Yerel Üreticinin Bu Sıcaklarla Savaşabilecek Gücü Var mı?

Son yılların en yüksek sıcaklıklarını yaşıyoruz. İç Ege, Marmara’nın güneyi, Akdeniz’in batısı ve Karadeniz’de çok ciddi boyutta bir kuraklıkla karşı karşıyayız. Geçtiğimiz senelerden beri kuralıkla ilgili ciddi uyarılarda bulunuyoruz fakat tarımsal planlama ve gıda üretiminde Tarım ve Orman Bakanlığı herhangi bir politika üretmedi.

Yerel Üretici Altyapıyı Nasıl Sağlayacak?

2000’li yılların başından itibaren Türkiye’nin köy nüfusu 23,7 milyondan 5 milyonun altına geriledi. 18,7 milyondan fazla yurttaş hem üretip hem tüketen pozisyondan sadece tüketen pozisyona geçti. Gıda-tarım alanı çok uluslu/ulusal birkaç küçük ve ayrıcalıklı sermaye sahibinin eline kaldı. Yerel üreticinin pes ederek kentlere göçmesinin en büyük nedeni gıda-tarım alanında modernizasyonu sağlayabilecek, çağın gereksinimlerine ayak uydurabilecek, yasal gereksinimleri karşılayabilecek ekonomik özgürlüklerinin olmaması.

İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz, yaşadığımız pandemi yerel üreticinin üzerindeki bu ekonomik baskıyı daha da artırdı. Uyardığımız ve yıllardır kulak tıkanan, politika üretmek için geç kalınan iklim krizi baskıyı katlayarak artıracak. Bu durum da artık bir avuç kalan yerel üretimin yok olmasına neden olacak. Anadolu mercimeği yerine Kanada mercimeği, Anamur muzu yerine Ekvator muzu, Finike portakalı yerine Kıbrıs Portakalı yemeye devam edeceğiz.

Üstelik bu gıdalar kilometre öteden gelmesine, tonlarca petrol harcanmasına, onlarca araçla taşınmasına rağmen Türkiye’de üretilenle hemen hemen aynı fiyatlara sahip. En önemli nedeni Türkiye’de yerel üreticinin üretimden çekilmesi. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın bu durumla ilgili de herhangi bir çalışması yok. Borlaug etkisinde gıda politikaları devam ediyor.

Geçtiğimiz sene bir su kriziyle karşı karşıya kaldık. Bugün yaşadığımız kadar bir sıcaklık yaşamamamıza rağmen üstelik. Yerel yönetimlerin tüm uyarılarına rağmen yine herhangi bir adım atılmadı. Hoş, atılsaydı da artık yine krizin ortasında, olan olduktan sonra atılacaktı. Yıllardır gıda üretimi de planlanmıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın elinde ithalat kartı var nasılsa.

Bir heves yerel üretime giren yurttaşlar, üretim yaptıkları yerin su kaynaklarını ve yağışlarını bilmeden, bölgeye uygun olmayan gıdaları yetiştirebiliyor. Yerel üretici önümüzdeki senelerde ya da o sene neyle karşılaşacağını bilmeden kendi ekonomisini ayakta tutabilmek için kendi üretimini kendisi şekillendiriyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü kuraklık haritası çıkartıyor fakat Tarım ve Orman Bakanlığı bu verilerden faydalanıp bir politika üretmiyor. Gelecekte su krizi ve kuraklık ihtimallerine göre hangi bölgelerde hangi gıdaları yetiştirmeliyiz, Türkiye’nin hangi gıdalara ihtiyacı var? Hepsi muamma.

Yerel Üretici Marketlere Nasıl Ulaşacak?

Buraya kadar geldi diyelim yerel üretici. Ekti, biçti, üretti. Bundan sonrası da çok başka bir iş. Yerel üretici markete ulaşmakta çok zorluk yaşıyor. İş artık sosyal medya ticaretine döndü. Elindeki gıdayı markete satsa zararına satıyor. Kendi markasıyla markete satsa hem süreci yönetmesi güç hem de market ya da dolap rafına ayrıca para ödüyor. Ödemezse arada derede satılmayı bekliyor.

Tüm bu konularda Tarım ve Orman Bakanlığı politika üretmediği gibi yerel üreticiyi korumak adına pozitif ayrımcılık için de çalışmıyor. Yerel üreticiye ekipman/araç parkuru sağlamıyor, altyapı desteği vermiyor, pazarlara ulaşma konusunda kolaylık sağlamıyor ya da yeni pazarlar açmıyor, gıda planlamasını sağlamıyor. Ama sorunca hepsiyle ilgili krediler verildiğini söyleyecekler.

Böyle devam ederse önümüzdeki yaz daha büyük bir krizin ortasında, yok olma tehlikesine erişmiş yerel üretici sayısıyla “Durduk yere ne oldu şimdi?” diye konuşmaktan geri kalmayacaklar.