda denetimlerinde de bir eşitlik, asgari kriterler yok. İstanbul’un merkezindeki gıdayla Iğdır’ın merkezindeki aynı çeşit gıda aynı koşulları sağlamıyor.

GIDA ADALETİNİ SAĞLAMAK İKTİDARIN SORUMLULUĞU

Gıda sisteminin çökmesinin sonucu gıda adaletsizliği olarak yansıyor. Ulusal gıda güvenliği kültürünün oluşturulamadığının, çiftçi ve besicinin sürekli olarak eğitilemediğinin, iklim krizinin umursanmadığının, tarım alanlarının korunamadığının, köylerden kentlere göçün tersine çevrilemediğinin ve daha nicesinin bir sonucu. Tüm bunlar Tarım ve Orman Bakanlığının, dolayısıyla iktidarın sorumluluğunda olan konular.

AKP hükümeti bütün konuları inkar ediyor. Yerel yönetimler kent lokantalarıyla, gıda bankalarıyla, gıda destekleriyle gıda adaletini sağlamaya çalışıyor. Bunu da her kent yönetimi yapmıyor. Üstelik yerel yönetimler gıda adaletsizliğini azaltmaya çalışırken AKP Hükümeti tarafından mali olarak engellenmek isteniyor.

Gıdaya erişebilen yurttaşlar bile Tarım ve Orman Bakanlığı’na, gıda denetim mekanizmasına güvenmediği için yerel yönetimlerin kent lokantalarına yöneliyor. Sorun büyük, tahmin edilenden daha da büyük. Gıda adaletini sağlamadan, gıda politikalarını düzeltmeden Türkiye’de pek bir şey değişmeyecek.