Çocuk kitabı, tiyatrosu, yemeği, müziği (böyle) olmaz!
Küçültülmüş, “şirinleştirilmiş”, şekeri boyası filan, zararı artırılmış, kolay yesin diye hazırlanmış, aşağılayıcı bir yemeğe çocuk yemeği denir. Çünkü çocuk...
Küçültülmüş, “şirinleştirilmiş”, şekeri boyası filan, zararı artırılmış, kolay yesin diye hazırlanmış, aşağılayıcı bir yemeğe çocuk yemeği denir.
Çünkü çocuk bireyin yemesi anne-baba için sorundur. Ama bunun sadece orta sınıf modern anne-baba için sorun olmasından hiç huylanmaz o anne-baba. Fakir ailelerde çocuklar yer nitekim.
“Benimki yemiyor”
“Niye? Seninki acıkmıyor mu?”
“Acıkıyor. Ama yemiyor?”
Böyle bir şey olabilir mi?
Olamaz.
Oluyor mu?
Oluyor.
Halbuki malumunuz bütün çocuklar acıkır. Acıkan herkes yemek yer. Acıkan bir çocuk birey yemek yemiyorsa buradaki problem çocuğa ait olamaz. Buradaki problem onu büyütmekle yükümlü yetişkine aittir. Nitekim “Seninkiler yiyor, söylemesi kolay. Benimki öyle değil” diyen kaç arkadaşımın çocuğu bizde kaldı yemek yedi. Neden bizde yedi biliyor musunuz? Acıkmıştı. Önündekini yemez ise aç kalacaktı. Yedi.
KEDİLER DE ACIKIR
Kediler, köpekler var yahu “yemek yemeyen”. Öyle saçma şey olur mu? Acıkan kedi bireyler yer. Benimkiler hep yedi. Hatta kedi bireyler yemeleriyle meşhurdur. Ama bunu bir de anneme anlatın. Kedisi kedi değil Şeyma Subaşı. Markası var. Haleti ruhiyesi var. Acıkmak dışında çok bileşeni var yemek yemesinin.
Önce çocuğun yemesi başka bir şey haline geliyor. Sonra çocuk yemekleri bulunuyor. Derken çocuğun okuması başka bir şey zannediliyor. Sonra çocuk kitapları.
Çocuklara kitap yazılır elbette. Bunlar resimli de olabilir. Ben demiyorum ki Tanıl Bora’nın Cereyanlar’ını okusunlar. Ama piyasadakilerin çoğu çocuğa değil gerizekalıya anlatır gibi yazılmış minnoş şeyler.
Yoksa Pippi Uzunçorap veya Cadı Vini gönlümdeki cumhurbaşkanı adayıdır… Esrarengiz Kasaba’dan Pingu’ya bir yığın çizgifilmi seyrederken kendimden geçiyorum.
HAYDİ BALİKATA
Çocuğun tiyatrosu, müziği her şeyi böyle.
“O bu müzikten anlamaz şöyle ağzımızı yüzümüzü eğerek bükerek, sesimizi incelterek şarkı söyleyelim.”
Hayır yahu. Benim büyük oğlum 3 yaşındayken daha ilk notalarından David Bowie ile Bob Dylan’ı ayırabiliyordu. Yetişkinler “bir şarkı söyle bize” deyince mesela Sivastopol Marşı’na başlıyordu zevkle.
Bir gün kreşten alırken dediler ki “İlyas bize bugün balıklı bir şarkı söyledi.”Anlamadım. “Neli?” dedim. Balıklı balıklı dediler. İlyas balıklı bir şarkı bilmiyordu. Nihayet İlyas’a sordum: “Haydi Balikata’yı söyledim baba” dedi.
Küçük oğlum “Uçun Kuşlar İzmire Doğru”yu, “Günaydınım Narçiçeğim Sevdiğim”i bir söylerdi gözleriniz dolardı.
ASLAN MİYAV DEMEZ MİNİK FARE KÜKREMEZ
Okulda filan çocuk şarkılarıyla, hamasi şarkılarla kirlendikleri oldu tabii. (Bir de bu var. Çocuklara ya aşırı minnoş şarkılar söyletiyorlar ya da kanlı bıçaklı ulu önderli aşırı ciddi şarkılar.) Sonra normale döndüler çok şükür.
Yok çocuk eve gelmiş de kimse yokmuş şeker sanmış ilacı yemişmiş. Kardeşim çocuğa desene şeker şekerdir ilaç ilaçtır. Niye gerizekalı muamelesi yapıyorsun? Bunu şarkıdan anlayacak kadar kafası çalışan bir çocuk dümdüz cümleyle de anlar. Yok bir aslan miyav demiş de minik fare kükremişmiş… Yapmayın böyle sayın aslan, sevgili fare.
Herkes bilir ki bütün çocukların sevdiği şarkılar “We will rock you” veya “Arkadaşım eşek” gibi yetişkinlerin de çoğunun sevdiği şarkılardır.Ya o tiyatrolar? Ağzını yüzünü eğip bükerek konuşmalar filan. Çocukların ağzını yüzünü eğerek konuşulduğunda daha iyi anladığına dair hiçbir nörolojik kayıt olduğunu sanmıyorum.
FAULKNER OKUYAN ÇOCUK
Çocuklara Faulkner okutalım, operaya götürelim demek istemiyorum. Hiç kuşkusuz el kadar çocuğa Machbeth izletemezsiniz. Bir arkadaşım vardı kızına zorla opera dinletirdi. Verdi operaları. “Olm zulüm etme” deyince de derdi ki: “Ama çok seviyor, kendi istiyor.” Çocuğun yüzünden okunurdu operayı değil babasının mutlu olmasını çok sevdiği.
Bu da başka bir işkence tabii.
Günlük hayatını idame ettirebilecek kadar kafası çalışan birisi bunun doğru noktasını bulabilir. Siz çocuğa eksik insanlar için yapılmış yemekler, müzikler, tiyatrolar sunmayın. Normal şeyler sunun. O anladığını beğenecektir. Ve sık sık sizden daha iyi bir “anlayışının” olabileceğini göreceksiniz. Ben defalarca gördüm.
Çocuklara kostümlü oyunlu tiyatrolar yapmasınlar mı? Danslar etmesinler mi? Berabere şarkılar söylemesinler mi? Komik makyajlar, akrobatlar palyaçolar olmasın mı? Elbette olsun. Bize de olsun. Karagöz Hacivat misal. Malumunuz yetişkin oyunudur. Çocuklar da kıkır kıkır seyreder. Her geçen gün biraz daha yetişkinliği alınıyor. Her geçen gün biraz daha eksik canlılara göre hale getiriliyor. İyi mi yapılıyor?
Çocuklarla beraber seyredebileceğimiz eğlenebileceğimiz şeyler yapsınlar.
Tek kriterim var. Çocuklara yapıyoruz diye geri zekalıya yapar gibi yapmasınlar. Güzel yapsınlar. Çocuklar tahmin edilenden daha çok şeyi anlarlar.
ŞİMDİ REKLAMLAR
Geçenlerde Instagram’dan çok zarif bir DM aldım. Özetle “Abi hoş geldiniz Ankara’ya, biz ODTÜ'lü bir grup öğrenci olarak Tiyatro Keşif adı altında 4 senedir bir oyun oynuyoruz: Martıya Uçmayı Öğreten Kedi. Bekleriz” diyordu.
Oyunun yazarı Sepulveda. “Aşk Romanları Okuyan İhtiyar” hayatımın kitaplarından birisi. Sepulveda’ya bayılırım.
DM yazarı Yunus Arif Kesmez. O da muntazam Türkçeli belli tatlı birisi.
Kombinasyon iyi ama yine de önce korktum. Sonra risk aldık gittik.
4 kişiler. Kaan Uğur, Muhammet Türk, Yunus Arif Kesmez ve Zeynep Yenen. İkisi müzik yapıyor, arada katılıyor. İkisi herkesi oynuyor. Ortada bir dekor filan yok. Küçük araçlar ve enstrümanlarla götürdüler bütün oyunu.
Basit olduğu kadar güzeldi. Şimdi spoiler vermeyeyim, seyredersiniz kendi başınıza.
Her şey olması gerektiği gibiydi. Samimiydi. Güzeldi. Çocuklarımıza ve bize aptal muamelesi yapılmadı.
Bu arada oyunun sergilendiği Ayrancı Fade Stage and Coffee de nefis bir yer. Hem cafe hem sahne. Zarif çalışanlar, makul fiyatlar, lezzetli, sahnesi güzel.Velhasıl oyun ne vakit nerede tekrarlanır bilemem. Ama aklınızda olsun işte. Tiyatro Keşif.
KENDİNİZİ DE DÜŞÜNÜN
Nasıl oluyor da sorun oluyor? Ne yapmalı? Anahtar kelime aşırı minnoşluk. Aşırı minnoşluk zararlıdır. Çocuklarla konuşurken de bir şekillere girerler ya. Veya ebeveynler çocuklarına annecim babacım derler. Bir şeye aşırı özenince böyle oluyor sanırım. Seslerini incelterek konuşan sevgililer gibi.
Çocuklara eksik insan muamelesi yapmayın. Çocukların tecrübesi azdır ama zihni açıktır. Ben benimkilerden ve başka çocuklardan çok şey öğrendim. Siz de öğrenirsiniz. Ağzınızı yüzünüzü eğip konuşmayarak başlayabilirsiniz buna.
Bunun iyi ebeveyn olmakla da ilgisi yok. Kendinizi seviyorsanız da bunu yaparsınız. Çocuğa farklı davranmak normal davranmaktan daha zordur. Çocuğa aptal muamelesi yapmazsanız yediğiniz, içtiğiniz, seyrettiğiniz, dinlediğiniz, oynadığınız şeylerin kesişim kümesi büyür. Çocuğunuzla sizin de zevk alacağınız konserlere, tiyatrolara, sinemalara gitmek istemez misiniz?
Bu sahici ilişkiler kurmanızı beraber iyi vakit geçirmenizi sağlar. Size de iyi gelir ona da.